Gülüyorum ve de güldürüyor!.. Sayısız örnek verebilirim de, ben son günlerdekilerden "iki tane" seçeyim: Şu sözlere bakın; "Milan Baros'u aldık, Hakan'ın yeri doldu!.." Bu sözleri söyleyen "Galatasaray Takımı'nın teknik direktörü!.." Bitmedi; şu takım tertibine bakın; "Linderoth gibi Avrupa'nın sayılı ön liberolarından biri sağ bekte, Uğur'un sakatlığından beri Galatasaray'da bu boşluğu Sabri ile nöbetleşe dolduran Barış ön liberoda; hem de Mehmet Topal'ı keserek"; buyurun yandan yakın!.. Bir de demiyorlar mı ki; "Skibbe'ye zaman vermek lâzım", kahkahalara boğuluyorum; geçen yılın şampiyon kadrosu elinde, bir de "yıldızlarla takviye edilmiş"; bunca resmi ve özel maç oynandı, bunca hazırlık dönemi geçti; hâlâ ne zamanı ve kadar zaman lâzım acaba?.. Şampiyonlar Ligi gitti, UEFA Kupası'nda devam da mı gitmeli; ligde daha ilk yarıda şampiyonluk yarışından da mı düşülmedi; ne kadar zaman lâzım, onu söyleseler ya?.. Takım iskeletinin yarısı cezalı ve sakat olan Kayserispor önünde bile "galip gelemiyorsan", bıraktım galip gelmeyi, gol atamıyorsan, bıraktım gol atmayı, "gol atmak ve galip gelmek için" saha kenarından yapman gereken hamlelerin bir tanesini bile yapamıyor; Ümit Karan'ı çıkarıp, "daha dün gelmiş, takım arkadaşlarını bile tanımamış" Milan Baros'u oyuna sürüyorsan, giden puanlardan çok yanacağın başka bir şey daha var; hem Ümit'i, hem Milan Baros'u harcadın; bu nasıl hocalık!.. "Gol atmak ve galip gelmek isteyen bir hocanın" maçın sonunu "Milan Baros'u sokacaksa", hiç olmazsa "Ümit Karan - Milan Baros" ikilisiyle oynaması gerekmez mi?.. İleride şaşkın şaşkın koşuşturan Çek futbolcuyu seyreden çok kişi birbirine sordu; "Milan Baros bu muymuş?.." Şimdi başa dönelim: "Milan Baros, Hakan'ın yerini doldurdu" diyen bir teknik adama gülünür; neden; "Dolduramaz" demiyorum; "Doldurmaz da ondan" diyorum!.. Zira, Hakan başka, Milan Baros başka türlü hücumcudur!.. Galatasaray mesela "Jan Koller'i alsa" ve Skibbe de deseydi ki; "Hakan'ın yeri doldu"; işte o zaman gülmezdim!.. Zira "ikisi de pivot santrfor" ve "Koller", Milan Baros'un, Liverpool'larda, Lyon'larda "beklendiği kadar gol atamaz, maç başına gol ortalaması yüzde 0.250 gibi bir oranlarda kalırken", Çek Milli Takımı'nda "her iki maçta bir gol ortalaması ve yüzde 0.50 gol oranına yükseltmesinin baş oyuncusudur"; "Koller pivot santrfor" ve Milan Baros maçların çoğunda "onunla beraber" oynadı!.. Tıpkı "Hakan'ın yanında oynadıklarında" gol atmada rahatlayan Nonda gibi, Ümit gibi!.. Yıllardan beri gülerim; "Hakan - Ümit ya da Hakan - Fatih Tekke rekabetini oluşturup, Galatasaray'da ve Milli Takım'da Hakan'ı harcamaya çalışanlara!.." Fatih de, Ümit de, devam edelim Nonda da, Kezman da, Güiza da ve daha niceleri de "Hakan'ın yerine rakip değil, onunla beraber oynayacak" hücumculardır!.. Bunu bile anlayamayan "futbol yorumcuları" var, onlara bir de Galatasaray Teknik Direktörü Skibbe eklendi; vah ki ne vah; görün bakın, Galatasaray futbol takımı kimin elinde?.. "Dünyanın en iyi pivot santrforlarından biri olan" Hakan Şükür'ün yeri "onun gibi" ya da "ona yakın" bir pivot santrforla dolar ancak, Milan Baros'larla, Ümit Karan'larla, Nonda'larla, Fatih Tekke'lerde değil!.. "Bütün bunlara rağmen" ben Skibbe'yi "kabahatli bulmuyorum"; onun "bu işlerde" suçu yok!.. Suç, "Elimin altında müdahale edeceğim, 'Şu oyuncuyu oynat, şu oyuncuyu çıkar' diyebileceğim bir teknik adam bulunsun" zihniyeti ile "Skibbe'yi getirip Galatasaray takımının başına geçirenlerde!.." Adnan Sezgin'i "Galatasaray'ın gizli(!) teknik patronu" hâline getirenlerde!.. "Geçen yıl son 6 haftada gelen şampiyonluk" onlara tatlı ve cazip geldi; işte onun için Dortmund'dan, Bayern Leverskusen'den kovulan "Avrupa için sıradan" bir hocayı, "sadece lisansı Alman Milli Takımı'nda yardımcı hocalık yapan" Skibbe'yi âlâyı vâlâ ile getirdiler; göz boyadılar!.. Takke kısa zamanda düştü, kel göründü!.. Kayserispor maçından sonra ekranlarda Adnan Polat'ın yüzü göründü; müthiş bir pişmanlık ve panik vardı; "Biz ne yaptık ve bu işin içinden nasıl çıkacağız" diye düşündüğüne eminim!.. Bakın "altını çizerek" burada yazıyorum; "İsviçre'nin lige yeni çıkmış" takımına UEFA Elemesi'nde elenilirse, kimse şaşmasın!.. Onun için diyorum ki; henüz vakit geç olmadı sevgili Polat; ama her geçen dakika geç oluyor!.. Şunlar "söylenen" ve "yazılan" bir teknik adamla Galatasaray "nereye kadar" yürüyebilir; işte sevgili Bekir Hazar'ın yazdıkları: "Serhat yayında bombayı patlattı, 'G.Saray çalıştırıcısı Skibbe ancak Yılmaz Vural'ın çantasını taşır' diye. Yılmaz Vural füze kalkanı ile 'Skibbe'ye çantamı vermem. Çünkü kaybeder' cevabını verdi." Ekliyorum; "Şampiyon Galatasaray takımını kaybeden adam", Yılmaz Vural'ın çantasını kaybetmez mi?.. Yakında Skibbe için "Adnan Sezgin'in çantacısı" lâfları da çıkarsa hiç şaşmam; zira "Adnan Polat, Adnan Sezgin'e sebebini kimsenin bilmediği ve anlayamadığı bir bağ ile bağlanıp", Futbol Takımı'nın "bütün yetkilerini vererek", böylesine "garip ve Galatasaray'a yakışmayan" yorumlara, takılmalara ve eleştirilere yeşil ışık yakıyor!.. Sahi, neden Adnan Polat, Adnan Sezgin'e "üstelik TMSF arşivlerinde duran o müthiş müfettiş raporlarına rağmen" böylesine "mecbur" hissediyor kendisini, acaba?.. Durum açık ve formül belli; iki "S" de gitmeli; Skibbe de, Sezgin de!..