Bu yılda "transfere çok büyük paralar harcayan" üç büyük takımımız Avrupa Kupaları'nda ilk maçlarını oynadılar ve açıkça söyleyeyim ki, "fanatik yağcılar hariç" kimseleri tatmin etmediler; edemediler!.. Fenerbahçe, Partizan önünde "ilk yarıyı 4 farklı yenilgi ile kapatabilecek kadar" kötüydü!.. Galatasaray, "korkak" bir teknik heyetin, "acayip tertibi ve taktiği yüzünden" turu büyük ölçüde tehlikeye soktu!.. Beşiktaş "çok zayıf bir rakip önünde" seyredenleri sıkıntıdan patlatacak kadar "yavaş" bir futbola, ilerisi için "tereddütler doğuracak" bir başlangıç yaptı!.. Fatih Atalay'ın haberinde okudum; araştırmayı "Transfermarkt" adlı bir internet sitesi yapmış; "Türkiye'nin transferlerde dış ticaret açığı 43 milyon euro'dan fazla imiş; Yabancı transferine 53 milyon euro harcamışız, buna karşılık 9 milyon 750 bin euroluk futbolcu ihraç etmişiz"; "ithalat - ihracat farkı" tamı tamına yüzde 81.5 ve bu bir Avrupa rekoru!.. Bizim büyüklerimiz, şimdi el ele vermişler; "AB'den futbolcu transferinde yabancısınırlaması kalksın" diyorlar; Türk futbolunu da, Türk Milli Takımı'nı da "bitirecek" kendilerini de "borç batağına iyice gömecek" bu "yanlış talep" için bakalım Federasyonumuz ne diyecek?.. Dünya'nın en büyük kalecilerinin bile (Böyle hatalardan birini, Çek kalecisi Chech bize karşı, hem de Avrupa Şampiyonası'nda yapmış ve takımının elenmesine sebep olmuştu) yaptığı, yapacağı, yapabileceği bir hata sebebiyle "Aykut gibi bir kaleciyi hemen ipe çekmeye hazır" teknik adamlarla, yöneticilerle ve futbol yorumcuları ile dolu olan Türkiye'de "asıl hesap verme durumunda olanlar", hemen hedef saptırırlar ve "yanlarında" da bu "hedef saptırmayı destekleyecek" yandaş yorumcular, gazeteciler bulurlar!.. "Siz, 'kaleci de kaleci' diye tutturarak Aykut'un moralini bozmak için iki aydır uğraşın, sonra da bir hata yaptı diye ipini çekin; bu mudur yöneticilik, teknik adamlık" diye Adnan Polat'lara, Adnan Sezgin'lere, Skibbe'lere sorulması gereken hesabı, "bütünüyle Aykut'a ciro eden" bir futbol medyası ve futbol yorumcuları ile karşı karşıyayız!.. Ve "yılların yedek kalecisine" Aykut'u harcayarak Galatasaray kalesini teslim ediyoruz; alkışlar!.. > Utanalım!.. Türkiye'yi ve Türk sporunu, güreşte Nazmi Avluca'nın aldığı "bronz madalya" ile, üstelik kendisi "Sevinemedim" dediği hâlde, nerede ise "bayram yapacak" duruma düşürenleredir ve sporumuz bu hâle düşene kadar "futbol gözü karalığı içinde", dönüp de "diğer sporlarda neler oluyor" diye bakmayan sözüm ona "spor(!)" medyasınadır; yazımın başlığı!.. "Bilgi, beceri, uzmanlık, yetenek, yöneticilik" gibi "temel" spor kriterlerini göz ardı ederek, "başka kriterler esas alınıp" kurulan ve bir çoğu "sözde" özerk hâline getirilmiş federasyonlardan "başarı bekleyenlere" ve "bu gerçekleri gördüğümüz hâlde" yazmadığımız, çizmediğimiz için "bizleredir" yazımın başlığı!.. Karşımdaki ekranda, bu "ikiye bölünmüş bronz için", TRT'nin röportaj