Bilmem ki, "şimdi yazacağım şey", acaba sadece "Türkiye rekoru" mudur, yoksa ve belki de "Dünya rekoru" mu?.. "Şey" diyorum, çünkü "bu yazacağım şeyi" başka türlü "nitelendiremedim" ve de "şey" dışında "başka bir şey ile" ifade edemedim!.. İşte "o şey ile ilgili" gazete haberi: "Rusya'nın Chelyabinski kentinde yapılan Avrupa 19 Yaş Altı Kızlar Sutopu Şampiyonası B Grubu'ndaki ilk maçında Türk Milli Takımı Rusya'ya 51-1 yenildi. 20 metreye 30 metre ebatlarındaki havuzlarda oynanan sutopu maçları, 8'er dakikalık 4 devre üzerinden yapılıyor. 32 dakikalık Rusya - Türkiye karşılaşmasında ortalama 37 saniyede 1 gol atılırken, milli takımımız 37.6 saniyede 1 gol yedi. Tek golümüzü Kübra Kuş'un attığı maçtan sonra, milli takımımızın teknik direktörü Mustafa Aktaş 'Büyütülecek bir şey yok, bu skor normal' dedi!.. 19 Yaş Altı Genç Kız Milli Takımımız, şampiyonada oynadığı diğer maçlarda, Büyük Britanya'ya 18-3, İtalya'ya 22-0, Ukrayna'ya da 12-9 mağlup oldu. (4 Maçta 103 gol)." Haber bu; "şey" ise şu: Demek ki neymiş; sutopumuzda "böyle bir şey" için "Normal, neden büyütüyorsunuz" diyen, diyebilen bir Hoca ve de "böyle" bir hocaya görev veren bir federasyon var!.. Bilmem ki, "bu şey bütün açıklığı ile ortada iken", sporumuzu yönetenlerin de "bir şey yapmaları" gerekmez mi?.. Bugüne kadar yaptıklarına dair "bir şey" duyduk mu?.. Yoksa, "Sutopu da mı şey"; pardon, yani "özerk?.." >>> Demirören ne yapmalı?.. Türk Milli Takımı'nın ve Teknik Direktörlüğü'nün, "basınla ve halkla ilişkileri", bugünün teknik direktörü Abdullah Avcı'nın haklı olarak "Bu koltuğa saygı gösterilmelidir" dediği "A Milli Takım teknik Direktörlüğü koltuğuna oturanlara bırakılmayacak" ve hele hele "Milli Takım kaptanlığı yapanlara emanet edilmeyecek" kadar önemlidir; yoksa, işler işte böyle "iki maçta çorbaya döner" ve içinden çıkılamayacak bir hâl alır!.. Sevgili Ümit Aktan ve sevgili Ercan Güven başta bir çok spor yazarımızın, futbol yorumcumuzun son 3-4 günde yazdıkları "olayları ve kişileri çok iyi analiz edip" ortaya koyan yazılarında, "bu gerçek" bütün açıklığı ve acılığı ile anlatılmaktadır; benim "lâfı uzatmama" gerek yok!.. Milli Takımımızın ve teknik direktörlüğümüzün "basınla ve halkla ilişkileri", haftalardır "sahnede olan" ve "gaf üstüne gaf, hata üstüne hata yapan" Abdullah Avcı ile "devamlı haddini aşan" Emre Belözoğlu'na kaldıysa ya da bırakıldıysa, eyvah ki, ne eyvah!.. Futbol Federasyonu, "kurumsallaşma sürecinde", mutlaka ve mutlaka bu "büyük" eksiğe bir çare bulmalı, basın ve halkla ilişkiler konusunda Milli Takım teknik direktörlerini, takım kaptanlarını ramp ışıklarına çıkarmamalıdır!.. Basın ve halkla ilişkiler "uzmanlık isteyen" bir iştir; bu konuda "eğitim ve uzmanlık eksikleri büyük olan" kişileri, basınla ve halkla "karşı karşıya bırakmak", ortaya "10 maçı bile doldurmamış" bir teknik direktörü "işte bugünkü gibi" çıkmaz bir sokağın içine getirip, bırakır!.. Başkan Yıldırım Demirören, gazetelerin yazdığı doğruysa, "küskün ve kırgın olan" futbolcularla görüşeceğine, önemle ve öncelikle, "milli takımın ve milli takım teknik direktörlüğünün basın ve halkla ilişkilerini" çağdaş bir yapıya kavuşturacak hamleyi yapmalı ve düzeni kurmalıdır!.. "Aykut Hoca örneği" ortada iken, birdenbire "Aykut Hocalığa özenen" Abdullah