Hocalara da, yorumculara da ders!..

A -
A +

Rıdvan Dilmen müthiş bir yazı yazdı!.. "Christoph Daum, üç yıl Fenerbahçe'de 4 - 4 - 1 - 1 dediğimiz sistemle başarılı oldu. Ama Türkiye'deki bütün kulüplere ve antrenörlere zarar verdi bu sistem" diye başlıyordu, yazısı. Sevgili Rıdvan "Bakın Türkiye'deki lig takımlarına, hepsi kolayı seçtiler. Dörtlü savunma (bekler stoperden dönme, yani hücumcu değil), önünde iki ön libero savunma ağırlıklı, sağında bir oyuncu çizgide, solunda bir oyuncu çizgide. Bu oyunculardan da mutlaka savunma yapmaları isteniyor. Önlerinde bir oyun kurucu. Ve tek forvet. Oh... Ne güzel... Kaleci dahil dokuz savunmacı. Öndeki iki arkadaş iş yaparsa yapar. Seyirci de bu görüntüde doğal olarak kaçar" diyordu. Ve devam ediyordu: "İkinci Lig A, B... Üçüncü Lig... Bütün takımlar artık böyle oynuyor. O zaman teknik direktörlüğü herkes yapar. İyi bir kondisyoner bulursun. Ne futbol geçmişi lâzım, ne kurslar lâzım. Kondisyoner çalıştırır, tahtaya 4-4-1-1'i yazarsın. Şimdi yaptıkları gibi..." İşin kolayına kaçan bütün teknik adamlara ve "onlara alkış tutan" yazar - çizer ve yorumculara "indirici yumruğu" şu cümlelerle vuruyordu: "Bir şeyi anlamıyorlar. Fenerbahçe bu sistemi oynadı ama, onda Alex (Tüm eleştirilere rağmen 100 defa tabela değiştirdi) var, sende yok. Onda Anelka var, sende yok. Onda Tuncay var, sende yok. Onda Nobre var, sende yok. Bu arada savunma gibi oynayan ön liberolara bakın. Ne Appiah sende var, ne Aurelio." Dilmen, "çıkış" yolunu da gösteriyordu: "Teknik adamlar lütfen yenilikçi olun. Değişin. Doğru veya yanlış. Ama yapın." Yapılanın "ne kadar yanlış olduğunu" ortaya koymak için de Rıdvan Dilmen "enfes" bir örnek veriyordu: "Gerets ilk geldiği sezon şampiyonluktaki rakibine iki maçı da kaybetti. Ama 83 puan aldı. Doğru veya yanlış ama farklı bir şeyler yaptı. Rakibine 5 pozisyon verdi, her maç kendisi 15 tane yakaladı. Galatasaray'ın maçları hep heyecan doluydu. Belki sistemi günümüz futbolu için doğru gelmeyebilir ama bir şey yarattı ve sonunda kazandı. Bu yıla bakın. O da bizden biri oldu. O da aynı oynamaya başladı. Galatasaray kalan 17 maçı da kazansa geçen yılki puanına ulaşamıyor. Çünkü Gerets de korktu. Gerets'e uyulacağına, Gerets bize uydu." Ve "bir örnek" daha veriyordu: "Fatih Terim ne yaptı? Milli Takım dörtlü savunma oynuyor. Tek forvet gözüküyor. Ama bakın oyuncu tercihlerine. Bekler Hamit veya Sabri. Solda İbrahim Üzülmez. Bağlasan durmazlar. Hücumcu bekler. Tek ön libero Aurelio. Önünde dört dinamik oyuncu. Dördü de disiplinli, çabuk ofansif oyuncular. Önlerinde de Hakan. Bir şey yaptı Fatih Terim. Gol yemeyelim demedi. 