İlhan da, Sinan da!..

A -
A +

Kulüplerden başka bir şeyi gözleri görmeyenler, "spor yazarlığını ve futbol yorumculuğunu" tam bir "popülist" zihniyetle sürdürenler, İlhan Mansız olayında, teknik direktör Şenol Güneş'e söylemediklerini bırakmıyorlar!.. Ve de "hedefi saptırmak için" büyük gayret sarfediyorlar!.. Kimsenin İlhan Mansız'ın "sakat olduğu" açıklamasına itirazı yok!.. Kimsenin İlhan Mansız'ın İstanbul'da ya da Almanya'da tedavi ya da atroskopi olmasına da itirazı yok!. Hatta, İstanbul'da "ameliyatını yapan" değerli Profesör Doktorumuzun "Dizinde ikinci bir yırtık yok, yeni bir müdahaleye de gerek yok" demesine rağmen, kimsenin itirazı yok!. İtiraz, İlhan Mansız'ın "Milli Takım ve Milli Takım oyuncuları için geçerli olan ve yıllardır uygulanan statüyü", Milli Takım Teknik Direktörü'nün ikazına rağmen takmamasına!.. Şımartıla şımartıla "kendi kulübünün yöneticilerini bile isyan ettirecek" bir sorumsuzluğun içine gömülen bu genç futbolcu, neden sakat ve neden sakatlığı uzuyor? Yöneticileri de, spor yazarları da biliyorlar ki; "kendine bakmıyor!" Evinde dinleneceğine, İstanbul'un eğlence yerlerinde sabahlıyor!.. Sonra da, Milli Takım'ın "oyunculara verilecek izinler" ile ilgili prosedürünü hiçe sayarak, milli takım kampına gelmiyor!. Yıllarca kaptanlık yapmış olanların "uyduğu kaidelere uymamakta" direniyor!. İstanbul'da yapacağı şey, bütün arkadaşları gibi kampa katılmak ve milli takım doktoruna görünerek "izin alıp", Almanya'ya öyle gitmek!. Bu kaidelere uymayan kaç futbolcu daha önce "ceza kuruluna verilmişmiş, ceza almışlarmış" kimin umurunda!.. "O futbolculara, o cezalar verilirken" sesleri sedaları çıkmayanlar, bugün kıyameti koparıyorlar; nasıl bir tarafsızlık ama? Şimdi geliyoruz işin esasına!.. Bu olayda İlhan'ın sorumluluğu vardır ve bundan öncekiler gibi cezasını çekecektir, çekmelidir!. Kimseye ayrıcalık tanınamaz, tanınırsa Milli Takım'da ne disiplin kalır ne de Türk Futbolunda Ceza Kurulu'nun tarafsızlığı!.. Ama.. Bu olayda İlhan'dan daha sorumlu bir başkası vardır; Beşiktaş menajeri Sinan Engin!.. Futbolcu "kampla ilgili kaideleri bilmeyebilir", hatta bilse de "es geçmeye kalkabilir!." Onu ikaz edecek olan, onu elinden tutup kampa götürecek ve izin alacak olan "idari menajerdir!." İdari menajerler, kulüplerinden "bu işleri iyi yapsınlar" diye para alırlar!.. Ama Sinan Engin ne yapar? Rakip kulüplerin başkanlarıyla polemiğe girmeye kalkar... Nerede ise bir asırlık dost kulüplerin arasını açmak ve gerginleştirmek için elinden geleni ardına koymaz... Milli Takım kampına götürmediği İlhan'ı elinden tutup Sergen ve Tümer ile beraber "gece kulüplerine götürür!.." Sonra da, kalkar der ki: "Ben İlhan'ı yedirmem!.." Şimdi Federasyon'un ve yetkili kurullarının Sinan Engin'e sorması gerek: "Sen kimsin? Bu nasıl söz? Kim İlhan'ı yiyor da, sen yedirtmem diye meydan okuyorsun?" Ortada "Milli Takım talimatı" var... Ortada "Ceza talimatı" var!.. "Bunlara aykırı hareket edenlerle ilgili