İnanamıyorum!..

A -
A +

Sabah'ta Doğan Koloğlu ağabeyim yazmasa kolay inanmam mümkün değildi; "Galatasaray'da Özhan Canaydın başkan adayı oluyormuş ve bu defa hiç ama hiç caymayacakmış!.." Sevgili Koloğlu'nun yazısını okuyunca, içimden "Günaaaydııın" demek geldi ama, ben başka şey söyledim: "Hayırlı, uğurlu olsun ve de gerçek olsun!.." "170 trilyonluk bir borcun altına girebileceğini ve bu borca rağmen Galatasaray'ı küçültmeyerek büyüteceğini" de söylediğine göre, Galatasaray Genel Kurulu'nda oy kullanacak her üyenin "bu kararı ve bu vaadi" düşünmesi gerek!. Özhan Canaydın, "nihayet anlayabildi" ki, "Süren'lerin, Cansun'ların batma noktasına getirdiği ve dilim dilim böldüğü" Galatasaray'ı "bugünkü durumundan kurtarmak için", hayaller ve palavralar yerine, "gerçekçi, ayağı yere basan projeler ve camiayı birleştirecek adımlar" gerek!. Sevgili kardeşim Hıncal Uluç hala, "çöpe atılan ve Galatasaray'ın 15 milyon doları ile, çok kıymetli yıllarını yiyen" stat projesinden söz ediyor; "hayali" stat projesinden!.. Ve "bu projenin hayata geçirilememesinin suçunu" da muhalefete yüklüyor!.. Kulübün "son aylarda ödenenleri de hesaba katarsak", 200 trilyon lira borcun altına sokulmasını "önleyemeyen" muhalefet, "stadın yapılmasını önlemiş" öyle mi? İşte, Recep Tayyip Erdoğan yaşıyor!.. "İstanbul Büyükşehir eski Belediye Başkanı" olan Erdoğan'a sorsun bakalım, sevgili kardeşim Hıncal, "öve öve göklere çıkardığı projeye" Büyükşehir Belediye Başkanlığı "izin verdi mi, verebilir miydi?" Yoksa, Galatasaray'a "sadece ben değil, benden sonra gelenler de burada bu yoğunluğa izin veremezler, bu proje hayata geçirilemez" mi dedi? Buna rağmen, Galatasaray genel kurul üyeleri ve camiası "Avam projesi bile yasallaşmamış hayali proje ile kandırıla kandırıla genel kurullarda oylarını Süren ve ekibine mi verdi? Çöpe atılmaya mahkum bu proje için Galatasaray milyonlarca dolar borçlanıp, dolar bazında yüzde 15'lik faizler ödemedi mi?" Galatasaray'da "bu işten anlayan" onlarca üye, "o projenin bile 65-80 milyon dolar arasında yapılabileceğini" söylerken, Süren ve ekibi "100-120 milyon dolarlardan bahsetmedi mi?" Daha da kötüsü, "bu iş için", tam bir skandal olan "kapkaranlık" TGS sözleşmeleri yapılmadı mı? Bütün "bunlar olurken", bugünün başkanı Cansun, Faruk Süren'in vekili değil miydi? Ey, Özhan Canaydın!.. Bu defa "cayma!.." Gel, seçil ve "bu işe el koy!.." Üstelik de, "hesap sor!.." Bir "büyük kulüp" böyle bir batağa nasıl sokuldu? Yüzlerce trilyon nerelere harcandı? Jardel'i, Hakan'ı satarken 4-5 milyon doları alamayanlar, Bülent'e, Serkan'a nasıl "6'şar, 7'er milyon dolar" verdiler? "Bazı off-shore bankalardan gelen milyonlarca dolar", Galatasaray kasasına neden girmedi? AIG olayının, Cayman Adaları'na gitmenin içyüzü ve TGS Skandalı'nın sebebi nedir? Hacizlerden, icralardan, bu kulübün Türkiye'ye getirdiği basketboldaki, voleyboldaki acı tablodan, Galatasaray'ın uğradığı manevi erozyondan da söz edersem, neden Süren yönetimine "mutlaka hesap sorulması gerektiğini" sanırım, anlatabiliyorum!. Ya "hesap verirler", Galatasaray camiası içinde "başı dik gezerler", ya da "hesap veremezler", Galatasaray camiasından "tamamen silinirler!." Yooo!.. Onları seçen, çok az sayıda üyenin katıldığı genel kurullarda "verilen hesaplardan" söz etmiyorum!. "O yönetime kanat geren" ve "Galatasaray'ın bu duruma düşmesini seyreden" Divan Kurullarından da söz etmem mümkün değil!. Ben, "ciddi" bir hesap vermeden ve "kuruşun hesabının sorulmasından" söz ediyorum!. Bu yapılmalı ki, bir daha "hiçbir yönetim, Galatasaray'ı bu duruma düşürmeyi aklından bile geçiremesin!." Kuruçeşme Adası'nın kiralanması olayındaki çekişmeler ve oyunlar bile, "Süren ekibinin ikinci adamı" Mehmet Cansun'un, "huylu huyundan vazgeçmez" sözünün doğru olduğunu adeta ispat etmek için elinden geleni ardına koymadığını göstermedi mi? Canaydın, "uykuda geçen yıllardan sonra", Galatasaray camiasına hoş geldin!. Gerçek ortaya çıkmalı!.. Futbol Federasyonu'nun "bir bankaya yatırılan parası ile ilgili olarak", dehşet verici iddialar ortaya atıldı! İddiaya göre; Federasyonun mali işlerden sorumlu "eski üyesi", federasyonun parasını, "bir bankadan alıp, öteki bankaya yatırması karşılığı" o bankadan yüz binlerce dolar "prim almıştı!." İddialara göre, "bu prim, federasyon kanalı ile yardım adı altında oraya buraya harcanmıştı!" İddialara göre, "bu paranın tam hesabı verilemiyordu!." İddialara göre, "bu paranın resmi kayıtları ve belgeleri yoktu!." İddialara göre, "bu paranın alınışından Federasyon Başkanı'nın ve bazı üyelerinin haberi vardı!." İddialara göre... İddialara göre... İddialara göre... İşin enteresan tarafı, "eski üye", bir gazeteye "başka", bir başka gazeteye "başka" konuşmuştu; birbirine taban tabana zıt!.. Acaba hangisi doğru idi? Ben beklerdim ki, "böylesine önemli ve çok gölgeli bir konu" spor sayfalarımızın gündemine "bomba gibi düşünce", Federasyon Başkanı ve onun "hukukçu" Başkan Vekili, otursunlar "bir basın toplantısı yapsınlar" ve iddialara açıklık getirsinler!.. Ben beklerdim ki, "bunu yapmayacaklarsa", hiç olmazsa "kamuoyunu tatmin edecek bir yazılı açıklama yapsınlar!.." Ya da, mesela desinler ki; "Konu önemlidir. Kanunumuza göre Bakanlığın denetim ve gözetim hakkı vardır. Biz de bu konuda denetimin yapılmasını Bakanlığımızdan istedik. Başbakanlık Denetleme Kurulu gelsin soruştursun, gerçekler ortaya çıksın!." Kaç gün geçti; "tık" yok!. "Böyle bir iddia", örtbas edilemez!. "Böyle bir iddia", soruşturmasız da bırakılamaz!. Federasyon sessiz ve hareketsiz kalacaksa, mutlaka ve mutlaka "denetim ve gözetim yetkisi olan" Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı "soruşturma açtırmalıdır!." Bir federasyon "böyle bir gölgenin altında yaşayamaz!" Yaşamamalıdır!. Yalancının mumu!.. Hey gidi hey!.. Aziz Yıldırım'la yönetimini "haklı çıkarmak için" yarışa çıkan bazı yorumcuların ve spor yazarlarının, "Mustafa Denizli'nin takımı iyi çalıştırmadığı ve kondisyon bakımından nerede ise sıfırladığı" yolundaki uydurmaları, "fosss çıktı!." Fenerbahçe'nin, Antalya'da Strum Graz önündeki performansını bile, Oğuz'un "6-7 günlük idmanlarına bağlamaya kalkan" aklı evvellerin de, ne kadar "haksız olduklarını" Milliyet'teki "şu haber" ortaya koydu: "Fenerbahçe