Hooijdonk'tan Oğuz Sarvan'a!..

A -
A +

Dün sabah bir telefon. Karşımda "eski" bir hakem... Dedi ki: "Perşembe sabahı Sabah gazetesinde kardeşiniz Hıncal Bey'in bir yazısını okudum. Beşiktaş'tan 5 oyuncunun atılıp, Fenerbahçe'nin şampiyon yapılmasında hakemler - Aziz Yıldırım ilişkileri ile ilgili olarak o zaman Fenerbahçe'de oynayan Hollandalı Hooijdonk'un açıklamalarına dair olan yazısını... Olayın ve de devamının ne kadar gerçek olup olmadığının takdirini kamuoyuna ve Hıncal Bey'in dediği gibi, böyle bir açıklamayı es geçen ve haber bile yapmayan medyaya bırakıyorum. Ama, bu sezon için söylemek istediğim başka bir şey var: Oğuz Sarvan, Merkez Hakem Komitesinin güçlü adamı olmaya devam ettiği ve hakem tayinleri konusunda yetkili olduğu sürece, Fenerbahçe'nin kayrılması, Galatasaray'ın darbe yemesi devam edecektir!.." Şaşırdım; "Ben Oğuz Sarvan'ı tanırım, ona inanır ve güvenirim... Nasıl olur böyle şey" demeye çalıştım, kestirip attı: "İster inanırsınız, ister inanmazsınız. Ben bu camianın içinde bir ömür geçirdim. Kim nedir, ne değildir bilirim. Bir şey söylüyorsam, üzerinde hiç olmazsa düşünün. Saygılar sunarım!.." Paaat, telefon kapandı!.. Buyurun; "inanmasanız" da, elinizdeyse düşünmeyin!.. Telefonun kapandığı andan beri şaşkınım, düşünmek de istemiyorum!.. Biraz da Ufuk Özerten ile Oğuz Sarvan düşünsünler bakalım!.. Ah şu benim medyam!.. Hatırlayın; bir Fenerbahçe - Trabzonspor maçı öncesini ve sonrasını... Otobüse geldiği ve bir oyuncunun başına hafifçe çarptığı belli olan bir taş yüzünden, kafası sarılı bir futbolcunun TV'lerdeki görüntülerini ve spor sayfalarının manşetlerindeki resimlerini, haberlerini!.. (Sonradan Fenerbahçe'nin o zamanki başkanı, bu senaryoyu nasıl oynattığını ballandıra ballandıra anlatmıştı) Gene hatırlayın; o zamanki Fenerbahçe Teknik Direktörü Otto Bariç'in "kalın paltosuna rağmen" tribünden atılan bir taş yüzünden nasıl yerlerde kıvrandığını ve "bu olayın haberlerinin, görüntülerinin gazete manşetlerine ve TV haberlerinin ilk sırasına nasıl oturduğunu!.." Buna karşılık, "tabanca kurşunu ile yaralanan gencin olayının nasıl kapatılmak istendiğini" ve verilen cezaya "benim aslan medyamın en ünlü kalemşorlarının nasıl karşı çıktığını!.." Ve nihayet, geçen hafta Saracoğlu Stadı'nda olanları, Trabzonspor antrenörünün başına gelenleri ve "yardımcı hocanın başına hastanede atılan dikişleri"; buna karşılık anlı - şanlı medyamın büyük çoğunluğunun "olayı es geçişini", es geçemeyenlerin de "küçük bir olaymış gibi" haberi iç sayfalarda küçücük verişini!.. Gazetecilik adına tam bir skandal; bilmem yüzü kızaran, utanan var mı?.. Kah kah kah mı, vah vah vah mı?.. Bir büyük gazetemizde "Kulüpler Birliği Başkanlığı seçiminden hemen önce çıkan" bir haberden: ".. Kulüpler Birliği Başkanı'nın Ankara'da olmasının gerekliliğini savunan Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, 'Futbolda 28 yıllık bir geçmişim var. Büyük bir tecrübeye sahibim. Hilmi Gökçınar'ın başkan olması halinde, kendisine her konuda yardım etmeye hazırım' şeklinde konuştu. Geçen hafta Kulüpler Birliğindeki Genel Kurula katılmayarak Sheraton Otel'de bir araya gelen 14 kulüp temsilcisine tepki gösteren Cavcav, 'Kulüpler Birliğinin toplantı yeri oteller değil. Ben Ceza Kurulu Başkanı olsam hepsine ceza verirdim. Otelde ne işleri var, anlam verebilmiş değilim' diyerek tepkisini dile getirdi." Ben, "bu gazetenin spor servisi müdürü olsam"; bu haberi yazan muhabire okkalı bir ceza verirdim!.. Neden mi, "bunca yılın kurdu" İlhan Cavcav'ın "böyle saçma sapan lâflar etmesi mümkün değildir" de ondan!.. Yok eğer muhabir arkadaş "yemin billah ederek" Cavcav'ın "aynen bu sözleri söylediğinde" ısrar ederse, gene "okkalı bir cezaya müstahak olduğunu" bildirirdim!.. "Bunları söyleyen" Cavcav'a "Ceza Kurulu Başkanı'nın otelde başkanlık kulisi için toplantı yapanlara ceza vermesi gerektiği hangi kanunda, hangi yönetmelikte, hangi talimatta yazıyor" diye sormadığı için... "Kulüp başkanlarının otelde toplantı yapmalarını kim ne zaman yasakladı" diye sormadığı için... "Kulis toplantılarının otellerde değil de, evlerde ya da Kulüpler Birliği lokalinde ya da kulüp ya da Futbol Federasyonu ya da Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ya