Bugün “iki kaptan” yazacağım; biri yıldızlıktan “değişerek” bugünlere gelen, diğeri “bugünlere gelirken” değişerek yıldızlaşan iki kaptandan… İkisinden de Türk sporcuların, özellikle “genç” sporcularımızın alacağı çok dersler var. “Nasıl olmaları ve nasıl olmamaları konusunda” dersler!..
Selçuk İnan!..
Galatasaray’ın “çok problemi var”; Başkan’ından, Divan ve Genel Kurulu’na, tüzüğünden, borçlarına, Ada’sından, TV’sine, futbol takımından, basketbol takıma, yarıda duran otelinden, satışa çıkarılan Riva’sına, Florya’sına, medyasından, taraftarına kadar!..
Kaptan Selçuk İnan, Galatasaray sorunlarının en büyüklerinden olan futbolun saha içindeki kaptanı; dünün yıldız ve örnek futbolcusu, ama son 4-5 yıldır onu tanımam mümkün olamıyor; insan bu kadar kısa sürede “bu kadar olumsuz yönde değişebilir” mi; değişti, işte!..
Ne “futbolculuk” görevini, ne de “kaptanlık” görevini doğru dürüst yapıyor ve de asıl önemlisi “yapacak olanların” önünü kapatıyor!..
O, “orta sahanın adamı, takımın kaptanı” kaldığı sürece, Galatasaray “ne hücum ağırlıklı bir takım futbolunu becerebilir”, ne de “sahadaki disiplinsizlik furyasının önünü alabilir!..”
Aslında “çoktan satılmalı” ve yerine “hücum oynayacak bir büyük takımın ihtiyacı olan bir orta saha / ön libero oyuncusu alınmalı” ve de “takımı saha içinde yönetecek bir kaptan yetiştirilmeli ya da ithal edilmeliydi!..”
Tablo bu ve ne yazık ki, “onun yüzünden” kimler harcandı; son kurban da Josue; “onun gibi” bir oyuncu, iyi de oynasa, kötü de oynasa, ama “gözü teknik direktöründe olmadan” oynasa, “oynayacağından, oynatılacağından emin olarak oynasa”, bakın bakalım 7-8 maç sonra Josue “Galatasaray’da nasıl oynayacak ve takımı nasıl oynatacak”; ama o bu imkân ve fırsatı hiç bulamadı; şimdi o da gönderiliyor!..
Sinan Güler!..
Aslında, sadece basketbolculara değil, “takım oyunu oynanan” bütün branşlardaki sporculara örnek olacak bir sporcu ve kaptan!..
İnanılmazı gerçekleştirdi ve “öyle bir yaştan sonra, öyle bir değişimi gerçekleştirdi” ki, bunca yılın gazetecisi, spor yazarı, spor insanı olarak “bir benzerini gördüm mü”, bilmiyorum, hatırlamıyorum!..
Galatasaray Basketbol Takımı’nın kaptanı Sinan Güler’den söz ediyorum!..
Süre almaysa, neredeyse 40 dakika süre alma”; kaptanlıksa kaptanlık; daha ne olsun?..
Çok değil, bundan 5 yıl öncesinde de “iyi oyuncu idi”; ama 30’undan sonra, “bir oldu, pir oldu”; bütün Türk sporcu gençlere abi nasihati; onu örnek alın, onu inceleyin ve onun gibi olun!..
Neden?
Perşembe gecesi, Spor Bakanımız Akif Çağatay Kılıç ile “beş müdür / spor yazarı / gazeteci” arkadaşımız NTV ekranlarında spor üzerine sohbet etti. Sorular soruldu, cevaplar verildi, sonuç; Sayın Bakanım da, sevgili meslektaşlarım da kusura bakmasınlar, “Benim için o sohbetten öğrendiğim yeni bir şey olmadı”. Ne yazık ki, “olacak” sorulara da, “güler yüzlü ve centilmen” Bakanımız, “suya sabuna dokunmayacak” cevaplar verdi” ve meslektaşlarımız da “üstelemediği için” onları da öğrenemedik; başta da “20 yıldır çıkarılamayan Kulüpler Yasası’nın çıkarılamamasındaki sır” gibi!..
