Ben, Fatih Terim'in yerinde olsaydım, dün sabah Türkiye Spor Yazarları Derneği ile Basın Konseyi başkan ve yöneticilerini, spor sayfalarının ve spor ekranlarının müdür, şef ve sorumlularını davet ettiğim bir basın toplantısı yapar ve önüme yığdığım "cuma günkü" gazetelerin spor sayfalarında çıkan "Galatasaray ile ilgili haberleri" tek tek okurdum!. Ve "Türk Spor Basını"nın ne halde olduğunu ortaya açık açık koyardım!. "Bu tepki", spor medyası mensuplarını azarlamaktan, fırçalamaktan, sinirlenip bağırıp çağırmaktan, antrenmanları onlara kapamaktan çok daha anlamlı ve haklı bir ceza olurdu!. Aman Allahım.. Hangi gazetenin spor sayfasını açsam, Fatih Terim'in "kadrodan çıkarılmasını, kiralanmasını, gönderilmesini, satılmasını istediği" futbolcularla ilgili liste başka başkaydı.. "Birinde olan, ötekinde olmayan" isimler vardı.. Birinin "kiraladığı" futbolcuyu, öteki "satıyor", bir başkası "ay sonuna kadar" mühlet veriyor, bir başkası ise "kara liste dışında tutuyordu!." Hele hele bazıları "Terim, Canaydın'ı bulamadı, Dürüst'le görüştü" derken, kimi "Canaydın başkanlığında yapılan toplantıdan" söz ediyor, kimi de "doğrudan" Canaydın'a verilen listeden bahsediyordu!.. Düşünebiliyor musunuz; Galatasaray'ın yeri belli.. Başkan'ın ve yöneticilerinin yeri belli.. Terim'in yeri belli.. Hepsi, Florya Tesisleri'nde... Ve tabii, Galatasaray'ı izleyen spor yazarları da.. Peki... "Orada ne olup bittiği", bunca gazetede, "bunca değişik", bunca "çarpık" ve bunca "çapraşık" nasıl çıkıyor? İşte, "karşımdaki" spor medyamızın "en tepesinde oturanlara" bunları sorduktan sonra da, "haberlerde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu" bir bir anlatır, derdim ki: "Bizler, sizlere saygı duymak, güvenmek, inanmak istiyoruz.. Tıpkı taraftarlarımız ve sizin okuyucularınız gibi.. Ama bu tablo, güveni, inanmayı, saygıyı ortadan kaldırmak isteyenlerin olduğunu gösteriyor. Mesleğinize ve meslek ilkelerinize saygı göstermeyenleri aranızda tutmayın!.. Biz bir aileyiz.. Dost acı söyler.. Tasvip edilmesi mümkün olmayan bu duruma müdahale eder ve düzeltebilirseniz, aile bağlarının, dostluğun, karşılıklı sevgi ve saygının birdenbire arttığını göreceksiniz. Sizden ricam budur!.." Evet.. Sevgili meslektaşlarım.. Sevgili müdürlerim, şeflerim... Sizler de biliyorsunuz ki, ortada ne meslek itibarı kaldı, ne meslek ilkeleri, ne güven, ne saygı, ne sevgi... İş, iyice çığırından çıktı.. Bu kaos içinde, "doğruları yazan" spor yazarlarının ve sayfalarının da "doğruları yazdığına" kimse inanmaz oldu!.. "Günlük" ve "basit", üstelik "doğrusu kolayca öğrenilebilecek" bir olayda bile, böylesine "duyarsız, adam sendeci" davranıp, "At martini Debreli Hasan" misali haber yapan, haber yazan, haber yayınlayan bir spor medyasının savunulacak tarafı var mı? Ben "sadece" bir günde "bir haber" için örnek verdim.. Buyurun bakın Fenerbahçe haberlerine.. Beşiktaş haberlerine... Aynı çelişkileri, aynı yanlışları, aynı palavraları görecek ve okuyacaksınız!.. Hâlâ mı seyredeceğiz? Söyleyin