İzmir'in adı hüsran!..

A -
A +

Salı günü akşamı, Urla'da arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyoruz; saat 20. 15 suları; bir telefon!.. "Kendisini tanıtmayan" son derece nazik bir bayan sesi, "Sayın Başkan sizi Ankara'ya davet ediyor, yarın sabah saat 9'da uçakla gidilecek, Anıt Kabir ziyaret edilecek, Danıştay'a gidilecek, gece Altay maçı seyredilecek..." Araya girdim: "Kimsiniz?.." "Nazik" bayan, adını söyledi!.. "Göreviniz nedir?." "Başkanlık sekreteri!.. "Bakınız" dedim: "Hem de, kent dışı bir davetin en az 72 saat öncesi yapılması gerektiği, sıradan protokol kaidelerinden biridir, yarın sabah gidilecek olan Ankara daveti, uçağın kalkışına 12 saat kala yapılmaz. Bu, 'Biz davet etmiş olalım da, gelmeseniz de olur', hatta 'Gelmeseniz daha iyi olur' demek gibi bir şeydir. Gene de hatırladığı ve davet ettiği için sayın Başkan'a teşekkür ederim, şu anda yapılan bir davete olumlu cevap vermem mümkün değil, gelmeyeceğim!.." *** Bütün bunları "neden" yazdım?.. İzmir'in nasıl "günübirlik" yaşayan bir kent olduğunu ortaya koymak için yazdım; "sadece" İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde değil, İzmir'in, pek az istisnası hariç, hemen hemen her tarafında "durum" aynı!.. Altay'ın "finallere kaldığının belli olmasından sonra", final maçını oynayabileceğinin hesap edilmesi ve Ankara organizasyonun yapılıp, "şartlı olarak" final davetlerin yapılması, bu arada "Danıştay saldırısının üzerinden geçen bunca zaman dolayısı ile Danıştay ziyaretinin de programlanması" bu kadar zor muydu da, "davet" son güne, hatta son akşama bırakıldı?.. "Günübirlik" yaşayan bir kentin, Süper Ligde takım bulundurmaya "ne kadar hakkı olabilir?.." "Altay maçı" ve "Danıştay taziyesi" için "birlikte ve son dakika programlaması", akla "Bir taşla birkaç kuş vurma" cinliğini getirmiyor mu?.. "Başarı gün ve gecelerine ortak olma" gösterisi ve gösterişinin dışında, önceki günküyle, dünküyle ve bugünküyle İzmir Büyükşehir Belediyesi, "Süper Lig'de İzmir takımının olması" için, "kalıcı olarak ve de devamlılık arz eden" ne yapmıştır, bugüne kadar?.. İzmir'in "6 profesyonel takımı" kaldıramadığı, bölünmüş, parçalanmış, taraftarı "birbirini yiyen", yöneticileri "birbirini sevmeyen" bu kulüplerin, yıllardır "taşıma su" ve adeta "sun'i teneffüs" ile yaşatıldığı ortada iken, bu kentin "en önde gelen" mahalli yöneticileri, büyüklü küçüklü belediye başkanları ne yapmışlardır, ne yapıyorlar?.. "Efsane" iki takım, Göztepe ve Altınordu, "üçüncü ligden amatörlüğe düşmemek için çırpınırken", İzmirspor ve Bucaspor İkinci Lig'in asansör takımlığına uyum sağlarken, nerededir İzmir'in "yerel önderleri", kuruluşları, kurumları , anlı ve de şanlı isimleri?.. Altay, yıllardır "köklü ailelerin sırtını dönmesi" ile "misyonu, vizyonu, parası sınırlı" yenilerin elinde, Süper Ligi hem sezonda, hem de yükselme maçlarında "son dakikada kaçırdı" ise, bu bile büyük başarıdır!.. Açıkça ve üzüntü içinde soruyorum; "Süper Lige çıksa ne olacaktı?.." Gelecek