5 Eylül 2001 Çarşamba... Türk sporu için "unutulmaz bir gün olabilir!" Türk Basketbol Milli Takımı, Hırvatistan'ı... Türk Futbol Milli Takımı da İsveç'i yenerse... Yani, "ikide iki yaparsak", doğrusu ya milletçe bayram yaptığımız kadar, "bize hep dudak bükmüş olan" Avrupalılar'ı da, TV'leriyle, gazeteleriyle, yorumcularıyla, habercileriyle epey meşgul edeceğiz! Basketboldan başlayalım!.. Belki dikkatlerden kaçtı; "En kolay gruptan, zar zor çıktık. 12 Dev Adam, nerede ise cüce adam, fare adam, parişan adam olacaktı" denilen, yazılan, çizilen tabloya bir bakalım: "En zor" denilen ve "şampiyon adaylarının oynadığı" diğer gruplardan çeyrek finalde kaçar takım var? A Grubu'nda Fransa ve Litvanya "yarı final ve final adayları" arasında idi; çeyrek finale tek takımı, Fransa'yı sokabildi! D Grubu'nda İtalya, Rusya, Yunanistan "yarı final, final adayları" içinde idi; tek takımı, Rusya'yı çeyrek finale yollayabildi! "Zor" denilen gruptan, C Grubu'ndan Yugoslavya, Almanya ve Hırvatistan çeyrek finale çıktılar! "Kolay" dediğimiz B Grubu'nun da üç takımı, Türkiye, İspanya ve Letonya çeyrek finalde! "Üç takımı çeyrek finale çıkan kolay (!) grubu birinci olarak bitiren" Türkiye, bu gece Hırvatistan önünde ne yapar? "Eğer Hırvatistan'ı da yenemezsek", final ve de üstelik "şampiyonluk rüyası" görmeye hakkımız var mı? Orhun'un sakatlanması büyük kayıp ama, "bu maçla skora katkı olarak" eğer Kerem'i ve Harun'u kazanabilirsek, bu "İbrahim'in rahatlatılması anlamına gelir" ki, bize yarı final ve de final yolunu açacaktır! Aksi halde zorlanacağız, ama gene de "zorlana zorlana yukarılara tırmanacağız!" Futbola gelince... "Uydurulan haberlere, söylenmemiş sözlere" ya da "altı, üstü atılarak başka anlamlara çekilen cümlelere takılıp", hele hele "Kariyersiz, kalitesiz, yeteneksiz" gibi çirkin, "kişiliğe dönük", peşin fikirli, spor etiğinden mahrum sözcüklerle, "üst üste çok kritik maçlar oynayacak olan" bir milli takımın hocasını "yerden yere vurmak" fırsatını aramak ve bulmak için, sanıyorum "spor yazarı ya da futbol yorumcusu olmak" gerek! Eleştiri; elbette!.. İkaz; elbette!.. "Yanlışları, doğruları ortaya koymak"; elbette!.. Amma, bunca yıl hem futbolcu, hem de teknik adam olarak Türk futboluna hizmet vermiş bir kişiyi "en kritik, en önemli döneminde" yok etmeye çalışmak; işte o başka bir şey! Acaba, "spor yazarlığına, gazeteciliğe başladıkları dönemde" ya da "yorumculuğa adım attıkları günlerde" birileri çıksa da "onlara bugün onların Şenol Hoca'ya yaptığı insafsızlığı yapsalar", ne olurdu? Ne olmuş; "kolay" denilen bir grupta "iş zora sokulmuş!" "Devler" nasıl yok oldu? Şenol Hoca'nın "resmi maçlar" istatistiğinde "henüz mağlubiyet yok!" İsveç'i yenerse, ki bu gece "inşallah yenecektir", Dünya Kupası finallerinin yolunu da "doğrudan açacaktır!" Ola ki, "bu gece İsveç'i yendik, ama sonra Moldova'ya takıldık", gruptan "doğrudan çıkamadık!" Ama tıpkı Mustafa Denizli'nin başına gelen gibi, "baraj maçını geçer" gene finallere gideriz! Amaç, finaller değil mi? Onların değil; "amaç", finallerden önce, "peşin peşin beğenmedikleri, milli takıma yakıştıramadıkları" Şenol Hoca konusundaki "sabit görüşlerine" haklılık kazandırmak! Onun için "durup dinlenmeden", sûret- i haktan görünüp, Şenol Hoca'ya "eleştiri" adı altında hakaret yağdırıyorlar! Hadi, Hocam ve de "onun öğrencileri", çıkıp yenin şu İsveç'i de bitirin işi!.. Rahatlayalım!..