İkisini de yaktı!..

A -
A +

Hocam, kusura bakma; "artık" bu işi bırak; kendini de, Türk Milli Takımı'nı da, pardon, Türk Milli Takımlarını da "kendinden kurtar!.." Kaç yıldır "bu işin başındasın"; hâlâ "büyüklere masallar anlatıyor"; ucuz hayaller satıyorsun; "Yok, Anadolu'yu tarıyormuşsun da, yok 100 genç oyuncu bulacakmışsın da, yok 10 yıl sonra Avrupa'da sesini duyuracak Batuhan'ı büyük futbolcu yapacaksın da"; bırak bunları da, sen "Milli Takımı da, Ümit Milli Takımını da nasıl yaktığının hesabını ver!.." Evet, sadece Milli Takımı değil, resmen ve alenen Ümit Milli Takımı'nı da yaktın ve "Ümit Milli Takımının finallere gitmesini önledin!.." Şimdi herkes "Hami Mandıralı'dan hesap soracak" ama, asıl "hesabı vermesi gereken" sensin!.. "Bakın ben gençlere önem veriyorum, işte A Milli Takımına dört tanesini çağırdım" fantezisi içinde, "Ümit Milli Takımı'nın, final öncesi son ve en keskin virajında, Belarus maçlarının Türkiye ayağında, Caner, Serdar Kurtuluş, Aydın Yılmaz ve Ceyhun'u, Hami Mandıralı'nın elinden aldın, Bosna Hersek maçı sırasında tribünde ya da kulübede oturttun; bir tanesini bile beş dakika oynatmadın ve Türkiye kendi sahasındaki maçı ancak 1-0 kazanarak gitti, Belarus'a!.. Kendi sahamızdaki maçı 'farklı' kazansak -ki kadronun yıldızları olan bu dört oyuncu oynasaydı, kazanabilirdik- her şey değişecek ve Türkiye Belarus'a güle oynaya gidip, final hakkını alarak dönecekti"; öyle değil mi hocam?.. Ümit Milli Takımının final ümidinin bittiğinin ertesi günü, Estonya önünde de "futbol ve skor olarak" tam bir hezimete uğradın ve 4 maç sonunda İspanya'ya grup birinciliği için "garanti belgesi" verdin; üstelik de grup ikinciliğini de büyük ölçüde tehlikeye düşürerek; neden acaba?.. Zira "İmparator sendromun" bunca maça, bunca sonuca, bunca uyarıya rağmen "hâlâ" zirvelerde dolaşıyor; "Ben ne yaparsam o doğrudur, doğru olmasa bile sonunda doğru olur" zihniyetiyle, yıllardır Türk Milli Takımını adeta oyuncağın sanarak, her maçta "şapkandan başka tavşanlar çıkarmayı" sistemleştiren "torba kadro - çorba taktik" düzenlemesini, bizler başta bütün dünyanın "İşte Fatih Terim keşfetti; öyleyse de en doğrusu budur" diye kabul etmesinde inat ve ısrar ediyorsun!.. Senin gibi, "tecrübeli" bir hocanın, "Estonya gibi takımları yenmek, hatta açık farkla yenmek için" sokaktaki çocukların bile "artık" bildiği "şu taktiği" uygulayacak bir kadroyu sahaya sürmesi gerekmez miydi: "Böyle takımları yenmek, hatta açık farklı, çok açık farklı yenmek için maçın başında golünü atacaksın; bu gol geciktikçe, rakibin direnci artar, kendine güveni gelir, savaştıkça savaşırlar ve puanı da, puanları da kapma ihtimalleri yükselir. Senin takımın ise zaman ilerledikçe telaşa ve paniğe kapılır, oyuncular ve özellikle golcüler özgüvenlerini kaybederler ve kolay golleri atamamaya başlarlar, takım disiplini bozulur, defanstaki adamlar da gol için ileriye çıktıklarından, kontrataklarda rakip gol pozisyonları yakalamaya başlar ve hatta gol bile atar!.." Bunca yıldır başına "kaç defa böyle kazalar geldiği hâlde" ve "gerçek" bu kadar açıkken, Hocam, söyler misin bana, "İki ön liberolu, tek santrforlu bir takımı sahaya sürerek", rakibe moral üstüne moral aşılayan kaç "değerli" dakikayı heder ettin?.. Bu kadar "tedbirli (!)" kadro ve taktiğe rağmen, "rakibe kaç mutlak gol pozisyonu" verdin?.. Zaten "maç öncesi" Estonya'yı anlatırken, "resmen ve alenen korktuğunu" hissetmiştim; "Yok o maçta bu kadar gol pozisyonuna girmişler" de, "Yok, şu maçta bilmem ne kadar dayanmışlar" da, mış mış da mış mış. "Oğuz gibi" yardımcın olur da, "Estonya'nın nasıl kolay goller yediğini" tespit edip, "sahaya süreceğin takımın maçın hemen başında gol atması gereken bir kadro olması gerektiğini" sana anlatacağına, "Estonya'nın girdiği birkaç gol pozisyonundan korkup, onları devleştiren raporlar verirse" ve sen de "ona inanırsan", olacağı işte budur!.. Hiç "kaç tane gol pozisyonuna girdik" diye övünme; Türkiye ile Estonya arasındaki "futbol ve güç" farkı, zaten "bu kadar gol pozisyonunu bir yana bırakalım, bu kadar golü" getirecek kadar açıktı!.. Üç maçta 13 gol yemiş bir takım önünde "gol pozisyonu sayısının arkasına saklanıp bahane arıyorsa", Fatih Terim zaten bitmiş demektir!.. Estonya maçı göstermiştir ki, Türk Milli Takımı, "bu kafadaki" Fatih Terim'le "Dünya Kupası finallerine değil, Edirne'den öteye bile gidemez!.." "Yeni sözleşme" ve yüzde yüz artışla "220 milyar aylık maaş", Terim'e "bu acı tablonun ödülü olarak" mı veriliyor; şaşarım!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.