İnkârcılık!..

A -
A +

Fatih Terim'in "Milli Takım'a teknik direktör olmasını" istemeyebilir, eleştirebilirsiniz!.. Fatih Terim'in teknik direktörlüğünü beğenmeyebilir, onun hocalıktaki yanlışlarını, hatalarını söyler, yazarsınız!.. Onun "pilâv yiyişini" de sevmeyebilir, yerden yere vurabilirsiniz!.. Ersun Yanal'ın "Milli Takım'ın grup maçlarının sonuna kadar göreve devam etmesi gerektiğini, onun hakkında kararın ancak sonuç alındıktan sonra verilebileceğini" düşünebilir, savunabilir, "onu görevden alanları" eleştirebilirsiniz!.. Bunlar "en tabii haklarınızdır" ve saygı duyulacak düşüncelerdir!.. Amma, "bunları" yazıp, söylerken, "gerçekleri inkâr ederseniz" ya da "olmayan şeyleri, olmuş gibi göstermeye kalkarsanız"; işte bu olmaz!.. Terim'den "hoşlanmayanlar" çoktur!.. Terim'i hazmedemeyenler de çoktur!.. Bunların başında da, Terim'in "Türk futbolunda yaptıklarından çok, Galatasaray'da yaptıklarından dolayı", bilinçaltlarına "Terim fobisi yerleşen" kulüpçüler vardır!.. "Herkesin bildiği, yazıp, söylediğini" sebeplerden dolayı Ersun Yanal'a "büyük sempati duyan", ama "Fatih Terim" denilince tüyleri diken diken olan kulüpçüler vardır!.. "Kendi takımlarını tek yetkili olarak teslim etmeye yanaşmadıkları" bir hocayı "Milli Takım'ın başında sonuna kadar destekleyenler" vardır!.. Terim'in "Türkiye liglerinde ve Avrupa Kupaları'nda yükselttiği çıtanın üstüne çıkılmasının çok zor olduğunu" anlayarak, "komplekse kapılanlar" vardır!.. "Hakan Şükür'ün tekrar Milli Takım'a çağrılabileceğinden" korkanlar ve bunu "takıntı" hâline getirenler vardır!.. Vardır da vardır!.. Yaz yaz bitmez; "üzerinde durmaya da değmez!.." Ne var ki; "kulüpçü olmayan", olaylara "mantıklı yaklaşan", konuşmalarını ve yazılarını keyifle dinlediğimiz ve okuduğumuz "bazı" dostlar, "bazı" meslektaşlar var ki; onların "inanılmaz" tepkilerine şaşıp kalıyoruz!.. Bunlardan biri de, Sabah'ta "Kim kimi kurtaracak?" başlıklı yazıyı yazan İlker Sarıer!.. "Fatih Terim mi Milli Takım'ı kurtaracak, Milli Takım mı hocayı kurtaracak" sorusuna cevap aradığı ve verdiği yazısında, İlker Sarıer "sebebini çözemediğim" bir öfke ile "resmen ve alenen" inkârcılık yapıyor, Terim'i ve kariyerini, tabirin "en hafifini" seçtim, yoksa yazısının anlamı çok daha ağırdı, "küçültmek" evet "küçültmek" için, "olmayan şeyleri, olmuş gibi göstermeye çalışıyor!.." Meğer, Türkiye Ligleri'nde bir takımı "üst üste 4 yıl şampiyon yapan", UEFA Kupası'nı "namağlûp kazanan" hoca, Fatih Terim değilmiş, ya kimmiş? İşte İlker Sarıer'ın bu soruya verdiği cevap: "Fatih Terim'in, Galatasaray'ın en parıltılı dönemlerinde. Derwall ile Feldkamp'ın bıraktığı muazzam mirasın kullanılmasından başka bir başarısını hatırlayan var mı?" Açıkçası İlker Sarıer, Fatih Terim'in Milli Takımlar'daki başarısını "unutmuş" hatırlayamıyor ve "unutmadığı" Derwall ve Feldkamp'ın "müthiş" mirasını hatırlatarak, Terim'e "Sen onların mirasını yedin, aslında sende pek bir şey yok" demeye getiriyor da, acaba "doğruları mı" mı söylüyor?.. Böylesine "insafsız" bir "küçültmeyi" yaparken, insanın hiç olmazsa "futbol tarihinin sayfalarına şöyle bir bakması" gerekmez miydi?.. Derwall'den 10 yıl sonra 1996-97 sezonunda göreve başlayan Terim'e kalan "muhteşem" miras, Derwall'li üç yılın 1986 - 87 sezonunda "3 maç oynayan" Suat Kaya idi, o kadar; o da Derwall'in "danışmanlık" yılında, başka bir kulübe kiralanmıştı!.. Ya Feldkamp'tan kalan "muhteşem" miras neydi? Alman hocanın 1992 - 93 sezonunda Galatasaray'ı şampiyon yapıp, "sağlık sebepleri" ile bırakıp gitmesinden sonra, varsa mirası "ikinci sınıf" bir hoca olan Hollmann yemiş ve Galatasaray ertesi sezonda da "şampiyon olmuştu!.." Sonra??? 