Kur'alar çekildi, rakipler belli oldu!. Gazeteler ve etrafıma bakıyorum; aşırı bir iyimserlik var! Fatih Terim ve takımı olsa, ben de "iyimser olur" ve derdim ki; "Bu gruptan Galatasaray birinci çıkar!." Amma... Lucescu ve takımına bakıyorum, diyorum ki: "Bu grupta Galatasaray üçüncü olursa, büyük başarı!." Kimse kızmasın, gücenmesin!. "Çok beğenilen ve övülen" Sofya Levski maçındaki futboluyla, Galatasaray grubunda "tek maç kazanamaz!." Hatta "gol atması bile büyük başarı olur!." "Efendim, Ümit Karan oynayacak, Hakan Ünsal oynayacak!." Olsun!. Galatasaray'ın hem de "derhal", defansını yönetecek ve defanstan top çıkaracak "Popescu gibi" bir lidere, orta sahaya ve maçın tamamında Galatasaray'ı yönetecek bir beyine ihtiyaç var!. "Hagi gibi" olmasi imkânsız ama, mesela "Ortega gibi" olabilir!. Ya da mesela Gaziantepsporlu Batista gibi!. Özkan Sümer'in yaptığı "Güney Amerika operasyonunu", Fatih Terim becerememişti!. Bu yönetimin de becermesini beklemek hayal!. "Jardel'i 26 milyon dolara mal edip", şimdi "10 milyon dolara satmak için" dokuz doğuran Mehmet Cansun'dan böyle bir "maharet beklemek" Kaf Dağı'ndan Zümrüd-ü Anka Kuşu ile hazine getirmek gibi bir şey olur; imkânsız!. Zaten, Cansun'un "akıl hocalığına soyunan" Fatih Altaylı kardeşim; "Aman ha... Transfer falan yok" demiyor mu? Gelelim Fenerbahçe'ye!. Mustafa Denizli ile "kulübün medyadaki hınk deyicileri" arasında kavga sürüyor!. Milli Takım'da "hayali İrlandalılar" icad eden Denizli, Fenerbahçe'deki İrlandalılar'dan çekiniyor ki, "lâfları yarım yarım söyleyip, arkasını bırakıyor!." "Fenerbahçe'deki İrlandalılar", Mustafa Denizli antipatileri sebebiyle bitmiş ve hedefe ulaşılmış bir maçta hâlâ kayıkçı kavgası yapıyorlar; "Efendim o çıkar mıydı? Öteki neden çıkarılmadı? Neden değişiklikte geç kalındı?" Asıl olaya "Can Bartu hariç" pek bakan yok: "Fenerbahçe'nin fizik kondisyonu, Şampiyonlar Ligi için yeterli değil!" "Eleme maçlarında, beraberlikti, savunmaydı, şanstı, rakip eksikti, falandı, filandı"; idare etmek mümkün!. Ama "lig usûlü" turnuvalarda, hele bir de "lig maçları arasında oynuyorsan" fizik kondisyonunun "üst seviyede olmalı!." Johnson'u, Mustafa Doğan'ı ve Lazetiç'i çıkın, "fizik kondisyon olarak" Fenerbahçe'de geriye ne kalıyor, hesap edin!. Peki, Barcelona, Lyon ve Leverkusen'li gruptan "bu tablo içinde" nasıl çıkılır? 12 Eylül'e kadar ne değişir bilemem; ama Fenerbahçe için yorumum, Galatasaray'dan pek farklı değil! İnşallah ben yanılırım!. Şu işe bakın!.. Ayıp ki, ne ayıp!. Koca Beşiktaş işte "bu zihniyetle yönetiliyor!." "Tümer ve İlhan için" Samsunspor'un istediği bonservis bedelini "fevkalede yüksek bularak" ödemek istemeyen ve "hülle gibi bir hile yoluna başvurmaya kalkışan" Beşiktaşlı yöneticilerin mazereti neydi? "Efendim, Türkiye'de kriz var!. Kulüplerin hâli belli!. Samsunspor yönetimi bunu hiç dikkate almıyor!." Eh!.. "Türkiye'de kriz olduğuna göre" mazeretin haklı