Avcı'nın, milli takıma hizmetinin ve faydasının devamı isteniyor ve bekleniyorsa, hem de hiç vakit kaybetmeden halledilmesi gereken mesele budur!.. >>> Başdanışman ne iş yapar?.. Bülent Tulun ne iş yapar, Galatasaray'da; ne için tonla para alır?.. Hiç olmazsa, "futbolcu kiralamalarında kulübün başını derde sokmayacak maddeleri sözleşmelere koydurması" gerekmez mi?.. "Melo" olayının ne hâl aldığı ortadadır; şimdi de "Umut sorunu" çıktı ortaya!.. Kiralama sözleşmesinde "satın alma opsiyonunun miktarı olmadığı için", Umut'un Galatasaray'da ve Türk Milli Takımı'nda attığı her gol, "bonservis bedeline, Galatasaray'a gol olarak ekleniyor!.." Toulouse, belki de "4 milyon euro'ya bitecek" transferde, o da "şimdilik", fiyatı "6 milyon euro'ya yükseltmiş" bile!.. Sezon sonuna kadar "7-8 milyon euro'ya çıkarsa" şaşmam!.. Eee, biz de olur, işte böyle "Başkan Başdanışmanı" dediğin!.. >>> Spor işte budur!.. Sporumuzun, futbolumuzun işine düştüğü / düşürüldüğü keşmekeş ve gerilim bataklığını bir az olsun unutmak için tıklıyorum Eurosport'u; karşıma çıkan güzellikleri seyre doyamıyorum!.. 2 yıl "doping cezasını tamamladıktan sonra" yollara düşen Alberto Contador'un, İspanya Bisiklet Turu'nu, Alejandro Valverde ve Joaquim Rodriguez'in önünde kazanması ve bu üç İspanyol'un "kendi ülkelerindeki" tura başından sonuna kadar damga vurmaları, günlerce beni TV başına kilitledi. "Sprintte" Fransa Bisiklet Turu'nu ve Londra Olimpiyatlarını domine eden İngiliz Cavendish'in turu daha "dördüncü etapta yarıda bırakarak" çekilmesi ile "önü açılan" Alman Degenkolb'ün 5 etap kazanması da bisikletseverlerin unutulmayacağı bir başarı oldu!.. Ya Amerika Açık Tenis Turnuvası; Serena Williams'ın ve Anddy Murray'ın dünya bir numarası Azarenka ile dünya iki numarası Novak Djokoviç önündeki "unutulmayacak" maçlarla kazandıkları birincilikler!.. Spor işte bu; heyecan bu, sporculuk, mücadele, coşku, seyirci, taraftar bu!.. Andy'i "desteklemek için" annesi başta ailesi ve antrenörü "tenisin unutulmazlarından" İvan Lendl'den başka, bazı "İskoç ünlüler" de tribündeydi o gün; bir zamanların James Bond'u Sean Connery ile Manchester United'in efsane hocası Sir Alex Ferguson gibi... Zaman zaman onların "memnuniyet ve memnuniyetsizlik" ifade eden yüz mimiklerini ekranda görmek, bir başka oluyordu!.. Bütün sporseverlere tavsiye ederim; televizyonlarımızın "iç karartıcı" futbol programlarının verdiği karamsarlıktan kurtulmak istediğinizde tıklayın Eurosport'u; tenis izleyin, bisiklet izleyin, basketbol, voleybol izleyin, hentbol izleyin, yüzme izleyin, sutopu izleyin, bilardo izleyin, izleyin de izleyin; rahatlayacak ve "futboldan tiksinmeyi" unutacaksınız!.. >>> TSYD!.. Çoktan beri "Türkiye Spor Yazarları Derneği" konusunda yazmadım; resmen "batık hâle getirilmiş" bir derneği teslim alan "Yeni" Genel Merkez yönetimimiz bir taraftan, "aynı duruma düşürülmüş" Ankara Şubemizdeki "yeni" yönetim bir taraftan, "adı var sanı kalmamış" İzmir Şubemizin "yeni" yönetimi bir taraftan, "TSYD'yi yeniden TSYD yapmak için", hatta "iş ve özel hayatlarından aldıkları zamanı" derneklerine vererek, "hummalı bir mücadelenin içine girmiş" bulunuyorlar; çok yakında hem mesleğimizle, hem derneğimizle, hem üyelerimizle ilgili "müjdeli haberler" olacak!.. Bekliyoruz!..