İnanmadılar; elendiler!..

A -
A +

Yazık oldu; Fenerbahçe'nin Chelsea'yi "orada da yenip" turu geçmesi işten bile değildi!.. Ama olmadı; neden?.. Zira Fenerbahçeli futbolcular, "Chelsea bir defans takımıdır" diyen ve "Chelsea'yı eleyebileceklerine inanan" hocalarının aksine, "Chelsea'yi yenip turu geçeceklerine inanmamışlardı!.." Gerçeği bakınız Uğur Boral maçtan sonra ne güzel ifade ediyor: "Rakibi gözümüzde büyüttük. Çok üzgünüz. Bunun nedeni maçtan sonra Chelsea'nın bizden iyi olmadığını anlamamızdı. Bu takımı eleyebilirdik." Evet, işte bütün mesele; Fenerbahçeli futbolcuların "Chelsea'yı eleyebileceklerini" ancak "maçtan sonra" anlayabilmeleri!.. Gerisi teferruat, bin tane sebep, mazeret, bahane yazabilirsin!.. "İnanamamışsan, inanamamışsan", başaramazsın!.. Golü maçın başında atmasına rağmen, inanılmayacak kadar "gergin ve panik içinde" bir Chelsea vardı, sahada!.. Birazcık "ciddi ve kuvvetlice" bir fiske ile "darmadağın olacak" çok pahalı kristal bir vazo gibi!.. Ama, Fenerbahçeli futbolcular 90 dakika o fiskeyi vuramadılar, çünkü "vuracaklarına inanmamışlardı; bütün bir maçı bu inançsızlık içinde ve ürkek oynadılar!.." İşte Roberto Carlos'un eksikliği burada ortaya çıktı; eğer Carlos oynasaydı; "inanmayan" Fenerbahçeli futbolcuları "ite ite", hem de "üçüncü kaleciye kalmanın paniğini de yaşayan" Chelsea'nin üzerine çullandırır, "fiskeden çok öte" yumrukları vurdururdu; ne yazık ki Alex bunu yapamadı!.. Gerçi ikinci yarıda zaman zaman el kol hareketleriyle "ileriye basın" diyordu ama, "başta kendisi" bunu yapacak bir inancın sahibi olmadığını gösteriyordu; Alex sahada yoktu!.. "Maracana büyücüsü" Zico, aslında "Chelsea Stadını da, rakip takımı da, rakip teknik direktörünü de, rakip futbolcuları da adeta büyülemişti" ama, "kendi oyuncuları" ona destek olmadı, olamadı!.. Başta, "Zico, neden onu ilk on birde oynatmıyor" diye kıyametin koparıldığı Semih dahil!.. Semih'le "Avrupa'da başarılı olmak" işte ancak "buraya kadar ve bu kadar" olur!.. Semih, tam da Zico'nun "son yirmi dakikada kullandığı" şekilde "başarılı olabilecek" bir futbolcu!.. Artısı, "gol" bakımından "inanılmaz" şanslı olması; işte o kadar!.. Bakın "son" 8 takıma, Semih gibi "oyundan çıkana kadar 75 dakika hiçbir şey yapmayan, yapamayan" bir santrfor var mı?.. Mesela Sivasspor'un Mehmet Yıldız'ı "dört" Semih eder; "bazı" Fenerbahçeli yorumcuları anlamam mümkün değil; yetenekleri sınırlı, iyi niyetli ve faydalı, ancak Türkiye liglerinde o da "sınırlı dakikalarda" iş yapabilen ve her ülkede 5 - 10 tane eşdeğeri ve benzeri bulunabilecek "bu" futbolcuyu, nasıl "efsane" yapmaya kalkışıyorlar?.. Ben, "Fenerbahçe görevini yaptı, alkışlar" yorumlarına ve sözlerine de katılmıyorum; "görev yarıda kalmıştır!.." "Bu" zihniyettir; Türk Futbolu'nu "gidebileceğe yere kadar iteleyemeyen" ve "yerinde saydıran!.." "Üçüncü kaleciye kalan" bir kaleye "80 dakikayı aşan bir zaman sürecinin sonunda" ancak ve ancak "bir buçuk" şut atabilecek kadar "aciz" bir takım mıdır, Fenerbahçe?.. 82'nci dakikanın içinde atılan o bir buçuk şuttan "yarımında", ne olduğunu "o cılız topu bile kurtarmak için" yerlerde sürünürken gördüğümüz Hilario'ya, Alex'ler, Deivid'ler, Vederson'lar, Kezman'lar, Semih'ler, Colin Kâzım'lar "şut atmamak için" adeta yeminliydiler, neden?.. Kısacası, yazık oldu!.. Türk Futbolu da, Türk insanı da "beklediği ve çok arzuladığı" bir futbol bayramından mahrum kaldı!.. Bilmem ki, hem de Şampiyonlar Ligi'nde "böyle" bir fırsat, "böyle" bir şans bir daha ne zaman avucumuzun içine kadar gelecek?.. Zor, hem de çok zor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.