tarafı var gibi!.. Amma... Mesela Galatasaray'ın "Nouma'yı alacağı" dedikoduları yayılınca "aynı yöneticilerin söylediği" fiat; "Beş milyon dolar!." Diyarbakırspor'a Fevzi için söylenen fiat; "Üç milyon dolar!." "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" sözü, Beşiktaşlı yöneticilerin yaptığının yanında hiç kalır!. Kimbilir belki de diyeceklerdir ki; "Kriz o zaman vardı, şimdi bitti!." Ne yöneticilik ama? Nasıl güvenelim? İzleyin tekrar tekrar iki maçın kasedini!. Suat'ın hakeme karşı tavrına bakın!. Bir de Mehmet Polat'ın hem yardımcı, hem de orta hakeme yaptıklarına!. İkisine de ceza; "İki maç!." Ortada bir gerçek var: "Ya hakemler çifte standartlı ya da Ceza Kurulu!." Suat'a "iki maç cezaya" hiç bir şey demem! "Peşin fikirli de olsa, eğer Bülent Uzun'un raporunda "Bana hakaret etti" diye yazmışsa, "2 maç ceza" tamam!. Ama "ona iki maç ceza verilmişse", Mehmet Polat'ın cezası kaç maç olmalıydı? Ya hakemler raporlarında "hafif geçti", ya da Ceza Kurulu "Celâl Başkan'dan korktu!." Seçin seçin alın; kırk katır mı, kırk satır mı? Ne dersiniz sayın Ulusoy'lar ve sayın Yavuz'lar? Soruyorum; bu nasıl iştir? Trabzonspor üzerine!.. Uzun süredir Trabzonspor konusunda yazı yazmadım! "Yeni sezonda" Özkan Sümer ve ekibinin "ne yapacağını görmek istiyordum!." Geçen sezon görevi devraldıklarında "enkazdan beter bir kulüple ve takımla karşı karşıya idiler!" Üstelik yıllardır kulübün "dibek dövücülüğünü yapmış olan", onursal başkan ile "onun hınk deyicileri", sanki takımı ve kulübü "göreve gelir gelmez Özkan Sümer ve arkadaşları bu hale getirmiş gibi" bir tavır ortaya koyuyorlar, "iş yaptırmamak ve başarısız kılmak için" ellerinden geleni yapıyorlardı! "Ne olduğu belli olmayan" çeklerle, kulübün gelirlerine konan hacizler ve icralar da cabası!. İşte onun için "yeni sezonun neler getirebileceğini görmeyi" yeğledim! Ve bir de, "Bizler Trabzonspor'un uzaktan kumandalı, kötü bir yönetimle meçhule doğru götürüldüğünü" yazıp çizerken, "tek adama" ve "Trabzonspor benim" diyen zihniyete alkış tutanların, şimdiki "yönetimi ve onun kurduğu takımı" övme yarışına girip girmeyeceklerini görmek istedim!.. Oooo!. Maşallah!.. "Onların hepsi" övme ve alkış yarışında "en önde olmak için" mücadeleye öyle bir girdiler ki; göz yaşartıcı!. "Kendisi" de çok iyi bilir: Benim "insan olarak" Özkan Sümer'e sempatim yoktur!. Ama, "gazeteci ve spor yazarı olarak", yaptıklarına bakıp "şapka çıkarmamak" elde değil! En zor şartlarda, "imkânsız" denilen bir mücadeleyi, cesaretle omuzladı, başarıyla yürüttü ve sonunda "kazandı!." Trabzonspor'u kurtardı! Trabzon kentinin onurunu kurtardı!. Onu ve yönetimini yerden yere vurmak için "fırsat kollayan" dibek dövücünün hınk deyicilerini susturdu!. Trabzon'u ve Trabzonlu'yu kenetledi! "Trabzonspor'un büyük mazisine dönüş mücadelesinin ilk merhalesi" başarı ile tamamlandı! Hesapsız kitapsız harcanan paralarla, tam bir batak haline gelen