İşte Lucescu bu!..

A -
A +

Kaplumbağa bile "ilerlemek için" kafasını kabuğundan dışarı çıkarır, çıkarmak zorundadır; ama bu, "onun için" büyük bir risktir, zira "kafasını kabuğundan çıkardığı anlar" kaplumbağanın en zayıf, en savunmasız durumudur!. Lucescu, iyi insandır, hoş insandır, kültürlüdür, futbol bilgisi de "fevkaladedir" ama, ah "o yüreği" yok mu; işte bize "bu kaplumbağa gerçeğini" bile yazdırır!. Elbette Lucescu'dan, "Ben isteseydim, son iki maçı beraberliğe kilitler, Galatasaray'ı gruptan çıkarırdım ama benim futbol felsefemde futbolcuma 'beraberliğe oyna' demek yoktur, futbolcumdan bunu istersem yarın onu büyük hedeflere yöneltemem" diyen bir Fatih Terim olmasını da beklemiyoruz, bekleyemeyiz ama, onu "neden eleştirdiğimiz" Lazio maçının "ilk yarısındaki Beşiktaş'ın görüntüsü" ile apaçık ortada değil mi? Elinde değil Türkiye'de, bütün bir Avrupa'da "kıskançlık uyandıracak" hücumcuların ve "hücuma dönük" orta saha adamların olacak ve sen kalkıp "Lazio gibi" ekonomik ve idari kriz içinde olan, defansı için "teneke" esprileri yapılan bir rakibe karşı, İtalyan basınının bile "Beşiktaş favoridir" dediği bir ortamda oynanan maça "hücum fonksiyonları nerede ise sıfır olan", tamamen "defansif" bir tertip ve taktikle çık; olacak şey mi? Ama "Lucescu" bu; olur!.. Onu Galatasaray'da iken grupta "beş beraberlik ve bir mağlubiyet" ile "elenen" bir takımın hocası olarak görmedik mi? "Bunları yazıp geldiğimiz için" bize kızan Beşiktaşlılar çok! Tıpkı "geçen yıllarda" kızan Galatasaraylılar gibi!. Neden eleştiriyoruz? Dün "Galatasaray daha ilerilere gitsin" diyeydi, bugün de "Beşiktaş UEFA Kupası'nı alsın" diye!.. Lazio maçının ikinci yarısı, "çok kötü oynayan" Pancu'ya ve "kolay golleri kaçıran" İlhan'a rağmen Beşiktaş'ın "ne kadar güçlü", Lazio'nun da "ne kadar kolay dağılan ve gedik veren bir defansa sahip" birer takım olduklarını göstermedi mi? Bir-iki rütuş bile, "Beşiktaş'ın nasıl oynaması gerektiğini" ortaya koymadı mı? Ama, "bu rütuşlar yapılana kadar" Lazio golünü atmış ve "defansını sağlama almak için" değişikliklere başlamıştı!. İşte "bu dakikalarda", İstanbul maçında "Beşiktaş'ın başına nelerin gelebileceği" de ortaya çıkıverdi!. Tıpkı Polonya'da Krakow'un başına gelenler gibi!. Lazio, "son derece tehlikeli bir kontratak takımı idi!." İstanbul'da "iki gol atmak için" risk alacak olan Beşiktaş'ı "büyük tehlikeler bekliyordu!." Yani; "Roma'da" Lucescu "doğru tertip ve taktik" ile sahaya çıksa, İstanbul'a turun vizesini almış olarak dönebilirdi! Şimdi İstanbul'da "turu geçmek için" risk alarak oynayacağından, her şey ortada!. Üstelik defansında "cezalılar ve sakatlıklar" sebebiyle "büyük eksikleri" var!. "Bütün bu olumsuzluklara rağmen", gene de Beşiktaş bu turu geçecek!.. İnönü Stadı'ndaki atmosfer, Beşiktaş'ın hücum gücü, Lucescu'nun "satrançılığı", siyah-beyazlı futbolcuların inancı Lazio'yu eleyecektir!. Elbette endişelerimiz var, olacak da!.. Ama Beşiktaş'a güveniyoruz ve inanıyoruz!.. Bunun başka yolu yok; UEFA Kupası'nda finali oynayacağız ve kupayı alacağız!. Hem suçlu, hem güçlü!.. Başını önüne eğip susacağına, hâlâ konuşuyor, hem de tehditler savuruyor; "Yalan haber yazanı mahkemeye vereceğim; ben hiçbir kulübe imza atmadım!.." Hasan Şaş, anlaşılıyor ki; iyice şaşırmış!.. İster imza at, ister atma, bana ne? Atmış olsan bile, "Attım" diyemezsin ki!.. "Bir kulüple mukavelen var"; o bitmeden nasıl attığını açıklayabilirsin? Elbette "Atmadım" diyeceksin; bu bir!. Sana inanalım ve diyelim ki; "Atmadın!." Ne değişecek? Bizler