Galatasaray Kulübü'nü kuranlardan bugüne kadar yönetenlere kadar "kendilerinden öncekilere" hakaret edercesine "kurumsallaşma" masalını uyduranlar ve bu bahane ile "yönetimde tasfiye yaparak" sarı-kırmızılı kulübün başkanlık koltuğunu "Aziz Başkan'ın koltuğuna çevirmeye özenenler" bilmeliler ki, "Galatasaray, 3-5 yıllık üyelerin akıl ve hayallerinin alamayacağı kadar kurumsallaşmış, kültürü ve gelenekleri ile ülkeye kök salmış" bir ulu çınardır ve "sadece Sportif AŞ değildir!.."
Çok açık ki, "gizli niyetleri olmasa" idi, "Galatasaray'ı kurumsallaştıracağız" demez, ekonomi dünyasında son yılların "moda tabiri" ile "Sportif AŞ'de inovasyon" derler ve tıpkı "kendi şirketlerinde olduğu gibi", gereğini yaparlardı!..
Ne var ki, var olma nedeni, "Başkanı tek adam hâline getirme" hedefine kilitlenmiş öyle bir kadro ile iş başındaydı ki, "inovasyon paketi" hazırlamak yerine, "önce Terimcileri, sonra Terim'i tasfiye operasyonu senaryosu" yazılarak, yaldızlı bir "kurumsallaşma" kutusuna konulup, Galatasaray'ı içine soktukları "altından kalkılması zor bir ekonomik, mâli, idari ve sosyolojik" bunalım odasına bırakıldı!..
Bırakıldı ki, "gerçek tablo bir yana bırakılıp", herkes "Terim-Mancini senaryosu ile uğraşsın!.."
Kulübü, camiayı dilim dilim böldüler, "haklı eleştirilere" kulüp resmi sitesi ve televizyonu kanalıyla hakaretler yağdırdılar, Üçüncü Sermaye Artırımı talepleri kabul edilmezse, "son çare olarak Riva arazisini satmaya kalkacaklar" ki, işin buraya kadar uzanması, "Galatasaray'ın ne hâle getirdiklerinin" son göstergesi olacaktır!..
Bakınız, "kağıt üzerinde bir takım cafcaflı etiketler oluşturmak, oraya buraya getirilen insanlara çok yüksek paralar ödemek" hiçbir şeyi haletmez ve bu "kurumsallaşmak değildir"; tam aksine "hesabı kitabı yapılamadığı için", borç üstüne borç bindirerek, kuruluşu, "babasının çiftliğiymiş gibi" yönetmektir; kim bilir belki de "arkada duran bir güçlünün 'liseci' adamlarına iş bulmak hevesi" de işin bir başka gereğidir!..
Aslında "kurumsallaşma" yerine, "inovasyon" denilseydi ve "inovasyonun gerçekten gereği yapılmaya başlansaydı", bugünkü "kara tablo" ortaya çıkmaz, "Galatasaray'ın gerçek değerlerine dokunulmaz", dahası "onlara sımsıkı sarılınarak" yola devam edilir; engeller "bütünleşmiş camianın da desteği ile" bir bir aşılırdı!..
Peki "nedir" bu inovasyon?..
Çok basit, girin internete "inovasyon" diye yazıp tıklayın, karşınıza çıkacak" güncel ansiklopedilerin birinden okuyun!..
"İnovasyon: Yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyon yönteminin uygulanmasıdır."
Devam edelim; "süreç olarak" inovasyon: Yeni fikirleri (ürün, metot veya hizmet gibi) değer oluşturan çıktılara dönüştürme sürecidir. Bu süreç iki temel basamaktan oluşur. İnovasyon sürecini başlatması bakımından önem arz eden ilk basamak; yeni ve verimli fikirlerin ortaya çıkmasıdır. Emek ve yatırım gerektiren ikinci basamak ise ortaya çıkartılan yeni ve verimli fikirlerin ticarileştirilmesi, başka bir deyişle katma değer oluşturan ürün, metod veya hizmetlere dönüştürülmesidir."
Bunun için de "inovasyon politikasında da, tasarlama ve uygulamada da şeffaflık ve açıklık, ilgili tüm aktörlerin katılımları ve sorumluluk üstlenmeleri şarttır"; yani "kapalı kapılar ardında hazırlanan tek adamlık senaryoları" değil!..
