İyi değiliz!

A -
A +

Türk Futbolcusu bazı istisnalar hariç, uzun yıllardan beri "nedense" ve adeta göstere göstere "Milli Takımın özel maçlarını angarya gibi oynar!.." Türkiye-Fildişi Sahili maçını seyretmeye başlarken "düşündüğüm" buydu ve de kendi kendime soruyordum: Fildişi Sahili Milli Takımı, bizim tabirimizle "deve dişi gibi" bir takım; "Drogba başta", büyük çoğunluğu Avrupa'nın "en güçlü takımlarında yer alan" cinsten; fizik gücü de yüksek "böyle" bir ekibe karşı ve de grubumuzda düğümü çözecek olan İspanya maçları öncesi "son hazırlık maçında" bakalım "bizimkiler" işi ciddiye alacaklar mı?.. İşi ciddiye aldığımızı "hemen" ilk dakikalarda gördük ve karşılığını da Tuncay'ın pasıyla Gökhan'ın attığı "müthiş" golle aldık. Terim'in sahaya sürdüğü ve muhtemelen İspanya karşısına çıkacak kadro (Belki bir-iki değişiklik olabilir) "geri dörtlüde, duran toplardaki zafiyetimize çare bulunamadığını gösterdi"; dahası "orta sahadaki top kayıplarımızın fazlalığı" da, hâlâ "önemli" bir eksiğimizi daha gideremediğimizi ortaya koydu. Fildişi ekibinin "golden sonra" sahaya, topa ve oyuna hakim olmasını önleyemememiz de, "soru işaretlerini" arttırdı ve yağmur ve rüzgara rağmen üç yıldır milli maça hasret İzmirlilerin tümüyle doldurduğu tribünlere endişeli dakikalar yaşattı. Beklemediğimiz kadar pas hatası yapan ve kolay top kaptıran misafirlerimiz, buna rağmen, orta sahada presimizin zayıflığından yararlanarak, kalemize çok rahat geldiler ve şut imkânı buldular. Buna karşılık "bizim kaptığımız toplarla" çıkışlarımız, Arda başta oyuncularımızın topla fazla oynamaları sonucu yavaşladığı için, kontrataklarda kolay bulacağımız fırsatlara ulaşamadık. İşte bu akınlardan birinde Arda'nın müsait pasını çok yakından dışarı gönderen Gökhan, attığından çok kolayını kaçırarak, Milli Takımımızı rahatlatacak golü atamadı. İlk yarı biterken, şu soruya cevap aradım, bu futbol grup birinciliği için "şart olan" İspanya galibiyetine yeter miydi; hayır!.. İkinci yarıya Tuncay-Semih ve Arda'nın yerine, Emre, Sabri ve Kazım'ı alarak başladık oyuna... Bu devrede gözüme çarpan ilk şey, Romanyalı, yani Avrupalı hakemin "Kazım'ın Drogba'ya yaptığı faulde sarı kart çıkararak", yazıp geldiğimiz şekilde "teknik ve yıldız futbolcuları nasıl koruduğunu" göstermesi oldu; bizim hakemlerimizin ve Erman Toroğlu'nun kulakları çınlamıştır, herhalde!.. Dahası, futbol olarak birinci yarıdan daha ağır ve dağınıktık, rakibe çok fazla pozisyon verdik; Volkan'a çok iş düştü. Kontra ataklarımızda ise hazırlık ve final pasları ile ortalardaki kısırlığın Halil Altıntop, Ayhan ve Mehmet Yıldız'ın sahaya sürülmesiyle bile devam etmesi, "finali hedefleyen bir takıma yakışmayacak" cinstendi. Nitekim Drogba "takımı adına geciken beraberlik golünü" uzatma dakikalarında attı!.. Sonuç; "iyi oynadı" diyeceğimiz futbolcumuz sadece Volkan ve Servet'ti, görevini yapanlar ise golümüzü atan Gökhan ve biraz da Aurelio ile Hamit'ti, o kadar!.. Orta sahamızdaki zafiyet ve defansımızın kanatlarındaki boşluklar da Terim'in çok düşünmesi gereken hususlardı!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.