bana; hâlâ mı? Terim'e kızanlar!.. İçlerinde Galatasaraylısı da var, Beşiktaşlısı da, Fenerbahçelisi de.. Bir zamanlar "Galatasaray Teknik Direktörüne yakışacak şekilde giyinmeli, oturup kalkmalı, hareketlerini bu unvana uydurmalı" dediğimizde, "Size ne? Adam istediği gibi giyinir, yatar kalkar, bu onun özel hayatı" diye bizlere yıldırımlar yağdıranlar, bakıyorum şimdilerde onun "giyinişine, davranışlarına fena halde taktılar!." Terim ne yapsa, kendisini beğendiremiyor!. Adeta "eleştirmek", hatta "nasırına iyice basmak için" fırsat kollayanlar var!. Bir zamanlar "sahibinin sesi" gibiydiler; şimdi plâkları tersine çevirdiler!. Herhalde Terim bu gerçek (!) dostlarını iyi tanımaya başlamıştır!. Şimdi biz de fikrimizi söyleyelim: Terim de her insan gibi yanlışlar yapıyor.. Yanlışları söylenince, geçmişteki kadar olmasa da, hiddetleniyor, celâlleniyor!.. Ama.. Bu sezonda Terim'in doğruları, yanlışlarından çok fazla ve o doğru yolda!.. Kulübün içinde bulunduğu krize rağmen, iyi bir kadro kurdu ve hem Avrupa Kupaları'nda, hem de Süper Lig'de iddialı!.. Hazırlık maçlarında "hızla iyiye giden" bir görüntü var!. Eksik sırıtıyor; "bir golcü!.." Eksik giderilirse, gerisi kendiliğinden gelecek!.. Bir maçta Tamas!. Müthiş.. Müthiş... Nerede ise tempo olarak "yürüye yürüye oynanan" Vitesse maçında oynadığı futbolla oldu, Tamas "Galatasaray'ın yıllardır aradığı defans adamı!" Koca Ortega için neler yazılmıştı; bir maçla.. Rebrov için.. Felipe için... Ve onlarca yüzlerce futbolcu için neler yazılmıştı; bir maçla.. Sonları ne oldu? Dilerim, Tamas'ın sonu onlara benzemez!.. İyi oynar, yıldız olur; ama bunlar "bir maç ile olmaz!.." "Acûlluk", o çocuğu da yok eder; olmadan, "olmuş gibi" ağaçtan düşürür!.. Terim, "bu yanlışa katılmamalı", katkıda da bulunmamalı!.. "Teşvik" başka şeydir, "pohpohlayarak" yok etmek başka şey!. Biz uyaralım da, gerisi onlara kalmış!. İlhan'a güvenmek? Beşiktaş'ta hava değişti; "Doktorlar İlhan'a sağlam raporu verirlerse genç bir santrfor, ameliyatı gerekli görürlerse doğru dürüst bir santrfor alacaklarmış!.." "Genç ve yarının yıldızı olabilecek" bir santrforları vardı, galiba takasta kullandılar!. Şimdi "yüz binlerce dolar ödeyerek" yenisini alacaklar!.. Ya da "İlhan ameliyat olursa", milyon dolarlar ödeyerek "daha iyisini!." Buna "nasıl bir yöneticilik" denir, bilemiyorum!. "Genç Türkü ver, genç bir yabancının peşine düş!.." Ondan da önemlisi; "İlhan'a güvenerek iş yapılır mı?" İlhan yarın "sapasağlam gelse" ve idmana çıkmaya başlasa ne olur, gelmese ve başlamasa ne olur? Artistliğin de tadını tattı, iyice "magazine daldı", futbol zaten umurunda değildi; eeee? Beşiktaş "doğru dürüst" ve de "istikrarlı" bir santrfor almalı, hem de hemen!.. İki büyük kayıp!.. Türk voleybolunun iki büyük yöneticisini aynı haftada kaybettik.. "Başkan" Vahit Çolakoğlu ile "onun genel sekreteri" Sinan Erdem'i.. Allah rahmet eylesin.. Bugünkü nesil, Çolakoğlu'nu pek tanımaz!.. Zamanının "efsane" federasyon başkanlarından biri idi.. Turgut