sezonlarda "yeni bir hüsran!.." Karşıyaka'nın ise, ben İzmir'e geldiğimden beri, yani 30 yıldan fazla oldu, görüyorum, söylüyorum; "aynı yanlışta ısrar ede ede" başı döndü; Selçuk Yaşar'ın "uzaktan kumandalı" yönetim sistemi!.. "Sezon sezon, umdurmayan ama biraz biraz bulduran", ne var ki, yıllar yılı "topladığınızda" ortaya çıkan "büyük" rakamlı bir destek!.. Bu sistem, Karşıyakalılar'a "balık tutmayı değil, balık yemeği" öğretti!.. Selçuk Yaşar da, "Karşıyaka'ya canı ne isterse" onu veriyor; geçen sene istavrit, ondan önceki sene kopez , bu sene hamsi, gelecek sene belki de izmarit ya da karagöz!.. Ve sonra talimat: "Şu başkan olacak, şu filân göreve gelecek, şu şöyle olacak, bu böyle olacak!.." Hatta, "Başkan'ın ve yöneticilerin haberi olmadan", yani "karar bir yana" istifayı hiç ama hiç "düşünmedikleri" bir zamanda, Selçuk Yaşar Bey'in "Yönetim istifa etti" dediği öğle yemeklerini ve "gerçekten" akşam yaptıkları toplantıda "istifa kararı alan" yönetimleri, başkanları biliyorum!.. Senede bir defa "tesadüfen gittiği" bir maçta, seyircinin tepki gösterdiği teknik adamı, hatta kaptanı "değiştirttiğini" biliyorum!.. Kim böylesine "uzaktan kumandalı" sistem içinde "başkanlık yapabilir" ya da "kabul etse" dahi, başkanlığı "sağlıklı" bir şekilde sürdürebilir?.. Kim, görev için canla başla "Adayım" diyebilir?.. İşte, "tıpkı" bugünkü gibi, zorlamalar, ricalar, "Selçuk Bey'in vereceği para yetmez, 2 değil, 4 olsun"şeklindeki pazarlıklar!.. İşletilmeye çalışılan bu sistem, koca Karşıyaka'yı "Selçuk Yaşar Bey olmadan" inisiyatif kullanamaz, düşünemez, adım atamaz hâle getirdi; ne hazin!. Bunca desteğine, bunca hizmetine, verdiği bunca paraya rağmen, Selçuk Yaşar gibi büyük ve başarılı bir iş adamının, hâlâ "neden başarılı olunamadığına teşhis koyamamasını" anlamam mümkün değil!.. Yıllar yılı, "kendisi olmadan hiçbir şey yapamayacak insanlar" durumuna düşürdüğü başkan ve yöneticilerin, "Süper Lig'e çıkacak ve başarılı olacak" bir kulübü ve takımı "başarı ile yöneteceklerine inanabilmek" nasıl bir şey?.. Mehmet Ali Yılmaz'ın "uzaktan kumandalı" yönetimi Trabzonspor'da başarılı olabildi mi?.. Celâl Doğan, Gaziantep'te "neden" uzaktan kumandalı bir sistem kurmadı da, işin başına geçti?.. Melih Gökçek'in "uzaktan kumandalı" sistemiyle, onca paraya, desteğe ve transfere rağmen "Ankaraspor'un bu sezon ligde nasıl kalabildiğini" görmedik mi?.. Yanlışta hâlâ ısrar ediliyor; "bu sistemde bir değişiklik yapılsa" ve hiç olmazsa "iki - üç dönem" Selçuk Yaşar "kendisi başkanlık sorumluluğunu üstlenip", yönetimlerini kursa, Karşıyaka'yı "kendi başına ayakta duracak" bir yapıya kavuştursa, bugün Karşıyaka "çok başka yerlerde olur" ve bu sıkıntıları yaşamazdı!.. Çok açık görülüyor ki, bıraktım "uzun vadeli" bir stratejiyi, "orta vadeli" bir plân, bir program bile yapılmıyor, İzmir sporunda ve futbolunda!.. Misyon yok, vizyon yok!.. "Hüsran" beklenen ve "normal" bir sonuç!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.