Ben spor yazarlığı hayatımı "İstanbul'un futbol tröstüne karşı" mücadele ederek geçirdim!. Büyük kulüplerinin kayrılmasına, İstanbul medyasının buna çanak ve alkış tutmasına "her zaman" karşı çıktım!.. Çalıştığım gazetelerin spor sayfaları, çıktığım TV'lerin ve radyoların arşivleri "bu mücadelenin belgeleri ile doludur!." Şimdi kalkmış diyorsun ki: "Futbol tröstü bize cephe aldı, onun temsilcileri bizi eleştiriyor!." Sevgili kardeşim "bu çirkin ve haksız" ithama "kendi üslûbu içinde" cevap verdi!. Şimdi de beni iyi dinle: "Futbol tröstünün özel TV'lerin ekranlarına oturttuğu programlardan birini", içeriğinde, zihniyetinde "hiçbir değişiklik yapmadan", devletin ve milletin televizyonuna oturtan ben değilim, "zatıâlinizsiniz!." Biz, "milletin vergileri ile yaşayan" ve zatıâliniz dahil her ferdi "milletin paraları ile maaşlarını alan" bir kurum için, "Futbol tröstünün istediği ve beklediği programları yapmasın" dedik, diyoruz!. Sporseveri "eğiten, bilgilendiren", bütün sporları ekranlarına getiren, böylece "futbol tröstünün beyin yıkama mekanizmasını" hiç olmazsa "devletin ve milletin ekranlarında durduran", ille de yapılacaksa, sporun lokomotifi durumunda olan futbolumuzda, "futbolun bütün kulüplerini", hem de "ayrımcılık yapmadan" kucaklayan programlar konusunda "uyarmak" için yazılar yazdık, eleştiriler yaptık!. Elbette, yapmaya devam edeceğiz!. Diyorsun ki; "Futbol tröstünün elinden 5 milyon doları aldığımız için bunları yapıyorlar!." Gülüyorum: Futbol tröstünün "milyarlarca dolarlık cirosu" içinde; "5 milyon dolar nedir ki?" KDV'si kadar bile değil? "Masada bıraktıkları" bahşiş adeta!.. "Ülkenin ve dünyanın her tarafına ulaşan" devletin TV'sinde, pazar geceleri "saatlerce ve saatlerce futbol tröstünün istediğini ve beklediğini yapmak" karşılığında "bu para gözden çıkarılmaz mı?" Ve "bu para" komik bir para değil mi? Bilmem ki, "hiç bilmediğinizi bildiğimiz" spor ve futbol konularında, "zatıâlinizi yalan yanlış kimler dolduruyor?" Görünüşe bakılırsa, "futbol tröstünün adamları!.." Bak evlât; "kimin futbol tröstünün adamı olduğunu", bir sor soruştur bakalım; "ekrana çıkardıkların" mı, "akıl danıştıkların" mı, yoksa yarım asırdır "bu mücadeleyi yapan" ben miyim, futbol tröstünün adamı? Devletin en önemli kurumlarından birinin başında oturan bir insana, hem de "bir kültür adamına" böylesine "ipe sapa gelmez" iddialar ve sözler hiç ama hiç yakışmıyor! Bizler bu eleştirileri yapıyorsak, aynanın karşısına geçmeli ve kendi kendine sormalısın: "Ben nerede yanlış yaptım ve yapmaya devam ediyorum?" Gürsoy güldürüyor!.. Canımın sıkkın olduğu günlerde, gece TV'lerde zapping yaparak, "futbol programlarında" sevgili Ergun Gürsoy'u arıyorum! Zira, öyle "gaflar" yapıyor, öyle "komik" şeyler söylüyor ki, gülmekten kırılıyorum; ne can sıkıntım kalıyor, ne de baş ağrım!. Bir örnek: Canlı yayında bir TV stüdyosuna bağlanıyor ve konuşuyor, sonra gazeteciler sorular soruyor, cevaplıyor!. Diyor ki bir spor yazarı: "Galatasaray spor sayfalarında üçüncü-dördüncü sıraya, iç sayfalara düştü, ne diyorsunuz?" Gürsoy cevap veriyor: "Bundan tabii ne olabilir, puan cetvelindeki yerimize uygun... Puan