ve "bitmek üzere olan" Trabzonspor'u "1 yıl dolmadan" bataktan kurtarmanın, takımı "ligin en üst sıraları için oynayacak" bir havaya sokmanın, camiayı kenetlemenin formülünü, "bütün Türk Kulüpleri" Özkan Sümer ve arkadaşlarından öğrenmeli! Özellikle de Galatasaray ve Mehmet Cansun Yönetimi!. "Kendisi bilmez" ama, bir başka "özel" sırrımı daha söyleyeyim: Özkan Sümer'e ne kadar sempatim yoksa, "insan olarak" Mehmet Ali Yılmaz'a o kadar "sempatim vardır!" Ama, gazeteci ve spor yazarı olarak "çok büyük yanlışlar yaptığı Trabzonspor başkanlığı döneminde, "bu sempatim sebebiyle" onu eleştirmemek gibi bir "ilkesizliğe düşemezdim!" O yanlışta ısrar ettikçe, hatta yanlışlarını büyüttükçe, benim eleştirilerim de sertleşti! Hele üzerime "hınk deyicilerini salınca" ve "bununla beni korkutup sindireceğini sanınca", işler iyice çatallaştı! Ve sonunda, "Mehmet Ali Yılmaz gitti!." Hem de "bir daha gelmemek üzere" gitti!. Tıpkı "Galatasaray Başkanı" Faruk Süren gibi!.. Yooo!. Hiç bir zaman "onları ben yolcu ettim" gibi bir "garip" böbürlenmenin içinde olmadım, olmam!. Ama şu bilinmelidir ki: "Yıllardır sabırla doğru bildiklerimi yazıp - çizerken ve eleştirirken", bana yapılan "Bu kadarı da olmaz, haksızlık ediyorsun. Sen Yılmaz düşmanısın, sen Süren düşmanısın" tarizlerinin de ne kadar haksız olduğu anlaşıldı! Keşke ben haksız çıksaydım da, Süren'li Galatasaray, Mehmet Ali Yılmaz'lı Trabzonspor "o hallere düşmeselerdi!." Trabzonspor şanslı; Özkan Sümer ve ekibi gibi bir yönetimle batağın altından kalkabileceklerini gösterdiler!. Galatasaray şanssız; Mehmet Cansun ve ekibiyle değil, Jardel'in kararıyla "durumun vahametini hafifletmeye" çabalıyorlar! Trabzonspor sahipli!. Geleceğe ümitle bakıyor!. Galatasaray'ın ise, hâlâ sahibi yok!. Geleceğin ne olacağı belli değil!. İşte bütün mesele!.. İki M!.. "Elbette, sadece otorite ve yönetim zihniyetini kastederek" yazmıyorum; Galatasaray'da "tüy siklet bir yönetim" ve de "sinek siklet bir hoca" var!. İki yıldır, "otorite bakımından kapatılan, görülmeyen, görülmek istenmeyen", ama Galatasaray'ın mazisini, tarihini ve manevi şahsiyetini erozyona uğratan onca olaydan sonra, şimdi de "hiç bir şeyin değişmediğini" Sofya'da Mondragon olayı ile gördük!. TV'deki görüntüler, "milyonların önünde" bir futbolcunun hocasını tam tabiri ile "madara ettiğini" belgeledi! Sonra, yarım ağızla "özür" ve işlem tamam!. Bu kaçıncı? "Sinek siklet" hoca, "tüy siklet" yönetim demekte haksız mıyım? Kimse "ağır siklet" kaleciye dokunamıyor!. Kimbilir belki de "sahte pasaportunu alıp da kaçar" diye korkuyor!. Peki ama, ya bu olay yüzünden maça "ekstra" bir 5 dakika daha ekleyen Fransız hakemin verdiği fırsatı, Levski iyi değerlendirip bir gol atsaydı, ne olacaktı? Yooo!. Koca Galatasaray böyle yönetilemez! Ya, Mendez'in UEFA'ya gönderilen maç listesine konulmaması? Roma ile yapılan özel maçta TV'den seyrettiğim ve "hemen" kaleme sarılıp "Aman bu