Bu yazıyı, çarşamba gecesi, Galatasaray - Çaykur Rizespor maçının bitiminden hemen sonra yazıyorum... Cuma yazım için perşembeyi beklemedim; zira, perşembeyi beklesem, Galatasaray yönetiminin ne yaptığını, Fatih Terim'in ne yapacağını, yorumcuların, spor yazarlarının ne yazıp ne söylediklerini görecektim; bu benim "gerçek" düşüncelerimde "bazı kaymalar yapabilirdi", onun için "hemen" bilgisayarımın başına oturup yazdım ve gelişmeler ne olursa olsun, yazımı değiştirmemeye karar verdim! Madde bir: Lige havlu atmış, sadece Türkiye Kupası kulvarındaki yarıştaki iddiası kalmış bir teknik direktörün ve kulüp yönetiminin, kulübünün, yönetiminin, takımının, teknik adamlarının, arkadaşlarının, taraftarlarının göbeğine, "tek iddiasının kaldığı" kulvarda mücadele ederken, "harakiri bıçağını sapına kadar saplayan" bir futbolcuyu, kim olursa olsun, "süresiz kadro dışı bırakması, eline biletini verip ülkesine göndermesi" ve hayatında unutamayacağı bir "para cezasını vermesi" gerekir! Bu karar, bütün "sorumsuzlara", bütün "arkadaşlarına ihanet edenlere" örnek olurdu! Üstelik Mondragon'un "bu sorumsuzluğu" ilk defa değildi, "geçmiş yılları bıraktım", sadece bu sezonda bu kaçıncı takımını yakıştı? Üstelik, daha üç gün önce Samsunspor maçında Beşiktaşlı oyuncuların başına gelenler, sporumuzun gündeminin ilk sırasında yerini korurken ve hakem camiası "son derece hassas bir ortamın içine sürüklenmişken!.." Madde iki: "Onurlu bir hoca", böyle bir tablo içinde "derhal" ve "dönmemek üzere", başkanın ve yönetimin insafına, vicdanına sığınmadan görevi "daha iyi yapacaklara yol açmak üzere" istifa eder ve gider! Yooo... Bu satırları, "Galatasaray maçı 5-0 kaybetti" diye yazmıyorum; kalecisi "kendi sahasında ve tek maçlık bir kupa maçında" daha 15. dakikada kendisini attırırsa ve "rüzgâr altında mücadele edip" skoru değiştirmeye çalışırken, takımın en iyi oynayan ve mücadele eden adamlarından birini "sakatlık yüzünden kaybedip", oyuncu değiştirme hakkını da bitirmişse ve o ağır sahada ve rüzgâr altında 9 kişi oynamak zorunda kalırsa, yenilen goller ve skor tabelasına yazılan rakamların pek önemi kalmaz; kupa maçı bu, 1-0 da yenilsen aynı, 5-0 da!.. Amma... Lig devam ederken, "her kulvarda en büyük rakibin olan" Beşiktaş'la "transfer görüşmeleri yaptığını" açıklayan, "Bana çok para veriyorlar, Galatasaray'ın teklifini kabul edemem" diyerek, gelecek yıl başlayacak olan sözleşmesi için "hemen" ve "astronomik" peşin paralar isteyerek, adeta "Galatasaray'la ve yönetimle dalga geçen" bir oyuncuyu... Yani Ümit Karan'ı... Üstelik "şu güne kadar imza atmazsa takımda oynatmam" dediği ve "uzatmaya rağmen" o günde de, "uzatma sonunda da imza atmayan" bir oyuncuyu... Yani Ümit Karan'ı... Üstelik, geçen maçın "en iyi oyuncusu olan" Suat'ı, yani "değişim kadrosunda oynamayı en çok hak edenlerin başında gelen" genç futbolcuyu kesip, geçen maçta oynadığı sürede "tek olumlu hareket yapmayan" yapamayan bir oyuncuyu ilk 11'de sahaya süren, yani "Ümit Karan'a bel bağlayıp", kendisine güvenen "gençleri hayal kırıklığına uğratan", kendini, kulübünü bir anda "yok sayan" bir teknik adamın, artık "Galatasaray'ın başında olmaması gerekir" diyorum! Açıkça görülüyor ki; Fatih Terim, "psikolojik olarak" kendini kaybetmiş; "sağlıklı düşünemiyor" ve "dışardan yapılan eleştiriler ve baskılar sebebiyle değil", bilincindeki bulanıklık ve bilinçaltındaki baskılar sebebi ile "doğruları göremiyor", yapması gerekenleri yapamıyor, Galatasaray'ı da, kendisini de, takımını da, "pırıl pırıl gençleri de ezdiriyor"; yok ediyor! Geçen haftaki Diyarbakırspor maçından sonra bile ümitli idim; ama bugün "Ümit Karan'la oyuna başlayan" ve "2 ay takımla tek antrenman yapmamış" Hakan Şükür'ü "kurtarıcı" diye ikinci yarıda oyuna süren bir Terim'den ümitli olmanın sadece ve sadece "hayal görmek olduğunu" geç de olsa nihayet anlamış bulunuyorum! "Olmayan" Galatasaray yönetiminin, "tek başına bırakmakta ve her sorunu omuzlarına yüklemekte ısrar ettiği" Terim'in, artık "bu sefalet tablosunun altından kalkabileceğine" inanmak çok güç! Camia da, taraftar da, "olmayan yönetim" de, hatta kendisi de sanıyorum, "iflâsın ilânını" kabul edecektir! "Herhalde 5 yıldızlı rüzgârıyla ve 5 yıldızlı batak sahasıyla" ve de "olmayan seyircisi" ile dünya futbol tarihine geçecek Olimpiyat Stadı'nın sefaleti de, Galatasaray Futbol Takımı'nın sefaleti karşısında "çok arka plânda kaldı!.." Terim'in "değişim adımı" geç kalmış olmakla beraber çok doğru bir karardı, ama görülüyor ki; "değişimi yapan" hoca "psikolojik olarak" bunu yapamayacak ve başarıya ulaştıramayacak durumda!.. Beşiktaş harakiri yaptı... Ağır yaralıydı... Üç gün sonra... "Terim'in harakirisi" ise ölümcül!.. "Yönetimi olmayan" Galatasaray Kulübü'nün.... "Stadı", ondan önemlisi "seyircisi", çok daha önemlisi "hocası" olmayan Galatasaray Futbol Takımı'nın... ....sonu ne olacak, bilmem ki bir bilen var mı?