Galatasaraylı bir dostum telefonda, İstanbul'dan; "kara mizahlık" bir soru soruyor: "Öcal, galiba Merkez Hakem Komitesi Başkanı Oğuz Sarvan'ın hakemlere talimatı var; 'Galatasaray lehine penaltı düdüğü çalmayacaksınız' diye. İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında penaltılık pozisyonda 'Kendini yere attı' diye sarı kart gösterdiği Milan Baros komedisi bir yana, Galatasaray korner atıyor; aynı anda Kewell'a ve Milan Baros'a yaka-paça kündeler atılıyor; hakem 'Devam' diyor; hadi birini süzemedi, ya öteki?.. Bu kaçıncı maçta kaçıncı benzer görüntü. Anlaşılıyor ki, hakemler başkanlarının talimatını yerine getirmek zorunda. Ama başkanlarının bu talimatını yerine getirmekten o kadar rahatsızlar ki, onlar da Galatasaray'ın elle, kolla, faulle attığı gollere 'Tamam' diyor, denge kuruyorlar; böyle rezalet olur mu?.." Ona dedim ki; "Galatasaray ile Fenerbahçe aralığında hakemliğinden beri yeri tartışılan Oğuz Sarvan, MHK başkanı olursa, elbette 'bu şüpheler' doğacaktır. Geçen hafta cuma günü Bugün Gazetesi'nde Cem Papila, Oğuz Sarvan ve MHK'sı hakkında bir yazı yazdı. Onu bul ve mutlaka oku!.. Neyin ne olduğu, neden olduğu o yazıda var. Müthiş bir yazıydı, son yıllarda MHK üzerine yazılmış en cesur, en net ve en haklı eleştiri idi. Papila'yı kutladım!.." Noktayı koyuyorum: Melih Gökçek'i bile isyan ettiren bir MHK bu!.. Bir okuyucum telefonda, bu defaki Adana'dan: "Öcal Bey, spor medyası Galatasaraylı bazı oyuncuların özel hayatlarının sporla bağdaşmayacak kadar dengesiz olduğunu durmadan yazıp duruyordu. Bunların içinde Arda'nın da adı geçiyordu, acaba pazar gecesi maçtaki ritim bozukluğunun sebebi bu olmasın?.." Okuyucuma dedim ki: "Arda'nın kalbindeki yorgunluğun sebebini bilmem mümkün değil, onu teşhisi koyan ve tedavi eden doktorlar bilir. Aslında Galatasaray Sağlık Kurulunun bilmesi gerekirdi ama aylardır onca sakatlığa çare bulamamış bir kuruldan muhtemel bir önemli arızayı bulmalarını beklemek hayal olur. Tecrübelerim, geceleri tam olarak dinlenemeyen, gıda rejimlerine dikkat etmeyen, cinsel hayatları dengesiz olan sporcuların başlarına 'böyle' şeylerin gelebileceğidir; hele şimdi bir de 'enerji içeceği' diye satılan onca şurup (!) varken!.. Arda bu sporculardan biri midir, bilemem, onu İstanbullu gazeteci arkadaşlarımızın ve yöneticilerin bilmesi gerek!.." "Peki" dedi okuyucum, "Yöneticiler neden denetlemiyorlar, önlemiyorlar?.." Güldüm; "Yöneticileri kim denetleyecek?.." Ve devam ettim: "Bunu sadece Galatasaray için söylemiyorum. Galatasaray'da şimdi anlatacağım cinsten yönetici var mı, yok mu, onuna bilemem; İstanbul'daki meslektaşlarım çok daha iyi bilirler. Ben 'genel' tabloyu anlatayım: Genç ve bekar futbolcular, Avrupa'dan, Brezilya'lardan, Arjantin'lerden, Afrika'lardan gelenler ve burada bekar hayatı yaşayan yabancılar, onlara özenen evliler, İstanbul'un cazip ve gizemli gecelerine çabuk kapılıyorlar. Bunları denetlemeleri ve önlemeleri gereken bazı evli barklı yöneticilerle, geceleri kayboldukları mekanlarda karşılaşmaları, onlara cesaret veriyor ve üstelik tarafların birbirini görmemesine yol açıyor. Kimin kime söyleyecek bir şeyi var?!.." Yazımın sonu: Eskiden futbolcu, yöneticiden korkar, yöneticiyi sayar, yöneticinin bir dediğini iki etmezdi. Şimdi tam bir yüz-göz olma ortamı. Büyük kulüplerdekilerden başlayarak bakın yerli-yabancı futbolculara; hem de "yıldız olanlardan" kurulu "bitikler" bölüğünden iki tane Türk-Dünya Karması çıkar; yalan mı?..