istiyoruz ki, "imza at ya da atma", ama "çık sahaya futbolunu oyna, eski Hasan Şaş ol!." Nerede "o" Hasan Şaş? Ne milli takımda, ne Galatasaray'da "o" Hasan Şaş'ın esamisi var!.. İşte mesele burada!.. Bunu sen de "çok iyi biliyorsun" ve onun için hedef saptırıyorsun!. Bıraktım Türk futbolcularını!.. Bak, Gençlerbirliği'nde oynayan "adaşın" Mısırlı Hasan'a!. "Seni transfer edeceğiz" diyen yöneticilerin takımlarına karşı nasıl futbol oynadığını seyret!.. "Bütün maçlarını" seyret!.. "Hasan" nasıl olunurmuş; gör!.. Sorun burada... Biz "bunun üzerinde" duruyoruz; imza atmışsın, atmamışsın, o Galatasaraylı yöneticileri ilgilendirir, bizleri değil!. Bilmem "anlatabildim" mi? Ankara'da "âkil" adam yok mu? Gençlerbirliği Başkanı ile Ankaragücü Başkanı'nın arasındaki kan davasının "Ankara'nın iki köklü kulübünü" ne durumlara düşürdüğü ortada!.. Gazete haberleri, TV görüntüleri insanı ürpertiyor!. Yıllarca "aynı kulüpte" beraberce yöneticilik yapmış, yıllarca Şeref tribünlerinde yan yana oturmuş "iki aklı başında insanı" bu duruma düşüren sebepleri herkes biliyor!. Ve "bu iki koca adam", bir zamanlar "Douglas Fairbanks Jr.'un başrolünü oynadığı" ve sevgili kardeşim Hıncal'la beraber defalarca seyrettiğimiz "Korsikalı Kardeşler" filminin "birbirini öldürecek hale gelen" iki "düşman kardeşini" hatırlatıyorlar, insana!.. Ne onlara yakışıyor, ne kulüplerine, ne spora ve ne de futbola!.. Basının önüne çıkıp "halktan özür dilemek" yetmez!. Bu "kan davası" bitmeli, bitirilmelidir!. Ankara'da hiç mi "âkil adam" yok?. Cavcav ile Aydın'ı bir araya getirip, el sıkıştıracak, "eskiyi gömdürüp, yeni bir sayfa açtıracak?" Nerede Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı? İki kulübün başkan ve yöneticilerine bir yemek verse, onları barıştırsa, "bundan sonra sadece sportif rekabet var" dedirtse ve "kan davasını sona erdirse" fena mı olur? Nerede "Spordan sorumlu" Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı? Kanun, "futbolun denetimini ve gözetimini" görev ve sorumluluk olarak "ona vermemiş mi?" "Âkil adamlık" nedir; ne zaman "sorumluluk" alırlar; "bundan iyi fırsat" olur mu? Buyurun göreve ve bitirin bu kardeş kavgasını; "kan davası" hele hele Ankara'ya hiç yakışmıyor!.. Trabzonspor üzerine!.. Özkan Sümer ve arkadaşları, "bunca zorluğa, bunca imkânsızlığa, bunca engellemelere" ve "bunca hatalarına" rağmen, Trabzonspor'u "doğru bir yola soktular" ve yarının Trabzonspor'unun hatta "su basmanını bile" yeniden yaptılar!.. Onlara "bekledikleri" yardımı ve desteği verenlerin sayısı, "bu grubu havuza itenlerin" sayısının yanında "çok az oldu!." Ama, gene de başaracaklarını gösterdiler ve yollarına devam ediyorlar!. Elbette, "onlara bu adımlar sırasında" en büyük yardımı Samet Aybaba yaptı ve "isimsizlerden,ama Trabzonlular'dan, Karadenizlilerden" geleceğin takımını kurma yönünde büyük mesafe alındı!. Borç batağında, muhasebesi, hesabı, kitabı bilinmeyen, "uzaktan kumandalı" ve "dediğim dedikçi" bir yönetimden bugünlere gelindi!.. Sevgili Şirin Berber'in bile "ümitsiz olduğu dönemler" geride kaldı!. Trabzonlular "hiç olmazsa" önlerini görecek hale geldi!. Sorunlar halledildi mi? Elbette, hayır!.. Onca "para harcanan" ama "boşuna geçen" ve kulübü batağa sokan yıllardan sonra, şimdi hiç olmazsa "yarınlara ümitle bakılabilen" bir noktaya gelindi!. Irak krizi, ekonomik kriz geride kaldıkça ve "Türk ekonomisi, normale döndükçe", Özkan Sümer ve arkadaşlarına "mali destek arttıkça", Trabzonspor'un "eski" ve "güçlü" Trabzonspor olma yolundaki adımları da