yönetiminin, yeni teknik direktöre sunulmak üzere spor uzmanlarından oluşan 'Araştırma-Geliştirme-Destek Ekibi' ne yaptırdığı testin sonuçları 'iyi' çıktı. Uzmanlar, performans, sürat, dayanıklılık, patlayıcı kuvvet ve vücut yapısı testlerinin sonuçlarına göre, sarı-lacivertlilerin genel performanslarını 'normal' olarak değerlendirdi." ...Ve haberin sonu şöyle: "Bu görüntüyle, Mustafa Denizli'nin hiç de kötü bir miras bırakmadığı anlaşıldı." Haberin yanında "tek tek oyuncuların durumu" da açıklandı; "Rapaiç bile 5 testten de başarılı çıkmıştı!." Türk futboluna bunca yıl hizmet etmiş, çalıştırdığı takımlara bunca başarı kazandırmış, Fenerbahçe'ye yıllarca özlemini çektiği şampiyonluğu getirmiş bir hocayı, "Kar topu oynatıyor" yaygaraları içinde ve "futbolculuk hayatları dışında" futbolda "hiçbir başarılı işe imza atamamış" kompleksliler takımının öfkeli çığlıklarıyla "kapının önüne koyanlar", pek yakında nasıl bir yanlışa düştüklerini anlayacaklar!. Yazık!.. Cemal Nadir'i anıyoruz!. Benim çocukluğumun ve gençliğimin ilk yıllarının en önemli kişilerinden ve isimlerinden biridir, Cemal Nadir!. Karikatürcüler Derneği'nin "Cemal Nadir'in doğumunun 100 üncü yıldönümü olan 2002'yi Cemal Nadir Yılı ilân etmesi" ile ilgili bildiriyi alınca, çok yıllar öncesine gidiverdim!.. Nasıl da çabuk geçmiş, bunca yıl!. Amcabey'siz, Salamon'suz, Yeni Zengin'siz, Akla Kara'sız, Dalkavuk'suz, Dede ile Torunsuz!.. Karikatürü Türk insanına sevdiren, mizahı günlük yaşantımıza sokan büyük bir sanatçı idi, Cemal Nadir!. Onu, "bugünün karikatürcüleri" bakın nasıl anlatıyorlar, bildirilerinde: "Modern anlamdaki Türk Karikatürünün kurucusu olan Cemal Nadir Güler 100 yaşında!.. Ülkemizde karikatür ilk kez onunla birlikte yepyeni bir döneme geçmiş, hayatın içersindeki o önemli işlevini ilk kez onunla tatmaya başlamıştır.. '1950 KUŞAĞI' diye anılan çizerlerin ortaya çıkmasında onun çok büyük rolü vardır. Cemal Nadir usta, 1950 kuşağı çizerlerinin çoğunun kendine 'örnek' aldığı, onu taklit ederek gerçek çizgisini bulduğu 'öncü' bir isim olmuştur!.. Ama onun için söylenecek en anlamlı en önemli cümle belki de şudur; 'O ülkemizde karikatürü kitlelere sevdirmeyi başaran modern anlamda ilk Türk çizeridir!.. 1947 yılında 'RADYO' adlı dergide yayınlanan bir yazısında Cemal Nadir Güler karikatür anlayışını şöyle anlatıyor: 'Ben karikatürü bir güzel koku gibi insana bir an zevk verdikten sonra elde bir boş şişe veya sarı bir leke bırakıp havaya karışan bir marifet olmaktan başka türlü anlıyorum. O ne palyaçoluktur, ne de göbek attıran, çeneleri ağrıtan kahkahadır. Bence karikatür, insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve tefekkürü (düşünceyi) temin eden bir güzel sanat olmalıdır...' Karikatürcüler Derneği olarak 2002 yılı boyunca gerçekleştireceğimiz pek çok etkinlikte; onu unutan ya da pek tanımayan, hatta adını bile duymamış kitlelere, genç kuşaklara CEMAL NADİR GÜLER ustayı tanıtmaya çalışacağız. 