çocuğa dikkat!. Herkes Perez'e bakıyor ama asıl iş bu genç çocukta" dediğim Mendez'i "kariyerli (!) ve kurt (!) hoca" Lucescu farkedememiş olacak ki, listesine koymamış!. Bu yüzden de Levski Sofya maçında "koridor olan" Galatasaray'ın "sol kanadı", Ergün'ün de başrole soyunmasıyla, nerde ise Galatasaray'ı yakıyordu! Bakın altını çiziyorum: Mendez'in üzerinde durulur, iyi bir hoca elinde futbolu geliştirilirse, "bu çocuk yarınların Roberto Carlos'u olabilir!." Bunu bir tarafa yazın!. Ama bu hoca, elbette ki Lucescu olamaz!. "Serkan'ı, Türkiye gol kralını yok etmek için" maçlara santrforsuz çıkmayı bile deneyen" bir Hoca'dan, Mendez'i, Roberto Carlos yapması beklenebilir mi? Siz siz olun Galatasaraylı yöneticiler, "bu çocuğun tapusunu hemen alın!. Ne yapıp yapıp alın!." Bugün 3 tane Perez eder, yarın otuz tane Perez edecektir! Serkan!.. Sofya'da attığı golden çok oynadığı oyun, Serkan'ın ne olduğunu dostuna düşmanına gösterdi! Temenni ederim ki, Lucescu da görmüş olsun! Ama pek zannetmiyorum!. Zira geçen sezonda da, sanıyorum devre arasındaki hazırlık maçlarında "büyük performans gösteren" Serkan'ı lig başlar başlamaz takımdan kesmiş, bir daha da dönüp bakmamıştı!. İspanya dönüşü "futbolu tamamen unutmuş görünen" ve takımın grup grup bölünmesinde baş rollerden birini oynayan Arif'e verdiği şansın onda birini Türkiye gol kralına vermemişti! Üstelik "başka takıma da sattırmamıştı!." Zira, "o takımda göstereceği performansla" Serkan, Lucescu'nun futboldan ve futbolcudan "ne kadar anladığını" ortaya koyabilirdi! Şimdi Serkan'ın attığı gol sayesinde "Şampiyonlar Ligi'nde oynayan ve vitrine çıkacak bir takımın hocası!." Yarın Ümit Karan gelsin, Serkan gene kulübeye!. "Özel maçlar" ve resmi maçların "son dakikaları hariç" bir daha ortada yok!. Hatırlayın; "geçen yıl" Türkiye Ligi'nin gol kralını "88'inci dakikada oyuna sokmak ferasetini bile göstermemiş miydi" Lucescu Hoca?. Kim haklı? Sofya'daki maçta, Mondragon - Lucescu anlaşmazlığında Fransız hakemin Galatasaraylı kaleciye çıkarttığı sarı kart için TV'deki yorumunda Ahmet Çakar "Maçtaki tek yanlışı bu oldu, haksızdı!. Oyundan isterse çıkmaz" dedi! Aynı konuda Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz tam tersini söylüyor; "Hoca, hakeme bildirdikten sonra, oyuncu çıkmamazlık yapamaz. Kaptan'ın da uyarısıyla kaleci oyundan çıkmalıydı! Sarı kart haklı... Hatta iş uzasa kırmızıya kadar giderdi!." Buyrun bakalım; "İkisi de doğru söylüyor olamaz, biri yanlışı, doğru diye anlatıyor, ama hangisi? Ahmet Çakar mı bilmiyor, Bülent Yavuz mu? Olay enteresan, ama medya neden "böyle enteresan bir olayın üstüne gidip" gerçeği ortaya koymuyor? Yoksa spor medyamız da, "adaaaam sende" deyip bu bunaltıcı sıcaklarda "kendisine iş çıkartmak istemiyor mu?" TV'lerin en ünlü hakem yorumcularından biriyle, Merkez Hakem Komitesi Başkanı'nın hangisinin "kuralı bilmediğini ortaya koymak" yoksa gazetecilik değil mi?