Sevgili müdürlerimiz, gazetecilikte ünlü “5 N / 1 K” ilkesinin en önemlisi sorusunun “Neden” olduğunu, “bu soru sorulmadıkça veya sorulup da cevabı alınmadıkça”, gazetecilik yapılmış olmayacağını unuttular ya da “hatırlamak istemediler”; sohbette “öylece”, tıpkı “Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören ile yapılan sohbet gibi” bitti, gitti!..
Başakşehirlilere mesaj!..
Buradan “üzgün olan” Başakşehirlilere, memnun olacakları bir olayı hatırlatayım; sakın ola ki, 1- 0’lık Fenerbahçe mağlubiyetine fazla üzülmesinler. Ozan Tufan’ın şutunun Emre Belözoğlu’na çarparak ağlara gitmesiyle gelen mağlubiyet, belki de “muhtemel bir şampiyonluğun” işareti!..
Bakın, 1999-2000 sezonunun ikinci yarısında Fenerbahçe, bütün bir maçı neredeyse tek kaleye çeviren Galatasaray’ı “gene böyle bir gol ile” 1-0 yenmişti. Johnson’un bir serbest vuruşta uzaklardan şutu, o sırada Galatasaray’da oynayan Emre Belözoğlu’na çarpmış ve Taffarel’i kontrpiyede bırakarak, ağlara gitmişti!..
Ama sonunda, sezonu Galatasaray “şampiyon olarak kapatmıştı”; neden tarih tekerrür etmesin?..
Şaka!..
Sevgili Fatih Altaylı, bir TV programında demiş ki; “Riekerink’i Merzifon’a gönderelim. Merzifon’dan da eşek getirelim. Böylelikle hak yerini bulmuş olur!..”
Bu sözlere Merzifonlular tepki göstermişler, iş sosyal medyadan stada kadar inmiş, Merzifon Belediye Başkanı, futbol sahasına eşekle gelmiş ve de “Altaylı’nın özür dilemesini” istemiş.
Bence, Altaylı’nın sözlerinde hakaret değil, övgü gizli; neden böylesine tepki gösteriliyor ki?..
Sevgili meslektaşım “Merzifon eşeği” örneği ile demek istemiş ki; “Sizler hiç, kervanın başındaki eşeğin yolunu kaybettiğini, kervanı hedefine ulaştıramadığını gördünüz mü? Galatasaray’a lâzım olan budur, Riekerink de Merzifon’da bu işin nasıl yapılacağını öğrenir!..”
Galatasaray kimlerin elinde?..
Selçuk ile Sinan kaptanları yazacağım ya, girdim Galatasaray WEB sitesine, “basketbolu”, oradan “takım kadrosunu” ve nihayet “Sinan Güler’i” tıkladım; keşke tıklamaz olsaydım. “Geçtiğimiz sezon Efes ile” diye başlayan bir bölüm ve milli takımdaki yılları var 2010’a kadar, sonrası da yok; yani “Efes yıllarında bırakılmış” Sinan’ın (Daha doğrusu bir yerlerden Efesli yıllarına kadar alınıp, oraya konmuş, Galatasaraylı yılları eklemek kimsenin aklına gelmemiş) “asıl pırıl pırıl parladığı, gerçek / örnek / büyük bir yıldız olduğu, kendi rekorlarını parça parça ettiği” Galatasaray süreci yok; olacak şey mi?..
Ama, “Galatasaray, Ünal Aysalların, Duygun Yarsuvatların, Dursun Özbeklerin Galatasaray’ı hâline gelmiş” ise elbette olur, üstelik “bunlar” az bile gelir!..
Kimlerin elinde kaldın, ey koca Galatasaray; hani spordan da öte, eğitim, bilim, kültür camiasıydın?..