2002 yılı içersinde; karikatürist Mustafa Bilgin arkadaşımızın hazırladığı "Cemal Nadir" i anlatan bir çizgi-belgeselin yanı sıra onunla ilgili çeşitli panel ve söyleşiler, sergiler, özel bültenler ve çeşitli yayınlar gerçekleştirerek "AMCABEY"in ustasını 100. yaşında layık olduğu sevgiyle anacağız!.." Haydi, görev başına!.. Mutlaka önlenmeli!.. Antalya'daki TSYD Semineri günlerinde, Spordan sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ile yaptığımız sohbetlerde, "tribün anarşisinin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin başında", mutlaka ve mutlaka "TV'lerdeki hakem ve pozisyon tartışmalarının kaldırılmasının geldiğini", her hafta, hemen her TV'de "saatlerce süren infazların", yarınlarda "hakemlere karşı beyinlere işlenen güvensizlikten dolayı" büyük hadiselere sebep olacağını anlattık. Futbol Federasyonu'nun "maç naklen yayınları ihale şartnamesine, bu konuda bir madde koyması ve bunu hassasiyetle denetlemesi gerektiğini" izah ettik!. Üç ayrı TV'de "üç ayrı eski uluslar arası hakemin, hakem hocasının", çalınan bir penaltı düdüğü için, "Yavaş oynat... Geri al... İleri al... Yandan al... Üstten al..." diyerek 3-5 dakika incelendikten sonra , ayrı ayrı "Penaltı haklıydı... Penaltı yoktu... Penaltı verilebilir de, verilmeyebilir de, hakemin takdirine kalmış" yorumları yaptığını, halbuki "o pozisyon için hakemin saniyenin 10'da biri gibi bir zamanda karar vererek düdük çaldığını", böyle tartışmalı bir pozisyon için "hakemleri ipe çekenlerin çok haksız olduğunu" söyledik. Taraftarların "bu yayınlar yüzünden" hakemlere düşmanlık beslediğini ve "güven duymadığını", bu güvensizliğin, "saha dışında yöneticiler, saha içinde teknik adamlar ve futbolcular tarafından da körüklendiğini" belirterek, "İstanbul'da bile seyirci sahaya inmeye başladı, bunun sonu çok kötü olacak" dedik!.. Bakan Ünlü hak verdi; bakalım Futbol Federasyonu ne diyecek? Zurnanın son deliği!.. Kim yazdı; hatırlamıyorum!.. Türk futbol medyası o hale geldi ki, artık "sporu, futbolu unuttuk", insanların kişilikleri ile oynamayı adet haline getirdik!.. Biri çıktı, "bir meseleden dolayı kızdığı", Milli Takımlar Meneceri Can Çobanoğlu'na "zurnanın son deliği" dedi!.. Okuduğumda "içim burkulmuş" ve "spor sayfaları bu hale nasıl geldi?" diye düşünmüştüm!. Ne insana saygı kalmıştı, ne insan haklarına, ne kişiliklere ve ne de milli değerlere!.. "Zurnanın son deliği" denilen kişi, "Milli Takım Meneceri" idi; "Göğsünde ayyıldız taşıyordu!." Hafta ortasında "gazetelerin spor sayfaları", bir arkadaşımızın "zurnanın son deliği" dediği Can Çobanoğlu ile ilgi haberlerle doluydu!. Çobanoğlu, "Milli Takım için gittiği Japonya ve Güney Kore'de", nerede ise "bakanlara layık" bir ilgi görmüştü!. Yaptığı incelemelerde, "iki ülkenin yetkililerini bazı konularda uyarmış" ve "bu uyarılar, Dünya Şampiyonası'nda muhtemel bazı skandalları önlemişti!." "Son derece modern tesislerde, onun uyarıları ile yapılacak değişiklikler" gazetelerde art arda sıralanıyordu!. Daha da önemlisi, Japon ve Güney Kore gazeteleri, Can Çobanoğlu'ndan, yani "zurnanın son deliği"nden "Türkiye Dışişleri Bakanı" gibi söz ediyorlar; "Ona temaslarında öyle muamele edildi, buna layıktı" diye yazıyorlardı!. Bilmem ki, daha ne yazayım?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.