İşte asıl soru; sırf "Terim olayında haklı olduğunu" anlatmak için, "gönderdiğini iddia ettiği" özel telefon mesajlarını, "TV'lerin en çok tartışılan yüzlerinden birine veren ve ekranlarda okutan" bir Başkan ile bıraktım kurumsallaşmayı, "inovasyon" gerçekleştirilebilir mi?..
Gerekirse, her hafta yazacağım!..
Çok değil, sadece 3 büyüklerin, son 5 yıllık transfer politikalarına ve "fos çıkan" ama kulübe büyük külfetler yükleyen bir çok transferine bakmak bile, "Kulüpler Yasası'nın en hızlı şekilde neden çıkarılması gerektiğini" ortaya koyuyor!..
Durmadan yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim, bu "Kulüpler Yasası" zorunluluğunu!..
Zira, "kulüpleri gırtlağa kadar borca sokup, cebi paralı kişilere esir eden" zihniyet ve sistem değişmedikçe, kulüplerimiz Yıldırım'ların, Aysal'ların, sporumuzun lokomotifi futbolumuz Demirören'lerin elinde kaldıkça ve de diğer kulüplerimiz de "aynı zihniyetli kişilerin elinde olduğu" sürece, sporumuzda "hiçbir şeyin değişmesi", değiştirilmesi mümkün değildir!..
"Genç" Spor Bakanımızın "bu gerçeği artık görmesi" ve Kulüpler Yasası için gereken adımları acilen atması gerekiyor!..
İşte "çarpıcı" bir örnek; "Kiralık Yobo'nun milyon eurolar ödeyerek bonservisini al, oynatmadan ocak transferinde göndermeye hazırlan, Baroni aynı, Serdar Kesimal aynı"; Fenerbahçe'nin ve Milli Takımın "nöbetçi Mehmetçiği" Semih'i "lisansını bile çıkarmayarak" yok et; "borç üstüne borç" ekle; bunun adına da "yöneticilik" de!..
Umurların da mı, "giden onların değil, kulübün parası"; dahası "bunu söyleyenleri, hatta genel sekreter olsalar bile", tam tabiri ile "sahibinin sesi" misali, koro hâlinde "hain" ilân edenlere havale et, onlar da gereğini yapsınlar!..
Bu çark daha ne kadar dönecek; kulüpler tamamen batana kadar mı; UEFA, takımlarımızı Avrupa Kupaları'ndan atana kadar mı, yoksa Borsa İstanbul "işi kökünden halledene kadar" mı?..
Peki, "böyle bir sona gelinirse", sorumlular sadece "o yöneticiler, başkanlar" mı olacak; genel kurulların hiç mi sorumluluğu yok?..
Dahası, "doğru dürüst bir Kulüpler Yasası çıkarmayarak", bu çarkın dönmesini seyreden "idari" ve "siyasi" sorumluların da mı "bir parçacık" sorumluluğu olmayacak?..
Ümit Aktan'a teşekkürler!..
Sevgili Ümit Aktan'ın tabirine bayıldım; "Elemancini!.."
Bugün "İtalyan usulü" kendi kendini "eleman" ilân etmek, "yakışıklı" Hoca'ya pek yakışıyor da, yarınlarda "işler kötü gider" de "kapının önüne konursa" ya da "kaçmak zorunda kalırsa", doğrusu ya, neler söyleyeceğini pek merak ediyorum!..
Bakalım, o zaman söyleyecekleri, "Elemancini'ye yakışacak mı?.."
9'un sırrı!..
Gazetelerde haber; "FIFA'nın Ekim ayı dünya sıralaması açıklanırken Türkiye, geçen ay olduğu gibi bu ay da 9 basamak tırmandı ve 40. sıraya çıktı."
"Grubunda 9 gol atıp 9 puan alarak", Türkiye'yi "9'ar, 9'ar basamak atlatan" Fatih Terim'e ve talebelerine teşekkürler!..
Türkiye'yi, "9'ar, 9'ar basamak atlatarak neredeyse 60'ncı sıralara düşürmelerine ramak kalanlar" utansın!..