3'te 3 yaptı." Teknik adamlara "Lütfen artık bir şeyler yapın, boş tribünlerden sıkıldık" diyen Rıdvan Dilmen "gerçekten" tam bir centilmen; "eski meslektaşlarını" bir futbol yorumcusu olarak "fazla" kırmak ve hırpalamak istemiyor. Yoksa, yazısını "Oynatmak istediğiniz bu heyecan vermeyen, keyif vermeyen, zevk vermeyen yavan futboldan sıkıldık, tribünlerin boşalmasının baş sorumlusu sizlerin korkaklığı ve kolaycılığıdır; futbolumuzdaki düşüşün baş sorumlusu sizlersiniz, yeter artık" diye bitirmesi lâzımdı!.. > Hedef nasıl saptırılır?.. Levent Kızıl, "İddaa ihalesi konusunda dava açıldığı andan itibaren", bu hafta başına kadar "olayı seyreden" ve hiçbir şey yapmayan "en tepedeki ilgili ve yetkili" makam sahiplerini bırakmış, daha dün "Onu desteklemek adamlığımın gereğidir" dediği Halûk Ulusoy'a "Bu konuda hiçbir şey yapmıyor" diye ver yansın ediyor!.. "Seçilmemesi için her şeyi" yapan "büyük" makam sahiplerinin, "onlara rağmen seçildikten sonra" barış elini uzatan ve "Yeni bir sayfa açtık, şimdi el ele futbolumuz için, ülkemiz için iyi işler yapacağız" diyen Ulusoy'a "Sen kim oluyorsun, kendini hükümetin üyesi mi zannediyorsun, haddini bil, otur oturduğun yerde. Bizim işlerimize karışma" anlamına gelen "çok sert" bir cevap vererek, daha işin başında "Seninle işimiz yok" deyip sırtını çevirenleri unutan Kızıl, "İddaa" konusunda tam bir "hedef saptırma" peşinde!.. Sadece "o" değil, "imzacıların baş yazarlığına ya yayın organlığına soyunanlar" da!.. İddaa konusunda, birkaç gün öncesine kadar mışıl mışıl uyuyan Kulüpler Birliği Başkanı'nın konuyu ancak "kulüpleri bölen" olağanüstü genel kurulla ilgili tavsiye kararı alınması sırasında "baskı aracı olarak kullanmasını" bile gündeme getirmeyenler ve Kulüpler Birliği'ne "Senin asli görevlerinin başında bu konular gelmiyor mu?..Neden bugüne kadar bu konuya eğilmediniz, ağırlık koymadınız, Ankara'da kulis yapmadınız, Başbakan'a kadar çıkmadınız" diye sormayanlar, Levent Kızıl'a "Mesela Kuddusi Müftüoğlu ile uğraştığın zamanı, İddaa konusuna, mesele topun ağzına gelene kadar bir kulüp başkanı olarak neden ayırmadın" diyemeyenler var, ortada!.. Erzik'in UEFA'daki seçimini neredeyse "yok sayıp", Futbol Federasyonu'na gelen imza sayısının kaç olduğunu soruşturan müfettişlerin peşinde koşanlar var!.. Siyasetin, futbolu ve futbolun özerkliğini göz göre göre yutması için ön safta "gönüllü" savaşanlar var!.. Hâlâ anlamıyorlar ki, Halûk Ulusoy elbet bugün ya da yarın gidecek, ama "siyasetin futbola müdahalesinin izlerini silmek" hiç de kolay olmayacak!.. İğneyle oynatmak!.. Her kulüpte, her takımda, hemen hemen her maçta oluyor, sakın ola ki "şimdi" vereceğim örnek "özel" sayılmasın. Hafta içinde gazetelerde bir haber: "Galatasaray'da ayak serçe parmağı kırılan ve hafta başından bu yana idmanlara çıkmayan Saşa İliç, dün arkadaşlarına katılırken, oynaması için umut ışığı belirdi. Kulüp doktoru (Adı haberde var, ben çıkardım. ÖU.), yıldız oyuncunun özel bir iğneyle ağrılarının azaltılacağını ve maça yetişebileceğini açıkladı." "Haber doğru ise" diyerek yazıyorum: Futbol Federasyonu'nun "bu" ve "benzeri" sporcu sağlığı uygulamalarına "kayıtsız kaldığı" ve