Atakol'lar, Jerfi Fıratlı'lar, Hasan Polat'lar, Orhan Şeref Apak'lar, Osman Solakoğlu'lar gibi... Bugün "Türk voleybolu", bu noktalara gelebilmişse, herkes bilmelidir ki, Çolakoğlu ve federasyonun attığı "sağlam temeller" yüzündendir!. Türk sporu, Türk voleybolu ona çok şey borçludur; tabii Türk voleybolcuları ve sporcuları da.. Sinan Erdem'i ise, bugünün insanları, "milli voleybolcu ve voleybol federasyonu yöneticisi" olarak değil, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı ve "Türkiye'de olimpiyat yapılmalıdır" çalışma ve kampanyasının önderi olarak tanırlar!. O da Türk sporunda iz bırakan insanlardan biri idi. "Olimpiyat" konusunda hep karşı cephelerde idik. O "Türkiye'nin olimpiyatı hemen yapabileceğine" inanıyordu, ben ve benim gibi düşünenler ise "vaktin henüz çok erken olduğunu, bize olimpiyatın verilmeyeceğini" savunuyorduk. Zaman "bizim haklı olduğumuzu" ortaya koydu ve "çok büyük paralar harcanan" Olimpiyat Stadı, "uzun bir süre" sadece "futbol stadı" olarak kullanılabilecek bir durumda ve "dev sorunlarla sarmalanmış" olarak ortada kaldı!. Sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un önerisine katılıyorum; "Bu stada Sinan Erdem Stadı adı verilmelidir!." Verilmelidir ki; "nihayet bir gün kendi adının verildiği o statta olimpiyat oyunları yapıldığında", ülkemizde "bu fikre inanan, savunan ve gerçekleşmesi için elinden geleni yapan" insanların öncüsü olmanın hakkını alabilmiş olsun!.. TMOK'un işi zor!.. "Karizmatik" başkanı Sinan Erdem'i kaybeden Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi'nde işler karıştı... "Kim başkan olacak" sorusu, kimse kızmasın, gücenmesin, bugün Sinan Erdem'in cenazesi toprağa verilirken ve çok kişi göz yaşı dökerken, bazıları da "kim başkan olacak" tartışması yapacak!.. Aslında, "gönüllerinde aslan yatanlar", bu tartışmaya, Sinan Erdem'in "ölüm haberi" geldiğinde başladılar bile... "Hayat devam ediyor" sözü, insanoğlunun ne kadar "acımasız" olduğunu çok iyi ortaya koyuyor!. "Kim başkan olacak" sorusu, beraberinde "bugüne kadar gizliden gizliye devam eden" bir kavgayı da ortaya çıkaracak!!! Erdem'in ölümüne kadar süre gelen "veliahtlık kavgası", şimdi "başkanlık kavgası" olarak gün ışığına çıkacak!. Dedim ya, TMOK'un işi zor; hem de çok zor!.. Bakalım ne olacak? Fenerbahçe'de kazan kaynıyor!.. İstanbul'un Kadıköy Yakası'ndan yeni kokular geliyor!.. Başkan Aziz Yıldırım'ın "şubattan sonra yokum" açıklamasını defalarca yinelemesinden sonra, "bazılarını sıkıntı bastı!." Kim bilir belki de Aziz Başkan "sıkıntı basanları", yeni bir manevra ile, kendisini "sözünü tutamayan bir başkan" görüntüsünden kurtarmaları için yardıma çağırdı. Belki de, "yeni manevradan" onun da haberi yoktur!. "Sıkıntı basanlar" , bir tüzük değişikliği ile, "seçim genel kurulunu sezon sonuna kaydırmaya" çalışacaklar!. Böylece, Aziz Başkan, şubatta gitmeyecek, hazirana kadar koltuğunda oturacak!. Bir de Fenerbahçe şampiyon olursa... Senaryo fena değil.. Değil de, "muhalefet" ne yapacak, dersiniz?