İz'anları da yok, insafları da!.. Trabzonspor - Galatasaray maçından "iki gün önce" idi; bindiğim bir taksinin "gencecik" şoförü "merhaba" demeden sordu: "Abi, seni iyi ki buldum, bu Trabzonspor gene Cimbom'a maçı satmış galiba, doğru mu?" Hiç bozuntuya vermeden sordum: "Nereden duydun, kim söyledi?" Anlaşılıyordu ki, "Beşiktaşlı idi", hemen cevap verdi: "Abi, kaç tane gazetede okudum, bizim Sinan Engin de söylemiş..." "Hımmm" dedim: "Peki, neden Galatasaray'a maçı satsın, Beşiktaş'a, Gençlerbirliği'ne ne garezi var Trabzon'un? Üstelik yarışta Gençlerbirliği de var, ona neden kötülük yapsın? Anadolu dayanışması yok mu?" Sesi biraz "öfkeli" geldi, bu defa: "Yok yok abi, ortada bir şey olmasa Sinan Abi söyler mi, gazeteler yazar mı? Göreceksin bak, maçı satmışlar!.." Ben de "daha fazla" sakin sakin konuşamadım, patladım: "Bak genç arkadaşım, görüyorum pırıl pırıl bir insansın, nasıl inanıyorsun Trabzonspor gibi bir büyük kulübün maç satacağına? Bunca büyük bir camaiayı, bunca şerefli bir maziyi, bunca parlak bir geleceği lekelerler mi? Bu takımı satın almaya borç içindeki Galatasaray'ın gücü yeter mi? O senin yaşındaki gencecik futbolcular, o Beşiktaş'ın ve Türk futbolunun yüz aklarından hocaları Samet Aybaba maç satar mı? Bu devirde, bıraktım Trabzonspor gibi büyük bir camiayı, her hangi bir takımda, bir yönetici çıkıp da futbolcularına, teknik direktörüne 'Biz bu maçı sattık, kötü oynayın, bile bile yenilin' diyebilir mi? Derse, bu gizli kalabilir mi? Sen o takımın futbolcusu olsan, böyle bir şey yapar mısın?" Sustum, yüzüne baktım, kekelemeye başladı: "Ama abi, gazeteler..." Sinir içinde bombaladım: "Yerin dibine batsın o gazeteler, o TV'ler... İçine okudular zaten sporun da, futbolun da... Tribünleri de, taraftarları da düşman ettiler birbirine... İki ayrı takımı tutan iki kardeş yan yana maç seyredemez oldu, yazık değil mi? Trabzonspor'un maç satacağını söylemek, bu iftirayı gündeme getirmek ve gündemde tutmak hainlik değil de nedir? İşte bunu yapanlar, Türk insanlarını, mesela seninle beni bile birbirine düşman etti, edecek!.." Genç şoför "iyice" yumuşamıştı: "Yok abi, ben seninle düşman olur muyum? Ben senin yazılarını okuyorum, sen dürüst adamsın!.." "Teşekkür ederim evlât!.. İnanmalısın ki, Trabzon'un futbolcuları da, hocaları da, yöneticileri de en az benim kadar dürüsttür ve maç satmazlar!.. İnanmalısın ki, Galatasaray'ın başkanı da, yöneticileri de en az benim kadar dürüsttür, maç satın almaya teşebbüs etmezler!.. Etseler, kendi sahalarında Denizli'ye yenilir, Adana ile berabere kalırlar mıydı?" "Bizi kandırıyorlar galiba abi, strese sokuyorlar... Yıllardır şampiyon olamıyoruz, bu yıl olalım bari, hem de yüzüncü yılımız, olalım di mi abi?" "Sahada daha iyi oynayan, şansı biraz fazla olan kazanır ve şampiyon olur; futbol bu! Şu anda şampiyonluğa en yakın aday da Beşiktaş..." "Abi beni rahatlattın!.. Doğru söylüyorsun abi... Koca Trabzon maç satar mı? Ama gazeteler yazıp duruyor abi... Onlara inanmayacak mıyız?" "Sen sen ol, inanma!.. Şurada dur, ben ineceğim... Hadi hoşça kal evlât!.." Ve "Trabzonspor - Galatasaray maçında Fatih Terim'in kafasına atılan taş, devre arasında soyunma odasına giderken edilen küfür, savaş meydanına dönen ortalık!.." İftihar edebilirler; "Trabzonspor maçı satacak" diyenler, imâ edenler, iftira edenler... Taraftarı tahrik edenler, "rakip" takımları, teknik adamları, futbolcuları, taraftarları "düşman" olarak görmeye teşvik edenler!.. "Kötü niyetli" ve "şom ağızlı" yöneticiler... Menajerler... Teknik adamlar... Sözüm ona "futbol" yorumcuları... Hatta spor yazarları... Ve de bunları, spor sayfalarına, futbol ekranlarına getirip, "patlamaya hazır" birer bomba gibi ortalıkta bırakanlar! "Fanatik" taraftarların, seyircilerin kucaklarına koyanlar!.. Önce, tuzağı kurup ellerini oğuşturarak iftira edebilirler!.. Sonra da, "çıkan olaylara ve gelinen noktaya bakıp", iftihar edebilirler!.. Vicdanları sızlamadan, tribünlere bu çok "tehlikeli zehiri" enjekte etmeye devam da edebilirler; zira iz'anları yoktur, insafları yoktur!.. Yazıklar olsun!..