hızlanacak!. Üstelik "su basmanın üstünde" çağdaş, modern, sağlam bir "Trabzonspor gökdeleni" de yükselmiş olacak!. "Hiç sempati duymadığım", aksine "çok antipatik bulduğum" bir Özkan Sümer için "gün gelecek" böyle yazılar yazacağıma "rüyamda görsem" inanmazdım!. Amma... Hiç kimsenin beklemediği, tahmin bile edemediği işleri yaptı; yapmaya da devam ediyor!. Kutlarım!.. Nerede Federasyon? Olacak şey değil!.. Tabii, "büyük gazetenin haberi" doğru ise!.. "Böyle" bir rezalet olmaz!.. Türkiye Kupası statüsü, yıllardan beri "tek maç elemeli" olarak uygulanıyor!. Böyle olunca da "tek maçın hasılatı" oynayan iki takım arasında bölünüyor!. Bu sezonun "en fazla" seyircisi toplayan "kupa maçı", İnönü Stadı'ndaki Beşiktaş-Gençlerbirliği karşılaşması!. Tribünler tıklım tıklım dolu!.. İğne atsanız yere düşmeyecek!.. Sonuç; "Gençlerbirliğ'ne tek kuruş hasılat payı yok!." Beşiktaş yönetimi bir de "7 milyar lira zarar ettik" açıklaması yapıyor!. Vah vah; "3.5 milyarı" rakibinden istemeli!!! Haberden öğreniyoruz ki, "geçen yıl da aynı şey olmuş!.." Yooo... Gülmeyin!.. Gençlerbirliği "başına geleceği bildiği ve itiraz ettiği için" maça "bilirkişi tayin edilmiş", o gidip tespit yapacakmış!.. Ama, "yağmur yağdığı için" gidememiş; tespit yapılamamış, "varsa" Gençlerbirliği'nin hakkı teslim edilememiş!... Ne tespiti yapacak bilirkişi? Tribünlerde "boşluk" var mı? Sezon başı kaç tane "kombine bilet satışı yapılmış?" Stadın seyirci kapasitesi ne kadar? Maç günü gişelerde ne kadar bilet satılmış? Elde maçın TV görüntüleri var; statta adım atacak yer yok!. Beşiktaş'ın defterleri ortada; ne kadar "kombine bilet satışı yapılmış" orada yazılı!. Bilet fiyatları belli! Gişelerde satılan bilet sayısı belli!.. O halde ne bilirkişisi? "Tek maç oynanacak ve hasılat paylaşılacak" diyen Federasyon nerede? Statları "nohut-çekirdek parasına" kulüplere adeta "hediye eden" Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü nerede? "Tıklım tıklım dolu bir stat" ve "7 milyar zarar!.." "Eğer haber doğru ise", tam bir skandal ve Futbol Federasyonu'nun hanesine yazılacak kadar büyük bir rezalet!.. "Statlar" dedim de aklıma geldi; "bir-ikisi hariç" kulüplerin hiç biri "kiraladıkları statların kiralarını ödemiyorlarmış" ve hemen hemen hepsi "icralık olmuş!." Devletin trilyonları, katrilyonlari ile yapılan ve hepimizin ödediği vergilerin üzerinde yükselen statlar, "politik ve mavi boncukçuluk" zihniyetiyle kulüplere "nohut-çekirdek parasına peşkeş çekildi" ve o kulüpler "nohut-çekirdek parasını bile ödemiyorlar!." Neden? "Beleşçiliğe alıştılar" da ondan!. Amatör sporları ve sporcuları statlardan kovan onlar!.. Statları "altlarına antrenman ve spor salonları yapacaklarına" mağazalarla doldurup "para kazanan onlar!." Atletizm pistlerini kaldırıp, "daha fazla seyirci" diye çırpınan onlar!.. Statlardaki reklam paralarını ve bol sıfırlı hasılatları kasalarına koyanlar onlar!. Hatta "utanmadan-sıkılmadan" Ankara'lara gidip "kira vermeyelim" kulisi yapan ve geçmiş hükümetlerden "olur" sözünü alanlar onlar!. İnsaf... Bu ülkede "adalet" yok mu, bu ülkede "eşitlik" yok mu, bu ülkede "halkın parasının, ayrıcalıklılar tarafından yenilip yutulmasına karşı çıkacak" yok mu? Halkın cebinden, devletin kesesinden alınan "bu paralar" Arjantin'lerden "nanik yapan" Ortega'lara ve benzerlerine "hovardaca dağıtılırken" seyreden federasyonlar, genel müdürlükler hâlâ ve hâlâ bu "arsız kulüpçülük zihniyeti" karşısında boyunlarını eğecekler mi? Yazıklar olsun, yazıklar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.