cetvelinde öne çıkarsak gene bizi ön sayfalara çıkarırlar!.." İşte burada ip kopuyor, gülmeye başlıyor ve ekrana doğru konuşmaya çalışıyorum: "Sevgili Gürsoy... Kah... Kah... Kah... Beşiktaş puan cetvelinde on ikinci... Kih... Kih... Kih... Neden hep Galatasaray'ın çok önünde, ikinci hatta birinci sayfalarda?... Kah... Kah... Kah..." Ve Gürsoy, "görevini yapmanın huzuru içinde" ekrandan ayrılıyor!.. Tabii, bu arada Gürsoy'u "söylediği bu komik gerekçeden sonra", sorulması gereken "asıl" soruyu, yani "Beşiktaş 12'inci, neden o arka sayfalarda değil" sorusunu sormadan ekrandan bırakan spor yazarına da gülmek gerek ama, "bir gecede, bir futbol programında bu kadar kahkaha da yeter" diyorum ve başka bir kanala geçiyorum: Aaaa... Orada da sevgili Gürsoy yok mu? Artık bu defa dinlemiyor ve TV'yi kapatıyorum!. Okuyucudan özür!.. Bandırma'dan bir okuyucumuz aradı: "Haftalardır TRT'nin pazar geceleri yaptığı program için 'Ayrımcılık yapıyorlar, sadece İstanbul'un büyük takımlarının maçlarını veriyorlar' diye yazıyorsun... İyi de, bakınız önümde bir Türkiye Gazetesi duruyor; dün gece Diyarbakır-Denizlispor maçı oynandı, gazetenizde yok... Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın maçı olsaydı, bize gene maçsız gazete mi gönderecektiniz? Onların maçı olunca maçlı, Anadolu takımlarının maçı olunca maçsız gazete alıyoruz; ayrımcılığı siz de yapıyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?" İzmir'de benim aldığım gazetede "Diyarbakır-Denizli maçı var"; ama anlaşılıyor ki, Anadolu'nun bazı yerlerine gazete "maçsız gitmiş!." Yıllarca Tercüman'ın "bugünkülerin değil, eski Tercüman'ın" Ege temsilciliğini yaptığım için, "bu durumun neden olduğunu" tahmin ediyorum ama, gene de "kesin" cevap vermem için, İstanbul'u aradım. İşte gerekçe: Üç Büyüklerin ve milli takımın maçlarının dışında, gazeteleri dağıtan şirket, gazete baskılarının ve gazetelerin dağıtım şirketine teslim saatinin geciktirilmesine izin vermiyor!. "Bana gazeteyi şu saatte teslim etmezseniz, kendi başınızın çaresine bakarsınız, benim dağıtım arabaların tam saatinde, sizin gazetelerinizi almadan kalkar" diyor!. "O saate kadar yetişen olaylar ve maçlar" gazeteye giriyor, o saatten sonrakiler girmiyor!. Gazetemizin yöneticileri de, "defalarca bu durumun düzeltilmesini" istemişler, "okurların şikâyetçi olduğunu" bildirmişler ama, "durum" değişmemiş, değiştirilmemiş!. İşte Bandırmalı okuruma cevabım bu!. Üstelik, ben "özel sektör kuruluşlarından değil", devletin ve milletin televizyonundan, kurumundan şikâyetçiyim!. "Özel" kuruluşlar, "yapmamaları iyi olur ama" ayrımcılık yapabilirler; devlet yapamaz, devletin kurumu yapamaz, TRT hiç yapamaz; kanununda yazılı!.. Bir teknik adam aranıyor!.. Berkant, Galatasaray'da oynayamadı; bir maç içerde, 5 maç kenarda, iki maç üçer-beşer dakika içerde, 7 maç tribünde!.. Aslında "Berkant her maçta 90 dakika oynayacak oyuncu idi" ama, onun kıymetini ne Fatih Terim anlayabildi, ne Lucescu!.. "Daha sezon sona ermeden" Beşiktaş ile anlaştı; "Beni Galatasaray mahvetti, Beşiktaş'ta ne çapta bir futbolcu olduğumu herkes görecek" dedi... Ama, bu defa da Del Bosque, "bu müthiş futbolcunun