olarak" gerekenin yapılmasından daha tabii ne olabilir? Üstelik bu talimatlar "yıllardan beri" var ve uygulanıyor!.. Öyleyse, Sinan Engin'e denilmeli ki; "hem suçlusun, hem de güçlülük gösterisine kalkışıyorsun..." Ve "eğer bu sözleri söylemişse" onun da gideceği yer Ceza Kurulu olmalı!.. Versin hesabını bakalım, nasıl verecek? Kimse aklından çıkarmasın; Milli Takım bir kurumdur ve hepimizindir!. Bu kurumu yıpratacak hareketleri kim yaparsa yapsın, hakkında gereken yapılmalıdır!. Burada "kulüpçülük" sökmez!.. Hiçbir kulüp ve hiçbir futbolcu "Milli Takım'dan büyük değildir!." Herkes haddini bilmeli, bilmeyene de haddi bildirilmelidir!. Bakın açık söyleyeyim; "koruyanlar, bu yanlışları yaparken ona hoş görü ile bakanlar" İlhan'a iyilik yapmıyorlar!.. Böyle giderse, sadece Beşiktaş değil, Türk futbolu da "gelecekteki büyük bir yıldızını kaybedecektir!." Bunun örnekleri çok!.. Yazık etmeyin İlhan'a!.. Aklını başına alsın!.. Ve "koruyucularına" bir soru daha: Milli Takım'ın başında Fatih Terim olsa idi ve İlhan "aynı yanlışı yapsa" idi; Ceza Kurulu'na gönderildiğinde "kıyameti böyle koparabilir miydiniz?" Sizi gidi çifte standartlılar sizi; susuyorsunuz değil mi? Bunlar nasıl büyük? Artık açıkça görüyoruz ki; pişkinlikte birbirleriyle yarışıyorlar!.. Nalıncı keserini durmadan "kendileri için" çalıştırma gayreti içindeler!.. Hakemlere güvenmiyorlar, Federasyon'u yok saymaya çalışıyorlar!.. Federasyon'un yıllardan beri "tribünleri adam etme" ve "fair play" yönünde aldığı "en doğru ve en cesur kararı" ortadan kaldırmak peşindeler!.. İstiyorlar ki; "küfrün bini bir para olarak devam etsin" ve hakemlerle, rakip takım oyuncuları bütün bir maç boyu "çirkef kusan" binlerce seyircinin önünde perişan olmayı sürdürsün!.. Bunlar nasıl büyük? Amma... "Daha az vergi ödemek", hatta "hiç ödememek" için Ankara'larda el ayak öpme yarışına çıkan onlar!.. Bunlar yetmezmiş gibi, "milyonlarca ve milyonlarca dolar ya da dolar karşılığı Türk lirası ödedikleri" iç ve dış transferleri, "resmi makamlara bildirim belgelerinde", hiç sıkılmadan "komik rakamlarla" geçiştirmek isteyenler de onlar!.. Milliyet gibi bir gazetenin manşetine oturan haber, "sanki Mars'taki kulüplerle ilgili!." Ne "Bu haber doğru mu" diye dönüp bakan, ne "Bu ne rezalet" diye soran var!.. Medyamızın alı şanlı kalemleri ve yorumcuları ise "sus pus!.." Tam bir "üç maymunlar" senaryosu; görmüyorlar, duymuyorlar, konuşmuyorlar!.. Ya kulüpler? Onlar da tıssss!.. Toplam 4-5 milyon dolara hatta "şampiyonluğa oynayacak" birer basketbol ve voleybol takımı kurabilecekken, "bütün paralar futbola" çığlıkları arasında "bu şubeleri üst yapıdan başlayarak kapatmaya kalkan" da onlar!.. Haftalardır bizler gibi "bir-iki basketbol ve voleybol sevdalısı" yazar-çizer hariç, "Türk sporuna bu nasıl bir ihanet" diye soran yok, yazan yok!.. "Böyle" bir zihniyetin yönettiği kulüplerimizi "kimseler denetlemiyor!.." "Kamu yararına dernek" statüsünde oldukları için, "tüyü bitmemiş