da Spor Bakanlığı binalarında yapılacağına dair hükümler ve uymayanlara cezalar mı var" diye sormadığı için!.. "Kulüpler Birliğinde olanlarla Futbol Federasyonu Disiplin Kurulunun ne ilgisi var" diye sormadığı için... Kuzum Allah aşkına, "gazetecilik, spor yazarlığı" ne hâle geldi, getirildi?.. Millet gülüyor, alay ediyor; umurumuza değil!.. Gazetenin, gazeteciliğin ve de Cavcav'ın düştüğü, düşürüldüğü duruma bakın; güler misiniz, ağlar mısınız, söyleyin!.. Böyle mi olmalıydı?.. Diyelim ki; Bülent Korkmaz'ın "Başkan'ın ve yönetimin önüne çıkmaya cesareti ya da yüzü yok", onun için kaçıp saklandı ve bir Anadolu takımında "teknik direktör yardımcılığına sığındı!.." Peki ama ya Arif?.. Ya Küçük Hakan?.. Ya hatta Hagiler, Popescular, Taffareller?.. "Galatasaray'da futbolcu olarak sonları" böyle mi olmalıydı?.. Hakan Ünsal'ın "futbolu bıraktığına dair" haber ve resimler yüreğimi sızlattı!.. "Galatasaray'dan kaçışın haberleri" aylardır gazetelerin spor sayfalarından düşmüyor!.. Hakan Şükür gibi bir "anıt adamın" da "Lânet olsun" diyerek bırakıp kaçmasını sağlamak için yapılmadık çirkinlik kalmıyor, Galatasaray'ın Başkanı ve yönetiminden ses yok, seda yok!.. Galatasaray'ın "Türk spor ve futbol tarihinin en büyük başarılarından birine imza atmasını sağlayan" kahramanlara yapılanlara bakınca, insanın kanı donuyor ve Özhan Canaydın - Ergun Gürsoy -Turgay Kıran yönetiminin "Galatasaray'a indirdikleri manevi darbelerin en büyüğünün ne olduğu" da böylece çok iyi ortaya çıkıyor!.. Yukarıda isimlerini saydığım kahramanlara yapılanları gören gençlerin hangisi Galatasaray'a gelmek için can atar; söyler misiniz bana?.. Merak ediyorum; Galatasaray camiası bu yönetime daha ne kadar tahammül edecek?.. Tehdide boyun eğen Hoca!. Gerets, "Kaptan" Turgay Şeren'i bile isyan ettirdi; "Nasıl bir futbolcunun tehdidine boyun eğersin" diye soruyor!.. "Ekmek parasını, hatta hocalıkta geleceğini bile teperek" kişiliği, onuru, gururu için "yönetim kuruluna bile kafa tutan" bir Hagi'ye bakınız, bir de her gittiği takımda "problem olmuş", takımının başarısı yerine "geceleri sabahlara kadar barlarda, pavyonlarda koşturmuş" bir futbolcunun "Giderim ha" şantajına boyun eğmiş bir Gerets'e bakınız; aradaki farkı anlayınız!.. Galatasaray'a "böyle" bir hoca yakışıyor mu?.. Hoca , "böyle" olunca, Song'un, Tomas'ın yaptığı az bile!.. Kuzum Allah aşkına, Fenerbahçe maçında istatistiklere bir bakınız; kornerler 1'e karşı 12!.. Ve maçın kasetini bir daha dikkatle izleyin, Galatasaray "12 kornerde" ne yapıyor?.. Dahası var; Galatasaray, sadece bu maçta değil, sezon başından beri kornerlerde, duran toplarda ne yapıyor?.. Hadi, "Galatasaray orta sahasının fevkalade etkisiz olduğu" gerçeğini unutalım ve Hakan Şükür oynuyor (!) diye "topların futbolcular tarafından uzun ortalarla şişirildiği" palavrasına inanalım da, "kornerlerde ve duran toplardaki bu sürekli boşluğa ve acizliğe kimin sebep olduğunu" neden sorgulamayalım?.. Galatasaray futbol takımını, Gerets değil, "Ankaraspor maçında son 5 dakikada oyuna girip, hocasının verdiği görevi yapmak için koşuşturan" Hakan Şükür'ün ne yaptığı açık açık görüldüğü hâlde, hâlâ "Bu hafta da Gerets, Necati - Ümit ikilisini oynatacak, acaba Hakan Şükür'ün tepkisi ne olacak, merakla bekleniyor" diye haber yapan gazetelerin spor sayfaları yönlendiriyor; yazık!.. O medya ki, çoğunun "Fenerbahçe - Trabzonspor maç yazılarında ve yorumlarında Appiah'ın Fatih Tekke'ye yaptığı penaltılık hareket tek kelimeyle bile yer almıyordu!.." Gerets, "böyle" bir medyaya kulak vererek, Galatasaray'a hocalık yapıyor; Galatasaray camiasına hayırlı olsun!.. Bu kaçıncı?.. Daum'un yerinde olsam, Tuncay'ın Fenerbahçe ceza alanına 10 metreden daha fazla yaklaşmasına izin vermezdim!.. Tuncay'ın "defansa yardım ederken", Fenerbahçe'ye yedirdiği bu kaçıncı gol!.. Hücumda "savrukluğu yüzünden" kaçırdığı goller "telafi edilebildiğinden" pek göze çarpmıyor; ama defanstaki savrukluğu sonucu gelen goller, Fenerbahçe'ye çok pahalıya mal oluyor!.. Bu genç futbolcuya, ya "defansif görevlerde nasıl davranacağı" iyice öğretilmeli ya da "defansif bir görev" hiç ama hiç verilmemeli!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.