kıymetini bilemedi!." İspanyol Hoca, maçlarda "Berkant'a 90 dakika yer verseydi"; şimdi Beşiktaş "12'inci değil, ligin zirvesinde olurdu!." Berkant gene çok mutsuz; "çok formda, buna rağmen neden oynatılmadığını da anlayamıyor!.." Zaten "yıllardan beri anlayamadı!.." Ocak transferinde "Beşiktaş'dan gönderilecek!." "Onu alacak olan" kulübün, onunla beraber "Berkant'ı 90 dakika oynatacağına garanti veren" bir "yeni" teknik direktörü de "beraberinde alması" şart!. Şimdiden "bu teknik adamı" el birliği ile arayalım!.. İşte o zaman Berkant'ın "ne kadar müthiş bir futbolcu olduğu" ortaya çıkacak!.. Ve... Terim'in de, Lucescu'nun da, Del Bosque'nin de "futbolu hiç bilmedikleri" de anlaşılacak!.. Trabzon'u karıştırmak isteyenler var!.. Yıllarca "bir federasyon başkanı" Fenerbahçe'nin stadına gidemeyecek duruma getirilir, "gittiğinde" bütün tribünler "hep birlikte" küfürler yağdırır, benim anlı-şanlı medyamdan "tık" çıkmaz!.. Aksine, "bu çirkinlik" nerede ise alkışlanır!. Aynı tablonun "çok küçüğü", yani Trabzon Stadı'nda "bir avuç insan" çıkıp "eski federasyon başkanı lehine, yeni federasyon başkanın aleyhine" tezahürat yapınca, kıyamet koparılır!. "Bu çirkin çifte standart" yıllardan beri "İstanbul futbol medyasının" becerebildiği, "maharetle yürüttüğü" bir politikadır!.. Trabzonspor, bu sezon "iyi başladı" ve iyi gidiyor; liderlik ve şampiyonluk için en güçlü adaylardan biri olduğunu gösterdi!. Öyleyse, "onu karıştırmak gerek!." Hem de "öyle bir karıştırılmalı" ki; "tepe taklak gitsin!." Takımı karıştırmak pek mümkün olamıyor, zira bu gayretlerin önü Ziya Doğan Hoca tarafından hemen kesiliyor!. Öyleyse, "yönetim karıştırılmalı", tribünler "karıştırılmalı" ve bu karışıklıkların "takıma yapacağı olumsuz tesir" beklenmeli!. Ortada fol yok yumurta yok, bir haber: "Eski Futbol Federasyonu Başkanı Halûk Ulusoy'a Trabzonspor'a başkan olması için büyük baskı var. O da 'tek aday gösterilirsem olabilir' diyerek başkanlığa yeşil ışık yaktı... Öte yandan M.Ali Yılmaz da 'Ben Trabzonspor'u sahipsiz bırakmam, kimse merak etmesin' dedi" şeklindeki haberleri "anlı-şanlı futbol medyamızda görünce", güldüm!. Trabzonspor'un bir başkanı var; hem de iyi bir başkanı!. Kulübü de, takımı da toparlardı!. Son derece "iyi ve başarılı" işler yaptı, yapıyor!. Peki, "Trabzonspor'a neden yeni bir başkan getirilmek isteniyor?" Kimler istiyor? "Yoksa", kimseler istemediği ve Trabzon da "başkanından memnun iken", sırf "Trabzonspor'u karıştırmak için" haberler mi imâl ediliyor? "Federasyon Başkanlığı'ndaki son aylarını, işleri yüzüne gözüne bulaştırmakla geçiren" ve başkanlık koltuğunu "İstanbul'un adayına adeta kendi eliyle teslim eden" Ulusoy'un "Trabzonspor başkanlığında işi ne?" Hele hele, "uzaktan kumandalı kulüp yönetimi" uygulamasını icat eden ve Trabzonspor'u tarihinde görülmemiş bir kaosun içine sürükleyen M.Ali Yılmaz'a "başkanlık için" kim dönüp bakacak? Amma... Karar verildi; Trabzonspor'un önü kesilecek!.. Onun için; "her şey mubah!.." Trabzonlular ve Trabzonsporlular çok dikkatli olmalı ve bu tuzağa düşmemeli!. İstanbul medyası bu... Babıâli'den, yani "Bizans Parlamentosu'nun bulunduğu yerden" miras!..