yetimin bile" hakkının olduğu bu kulüplerde, tam bir "kapalı" yönetim var!.. Ne yönetimi "başkanlık diktatörlüğü" var!.. Federasyon üzerlerine gidemiyor... Spor teşkilatı, bakanıyla, genel müdürüyle seyrediyor... Hükümet görmüyor... Maliye ve İçişleri Bakanları ise "denetleyip hesap soracaklarına" nerede ise bunları yapanlara "madalya verecekler!.." Anayasa ağlıyor... Kanunlar pas pas...Yönetmelikler, tüzükler, talimatlar, genelgeler çöp sepetine... Medyada "tık" yok!.. Ne oluyor? İstanbul'un üç büyükleri, pervasızca, kimseyi takmadan "Ben yaparım, kimse hesap soramaz" sorumsuzluğunu zirveye taşıyorlar!.. Yazıklar olsun... Bu ülke "bu kafayla ve bu sistemle" Avrupa Birliği'ne girecek öyle mi? Hadi canım güldürmeyin beni!.. Çirkinden de öte!.. Şu sözlere bakın: "Şenol Güneş adam olsun... Saçları jölelemekle bir şey olunmaz!. Eğer madalya istiyorsa bende çok var, kendisine vereyim. O muhatabımız bile olamaz, vizyonu yok. Takım üçüncü olunca ne yapacağını şaşırdı. Dikkatli olsun, gerekirse ağır bir biçimde güreş camiası olarak kendisine haddini bildiririz. Bizler ülkenin bayrağını dalgalandıran insanlarız, kendisi ne dalgalandırmış acaba? Bize bu lafları söyleyeceğine gidip madalyalarını (!) alsınlar. Sadece parayı düşünmesinler." Kim söylüyor bunu? Şampiyon bir güreşçimiz; Şeref Eroğlu!. Neden söylüyor? "Bize de Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmelidir" diyerek ortaya çıkan ama bu isteğini açıklarken "Biz futbolculardan çok daha büyük ve önemli işler yaptık" anlamına gelen sözler sarf edince, Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş'ten "Devlet Üstün Hizmet Madalyası isteyen güreşçiler hak ararken haksızlık yapmasınlar. Hakları ise ve gerekiyorsa biz de onlara yardımcı oluruz, destek oluruz" cevabını aldığı için!.. Şimdi "bıraktım Anadolu'yu İzmir'e, Ankara'ya, İstanbul'a gelse", herhangi bir caddede, kafede oturan 100 kişinin önünden geçse "tanıyıp ilgilenecek belki de 2-3 kişi bulamayacak" bir sporcu, "milyonların sevgilisi olmuş" ve "babası yaşındaki bir "spor hocasına" bakın neler söylüyor? Soruyorum; Türk töresinde "hocalara, baba yaşındaki insanlara hakaret etmek" var mı? Öyle bir Şeref Eroğlu ki, "Şenol Hoca'nın ne söylediğini anlamamış bile!.." Bir Şenol Hoca'nın "söz çizgisine bakın", bir de ötekinin!.. Rahmetli Yaşar Doğu'nun mezarındaki kemikleri sızlamıştır herhalde!. Ya anlı şanlı Güreş Federasyonu Başkanımıza ne diyelim? Dönüp güreşçisine "Sen ne yapıyorsun, hemen özür dile" diyeceğine, ona arka çıkmaya çabalıyor; vah benim binlerce yıllık geleneklerim, saygı ve sevgi terbiyem ve vah benim sporum!. Şimdi geliyorum, olayın bir başka hassas noktasına; bakalım Gençlik ve Spor Genel Müdürü Kemal Mutlu "bu çirkin tablo karşısında" ne yapacak? Gene bin dereden su mu getirecek, yoksa "genel müdür" olmanın gereğini mi yapacak; çok merak ediyorum! Bu hangi Arif? İnanılmaz!..TV başında dikkatle seyretmesem, birileri anlatsa ya da sadece yazılanları okusam, imkanı