1994 - 95 sezonunda, gene bir Alman olan Saftig ile, "şampiyon" Beşiktaş'ın "tam 10 puan", ikinci Trabzonspor'un da "7 puan" gerisinde üçüncü olan bir Galatasaray vardı; Feldkamp'tan kalan "muhteşem" miras ile!.. 1994 - 95 sezonunda "Feldkamp'ın mirası" daha da "muhteşemleşiyor" ve Galatasaray Souness'ın hocalığında ligi "şampiyon" Fenerbahçe'nin tam 16 puan, ikinci Trabzonspor'un 14 puan gerisinde "dördüncü" olarak tamamlıyordu!.. İşte Fatih Terim'in "1995 - 96 sezonunda teknik direktörlüğe gelirken" devraldığı "muhteşem miras" buydu!.. Ve Terim'in UEFA Kupası'nı kaldırdığı sezonun 27 kişilik kadrosunda, Feldkamp'ın kadrosundan "sadece 5 oyuncu vardı!.." Şimdi, Sarıer'in şu satırlarına bakın ve elinizi vicdanınıza koyun, iz'an ve insaf terazinizde tartın; Fatih Terim bu mu: "Alman hocaların mirası tükendikten sonra Fatih Terim'in ciddi bir başarısından söz etmek için insanın hafızasını yitirmiş olması gerekir. O zaman ne oluyor? Mümtaz spor basını 3 yıldır işsiz hocamıza 'münhal bir kadro' yaratmış oluyor. Hikâye bu!" Hadi, Terim'in "İtalya'da el üstünde tutulduğu ve hakkında çok güzel şeyler yazıldığı" günlerini unutmuş olalım ama "biraz insafla" kendimize de şu soruyu soralım: Bıraktık "görev almayı", acaba, "İtalya Ligi'nde bir Türk hocanın görev yapabileceği günleri bir daha ne zaman hayal edebileceğiz?" Ve bir soru daha: Derwall Türkiye'ye neden geldi? Gelmeden önce Almanya'daki durumu neydi? Alman gazeteciler onun "milli takımdaki başarısızlığından sonra" neler yazmışlardı? Feldkamp'ın "her sezonu" başarılarla mı doluydu? Herrera'lı günlerden beri "futbolu" ve "hocaları" izliyorum; "büyük" hocaların da başarısız olduğu dönemler vardı; bundan sonra da olacaktı!.. İlker Sarıer soruyor: "..Ersun Yanal ile bu maçların kazanılamayacağını nasıl ve nereden anladılar da 5 kuruşluk posta pulu ile zarflayıp gönderdiler?" Aslında, "Terim'i isteyen" ve bu yüzden "cilâcılıkta tinercileri solladılar" diye nitelendirdiği bizlere sorduğu bu sorunun cevabını, yazdıktan sonra "iyi okusa idi" bizzat kendisinin verdiğini görecekti, Sarıer: "...Milli Takım yırtarsa, Fatih Terim yine kahraman olacak." Dikkat, ne diyor Sarıer: "Milli Takım yırtarsa." Grubunda, "birincilik ve ikincilikteki rakipleri olan" Danimarka, Yunanistan ve Ukrayna ile oynanan 4 maçta "tek galibiyet alamayan" ve bu dört maçta "3 puan alarak ancak bir gol atabilen" bir Milli Takım'ı, Sarıer'in "çok acı ve ağır" deyimi ile "yırtarsa" durumuna düşüren bir teknik direktörün "neden gittiği ve gitmesi gerektiği" ortada değil mi? Bu gerçeğe karşı çıkmak için, ille de "Terim inkârcılığı yapmak mı gerek?" Terim'e "kabul ettiği" ve "geldiği" bu zor görevde başarılar diliyorum. İnanıyorum ki, başaracaktır!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.