Ancona Kontu Signor Mancini "bıraktı, gitti"; gideceği belliydi; "25 Haziran'a kadar karşılıklı karar verme hakkı" Ünal Aysal'ın ağzından "ilk telaffuz edildiğinde", benim anlı ve de şanlı spor basınım uyanamadı; "Birbirine sevdalı gibi görünen ikilinin aralarına giren kara kediyi göremedi" ve sonunda "cascavlak" açık düştü!..
"Başkanla mutabık kalan Mancini bu sezon da Galatasaray'ın başında kalıyor" haberlerinin TV ekranlarına, spor sayfası manşetlerine çıktığı gün; aaa o da ne; "Mancini gitti, gider!.."
Hem de, Ünal Aysal'ın, "Ayrılığın olacağı dünden belliydi" sözü ile "spor basınımızın ne hâlde olduğunu gösteren" damgalamasının bütün acılığını da yaşatarak, gider!..
Basınımızın "Göreve devam kararı çıktı" dediği görüşmede "Ayrılık kararı alınmış", ama "o gece Galatasaray-Fenerbahçe basketbol maçı olduğu için kararın açıklanması ertesi güne bırakılmıştı"; duruma bakın!..
Onca muhabir, İstanbul'da kulübün nerede ise içinde yaşayan onca anlı ve de şanlı yazar / çizer / yorumcu, hem de ortada "ağız ishaline yakalandıklarını her fırsatta gösteren" onca yönetici varken, acaba spor gazetecileri olarak "neden" Kırkpınar'ın "göbeği açık düşen" pehlivanlarına dönmüştük?..
Zira, gazetecilik artık "masa başına taşınmış, ajansların, telefonların sınırları içine hapsolmuş", dahası ve en önemlisi, "verilen ile yetinmek" gibi, "gazetecilikle hiç bağdaşmayan" bir dişlinin çarklarına takılmış, "verilen yerine, alınması gerekenin peşinden koşmak" unutulmuştu!..
Bence, "spor basınımızın nerelere demirlediğini göstermesinden" başka, "Mancini olayı", geride "beş önemli iz bırakarak" sonlandı:
1- "Spor kulübü yöneticiliğini bilmeyen ve de "bilmediğini" söyleyerek iş başına gelen" bir Başkan'ın, "Öğrendim" gafletine çabuk düşerek, kendisini de, kulübünü de, takımını da ne hâle getirdiğinin "tipik" ve "ders alınması gereken" bir örneğinin altına imzasını attılar, Aysal ve Mancini!..
2- Mancini macerasının, Fatih Terim, "dördüncü yıldız" hedefi ile sezonu açmışken, "İtalya'da hoca arama çalışmaları yapanlar" ve de, "İtalya'nın Terim'in ikinci evi gibi olduğunu unutanlar, onun kendisini ve Galatasaray'ı ilgilendiren konularda İtalya'da sinek uçsa haberdar edileceğini hatırlamayanlar" ve "sahneye koydukları senaryo ile Terim-Mancini değişimini bayram ederek gerçekleştirenler" için tam bir "fiyasko" ile sonuçlanması, herkese "ders oldu" ve "öyle" gelen, "böyle" gitti!..
3- Aysal da, Mancini de, "ayrılık gününe kadar kendi plânlarını yürütecek gizli adımları atmışlar", ayrılığı kolaylaştırmışlardı. Mancini, "bir sezon kaos yaşattığı takıma istediği transferlerin yapılamayacağını ve başarılı olamayacağını" anlamış, "zoraki bir nikahın yürümeyeceğini" görerek, "Bitsin" demişti. Aysal ise "bu ayrılığa çoktan hazırdı"; bu defa "Hoca antrenmanda iken, GSTV ekranında alt yazılı bir ayrılışa" gerek kalmadı!..
4- Mancini için hâlâ "Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılmasını sağladı" deniliyor!..
Gülüyorum; Galatasaray'a "doğrudan katılma hakkını", Mancini mi, yoksa "şampiyon Fenerbahçe'ye UEFA'dan ceza aldırarak", Aziz Yıldırım ve arkadaşları mı kazandırmıştı?..
Gülüyorum; "Galatasaray'a ikinciliği", Mancini mi, yoksa "perişan hâlleri ile" Beşiktaşlar, Trabzonsporlar mı hediye etmişlerdi?..
5- Mancini olayından "ders alınabilirse", hiç olmazsa hoca seçiminde "bu defa" hata yapılmaz ve takım, "cebi dopdolu yeni ufuklara yelken açan bir başkan elemanına değil, gerçek bir hocaya teslim edilir"; böylece de "Mancini'nin Galatasaray'a şanı ile müsemma bir ve tek faydası olmuş" olur!..
Güle güle Mancini, seni bir "örnek olay" olarak unutmayacağız!..