yok inanmazdım!. "O" Arif gitmiş, yerine "bambaşka" bir Arif gelmiş!.. Sahada basmadık yer bırakmayan, dünyanın en golcü futbolcularıyla yarışacak kadar tehlikeli, en iyi orta saha elemanlarını kıskandıracak kadar gollük pas veren, takım arkadaşlarını bir ağabey gibi kucaklayan, hakemleri aldatmaya yönelik tek hareket yapmayan, topu kaptırınca ya da topu kaybedince eli belinde küsmeyen bir Arif seyrediyoruz!.. Denizlispor maçındaki Arif öyle... Milli maçtaki Arif öyle... "Böyle" devam ederse, bugüne kadar "Arif'i en ağır şekilde eleştirenlerin başında yer alan" ve "Galatasaray Arif'i İspanya dönüşü neden geri aldı" diye hesap soran ben, açıkça diyorum ki; "Fatih Terim'in bu yıl yaptığı en büyük transfer Arif olacak!.." "Böyle" devam ederse!!! Terim "öyle" Arif'i gönderdi, "böyle" Arif'i transfer etti!. Temenni ediyorum ki; "böyle" Arif kalsın ve "öyle" Arif hiç geri dönmesin!.. Çorba!.. Galatasaray yöneticilerinin "başkan hariç" büyük bir bölümünün "medyatik olma" merakı, koca kulübü "her kafadan bir ses çıkar" hale getirdi!. Transfer edilecek yabancılar konusunda, haftalardır "inanılmaz çelişkiler içinde" birbirini tekzip eden, sonra başa dönen, sonra kafaları karmakarışık edecek açıklamalar yapan bir "yöneticiler grubu" karşı karşıyayız!. Zaman zaman "bu kakafoniye" teknik direktör Fatih Terim de katılınca, ortaya tam bir "tülüat tiyatrosu görüntüsü" çıkıyor!. Yazık bu koca kulübe!.. Özhan Canaydın'ın "adaylığını koyduğu ve arama konferansları düzenlediği", bol bol vaatlerde bulunduğu dönemde, her şeyden önce "Galatasaraylılığın unutulan gereklerinin kulübe hakim kılınacağına dair" verdiği sözleri hatırlıyorum! Nereden nereye!.. Bu kısa zamanda her şey unutuldu ve işler çorbaya döndü!. Eskilerin sözü ile tam bir "ishal-i kelam" salgını var!. Kim, nasıl tedavi edecek Allah bilir!. Nerede o atanlar? Galatasaray'a "Şampiyonlar Ligi'nin yarı finalinin ve belki de finalinin yolunu açacak" bir maç için, "üstelik Roma'da yaşanan son derece acı, moral bozucu, çirkin olaylardan sonra" istenen "tehir önerisini kabul etti" diye Türk Futbol Federasyonu'nu yerden yere vuranlar, "Bu milli bir dava değildir, bu lig şaibeli hale gelmiştir" demeye kadar işi vardıranlar, bakıyorum, "bir ön eleme maçı için" üstelik "Roma olayları gibi bir durum ortada yokken" Gaziantepspor maçının tehirini isteyiverdiler!. Bodrum'da oturan Ali Şen "bu ilkeliliğe(!) gülüyor" da, İstanbul'da oturan ve "Galatasaray'ın tehir istediği günlerde yeri yerinde oynatan" anlı-şanlı yazar çizerlerimiz, yorumcularımız sus pus!.. Elbette, "Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi finallerine kalması milli bir davadır" ve elbette Federasyon "bunun gerçekleşmesi için gerekiyorsa ve isteniyorsa maç da tehir etmelidir" ve etmiştir!. Bizim sözümüz, "her zaman olduğu gibi" sıkılmadan, utanmadan "çifte standardın en iptidaisini" ortaya koyanlaradır!. Ne diyelim; Allah ıslah etsin!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.