hiçbir şey yapmayarak "apaçık bir insanlık suçuna ortak olduğu" ortada!.. "Bu konuda görevini yapmayan, yapamayan" Federasyondan ümidimi kestiğim için, şimdi ben Türk Tabipler Birliği'nin sayın başkan ve yöneticilerine sorularım olacak: Bu bir tıp cinayeti değil midir?..Teknik direktörlerin alınacak iyi bir sonuç için, sırf kendilerini kurtarmak için sakatlıkları tam iyileşmeden ağrı kesici iğnelerle futbolcuları sahalara sürmelerine yardımcı olan doktorların bu uygulamaları ne anlama geliyor?.. "Sporcu sağlığı" konusu, Türk Tabipler Birliği'nin sorumluluk alanına girmiyor mu?.. "Böyle hareket eden" ve "iğnelerle futbolcuları sahaya süren" doktorlar için yapacağınız hiçbir şey yok mu?.. Ve "son" iki soru: Sizler de, Federasyon gibi, "kabul edilemez" bu tablonun karşısında seyirci olmaya devam mı edeceksiniz?.. Nerede kaldı Hipokrat yemininiz, ilkeleriniz, etiğiniz?.. İki başkan!.. "Hedefimiz her anlamda büyümek. Real Madrid, Manchester United ve Galatasaray kadar büyük bir kulüp olabilmenin plânlarını yapıyoruz." Kim söylüyor, bunları?.. Dünyanın öteki ucundaki bir kulübün başkanı!.. Ünlü Beckham'ı transfer eden, "Ronaldo ve Hakan Şükür gibi büyük ve ünlü bazı futbolcuları da transfer etmeyi düşünebiliriz" diyen ABD'nin Los Angeles Galaxy Kulübü'nün Başkanı Alexi Lalas. Aman Başkan, elini çabuk tut!.. Yoksa, sen Galaxy'yi "Galatasaray kadar büyük kulüp yapana kadar", Özhan Canaydın "Galatasaray'da büyüklüğün b'sini bile bırakmayacak"; haberin olsun!.. Ünlü tekerlemenin tam zamanı: Eller gider Mersin'e, Özhan Başkan gider tersine!.. Milli formanın değeri!.. Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim'e birkaç sorum var: "Türk futbol tarihinin belgeli, şahitli, itiraflı en büyük şike olayının baş rolüne soyunan bir futbolcuyu milli takıma çağırmaya devam ediyorsun. "Ben futbol oynamak için değil, askere gitmemek için kulüp ve formül arıyorum" diyen, bunun için üst rütbeli bazı komutanlarla yakın dostluğu bulunan ve kendisi de askerlik yapmamış olan bir başkanın kulübüne gittiği yazılıp çizilen, "orada da askerlik işi halledilemeyince" bu defa da "Hollanda'ya gitmek için formül arayan" bir futbolcuyu da , hâlâ milli takıma almaya devam edecek misin?.." Ay - yıldızlı formayı "bu kadar ucuzlatmaya" hakkın var mı?.. Sevgili hocam, Allah aşkına söyle; "Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlâklısını severim" diyen büyük Atatürk'ün bu sözüne katılmadığını mı ispatlamak istiyorsun, yoksa "Milli takım benim çiftliğim, istediğimi yaparım" mı demeye getiriyorsun?.. Bitmedi; elbette Terim Hocama sorduğum bu soruların muhataplarından biri ve belki de birincisi de Futbol Federasyonu Başkanı Halûk Ulusoy!.. "Kuddusi Müftüoğlu için" Merkez Hakem Komitesi'ne müdahale ediyor ama, "ay-yıldızlı formanın değeri" konusunda "seyirci kalmayı" yeğliyor; olacak iş mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.