"İyi" kapının yanında, "kötü" kapı açılıyor!..

A -
A +

Mehmet Orelyu'lu Milli Takımımız, Avrupa Şampiyonası grup maçlarının startının verilmesine bir ay kala, "son" hazırlık karşılaşmasını Luksemburg ile oynuyor!.. Elbette, Luksemburg'u "kolay" yeneceğiz!.. Fatih Terim, "yenileri" de görerek, grup maçları için "nihai seçimini" yapacak!.. Buraya kadar "bir sorun yok"; ne var ki, biz "sorun çıkarmayı", hatta sorunu "tartışmadan da öteye götürerek kavga hâline getirmeyi", hatta ve hatta araya "vatan hainliği" gibi dehşet verici nitelemeleri de kolayca ve komik bir şekilde sokuşturmayı, sonra da "işin içinden çıkamamayı" seven bir milletiz!.. Hiç yoktan, "sivri" çıkışları ile "gündemde olmayı seven" sevgili Kâzım Kanat'ın "Aurelio'nun Türk vatandaşı olması ve milli takıma çağrılması" konusunda söylediği "Eğer milli takımda oynarsa ben de ulusal marşımız çalınırken ayağa kalkmam" şeklindeki sözlerinin peşine takılıp, TV ekranlarında, gazete sayfalarında kavga etmeye başladık!.. Bir defa iyi bilinmelidir ki; bizimkisi "ulusal marş" değil, "İstiklâl Marşı"dır!.. İkincisi, "Aurelio'nun Türk vatandaşı olması, sonra da milli takıma çağrılması" ile "İstiklâl Marşı söylenirken ayağa kalkmamanın" ne ilgisi olabilir?.. Sen "bu izni verenleri ve onu milli takıma çağırıp oynatanları mı protesto ediyorsun", yoksa İstiklâl Marşı'nı mı?.. "Protesto" için bin tane protesto şekli varken, ne demektir; "İstiklâl Marşı okunurken, söylenirken ayağa kalkmamak?.." Sen nasıl bir Türksün?.. Bunu, "Türk kabul etmediğin" Mehmet Orelyu bile yapmaz!.. Sevgili Kâzım Kanat da dahil, "Aureliu Türk olamaz" diyenler, hemen ekliyorlar; "Sakın ola ki bizi ırkçı saymayın, biz ırkçı değiliz!.." İyi de, diyoruz ki: "Peki ama, Naim Süleymanov, Türkiye'ye geldiğinde, Türk vatandaşı olduğunda onu bağrımıza basmadık mı, madalyalar getirirken ayaklara fırlayıp, göz yaşları dökmedik mi?!.." Diyorlar ki: "İyi ama, o Türk asıllıydı, anası, babası Türktü!.." Gülüyorum: "Hani ırkçı değildiniz?.." Mehmet, Okacha'lar, Didier Six'ler ya da "Türk vatandaşı yapılmış" bazı basketbolcular gibi, Türkiye'yi bırakıp gitmedi; "5 yıldır aramızda" ve diyor ki; "Türk vatandaşı oldum, çok mutluyum. Milli Takıma çağrıldığım için de çok gururluyum. Burası benim vatanım oldu, çocuğum burada doğdu, artık ben Türküm ve burada kalacağım!.." En azından Mehmet Orelyu'ya "söylediklerini yapması için" bir fırsat verilmesi kadar "güzel ve insancıl" ne olabilir?.. Bu fırsatın verilmesine karşılık, işi, "İstiklâl Marşı'nın protesto edilmesine kadar götürmek", insanlık yolunu tarih boyunca kapamak için uğraşan "ırkçı - faşist" zihniyetin ekmeğine yağ sürmek değil midir?.. "Kötü örnekleri" öne sürerek, "iyiye fırsat tanımama", bilmem ki, kime yarar sağlayacaktır? "Aurelio", artık "Mehmet Orelyu'dur"; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan hiç kimseden farkı yoktur!.. İnsanı "Öyle olabilir" diyerek mahkûm etmek, yani "Mehmet Orelyu da, Okacha gibi, Didier Six gibi olabilir" diyerek "onun haklarını yok etmek", insanlığa da sığmaz, çağdaş hukukta da yazmaz!.. Amma, Mehmet Orelyu olayından sonra, "Fırsat bu fırsat" diye, "Bir başka kapı açılıyor" ki; işte "o" kapının "derhal" hem de sımsıkı kapanması gerek!.. Bu kapı, Türk vatandaşlık kanununda yer alan "Bakanlar Kurulu, ülke tanıtımına katkıda bulanacak sporcu, bilim adamı, sanatçı ve benzeri şahıslara ayrıcalık tanıyarak Türk vatandaşlığına hemen alınmasına karar verebilir" hükmünden hareket edilerek, Nobre'lerin, Yattara'ların, Bobo'ların, Jaba'ların, Tita'ların ve de daha nicelerinin "şipşak" Türk vatandaşı yapılıp, "yabancı kontenjanı sınırlamasının dejenere edilmesi" yolunu açacak kapı!.. "Geldiği günden beri", spor sahalarında "hakemleri aldatmak" için elinden geleni yapan, "çirkin olayların kahramanı olmak için" yarışan, dünya futbolunda "adı sanı olmayan" bir Nobre'nin, "Türkiye'nin tanıtılmasına ne katkısı olabilir" ki, "vatandaşlık için geçerli olan 5 yıllık süre tamamlanmadan" bu futbolcu "elden dolaştırılan" Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile "Türk vatandaşı" yapılıyor?.. Ey, "Spordan sorumlu Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcısımız" sevgili Mehmet Ali Şahin, "böyle" bir kararnamenin altına nasıl imza atarsın?.. "Bu" imzanın, Türk futbolunda ve sporunda "hangi kirli kapıyı açacağını" nasıl düşünmezsin?.. Ey saygıdeğer Cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer; eğer Bakanlar Kurulu, "kulüp baskıları" sebebiyle, "bu büyük hatayı işler" ve de kararnameyi size gönderirse, Türk Futbolu, Türk Sporu adına lütfen onu imzalamayın!.. Bu kararname "oradan da geçer" ve yürürlüğe girerse, ülkesini seven, sporu seven, futbolu seven, sporda ve futbolda "hile yolunun açılmasını istemeyen" partiler ya da kulüpler "bu kararı idari yargıya götürmelidir"; inanıyorum ki, idari yargı, "ilgili" maddenin böylesine suistimal edilmesine izin vermeyecektir!.. Vermeyecektir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.