spikeri "Oh dünya varmış, kaç gündür bu madalyayı bekliyorduk" diye bayram yaparken gözlerimden "acı" gözyaşları süzüldü; görelim bakalım "bu rezaletin hesabı" nasıl görülecek?.. > Amatörlük!.. "Daha maçın bitimine 3 dakika 46 saniye varken", çifte kumrular gibi, "Litvanya - Arjantin basketbol maçını Litvanya'nın galibiyeti ile bitiren" naklen yayın ikilisinin içinde "futbol yorumcusu" sevgili Ömer Üründül de vardı; maç 1.5 dakika sonra "berabere duruma gelince" ve Arjantin maça ortak olunca "ne söyleyeceğini şaşıran" Üründül!.. Yüzmelerin ilk gününde bir spikerimiz vardı; "kelimeleri ve cümleleri öyle yuvarlıyordu ve hatalardan da öte öylesine seri hâlde gaflar, yanlışlar yapıyordu" ki, Hıncal'ın telefonunu çevirdim ve evde bulamadığımdan tele sekreterine not düştüm; "Bu arkadaş herhalde birkaç duble içmiş olmalı, normal insan bir naklen yayın boyunca, cümleleri, kelimeleri bu kadar yuvarlayıp, yutamaz, bu kadar gafı bir arada art arda sıralayamaz!.." Onu değiştirdiler; bu defa Perşembe günü karşıma bir başkası çıktı; 200 metre bireysel karışık yarı final serisinde Phelps 1.57.70 yüzdü, birinci oldu; ikinci yarı final serisinde 8 yüzücü yarışacak ve iki seriden 8 yüzücü finale kalacak; ikinci seride yarışacaklar arasında seçmelerde 1.58'in altına inen adam yok. Bizim spiker, en az 5 - 6 defa ve tekrar tekrar konuşuyor; "Bakalım Phelps finale kalabilecek mi; bunu birazdan yapılacak olan ikinci yarı final serisi belli edecek!.." Finalde Pgeps 1.54.23 ile ve ikinciyle arasına "iki saniye" koyarak dünya rekoru kırıp 6'ıncı altın madalyasını alıyor; "Bakalım finale kalabilecek mi"; öyle mi benim sevgili "yüzme" spikerim; öyle mi?.. > Kâzım'a ne lâzım?.. Sevgili Kâzım Kanat yazıyor: "Türk futbolu Aydın Karabulut gibi bir büyük yeteneği bir kez daha gördü. Bu oyuncu Beşiktaş'ın sol kanat sorununu tümüyle çözdü. Çok kısa zamanda ulusal takımın da sol kanat sorununu çözer." Anlaşılıyor ki; sevgili Kâzım'ı milli takımın solunda oynayan Arda tatmin etmiyor ve "orada problem var"; Aydın kurtaracak milli takımın solunu!.. İyi de, aynı sevgili Kazım, "bu defa" yazısının sonunda bakınız ne diyor: "Beşiktaş'ın hücumdaki iki çizgi oyuncusu Karabulut ve Holosko, hücumlarda içeri doğru kaçmadılar. Böylece Bobo yapayalnız kaldı. Bu taktik düşünce olarak çok yanlıştı. Bu iki çizgi oyuncusunu arkadan destekleyen Tandoğan ve Tello da ileri çıkmayınca Beşiktaş'ın hücumlarında futbol kalitesi neredeyse sıfır oldu." İşte ben "bunun için" maçlarda "teknik analiz yapmıyorum", spor yazarlığı başka şey "teknik analizcilik başka şey"; aynı gün sevgili Osman Tamburacı da "Skibbe benim verdiğim takımı çıkarsaydı, bu sonuç olmazdı" mealinde bir yazı yazdı!.. Bence spor yazarlığına soyunmakla hata etmişler; antrenör kurslarına gitselerdi; şimdi "dolar milyoneri" ve Chelsa'ların, Barcelona'ların, Real Madrid'lerin hocaları olurlardı; "birçok teknik analize meraklı" arkadaşımız gibi!..