Doğrusu, Solna maçından sonra destanlar yazılan F.Bahçe'nin, yönetimi dağılmış, para yokluğu yüzünden isyan başlamış ve son maçında Malatyaspor'dan yarım düzine gol yemiş Altay önünde çok rahat bir galibiyet alacağını düşünenler oyun başlar başlamaz yanıldıklarını anladılar. 90 dakika başa baş giden karşılaşmada üstelik Altay kapanmayan, üç forvetle hücum edecek kadar golü düşünen ve büyük rakibi kadar gol pozisyonuna giren bir futbol düşüncesiyle ve uygulamasıyla sahada olduğu halde. 90 dakikanın özeti, futbol olarak Altay'ın, yıldızlarıyla F.Bahçe'nin zaman zaman topa ve oyuna hakim olduğuydu. F.Bahçe her zamanki gibi duran toplara ve yıldızlarının kişisel becerilerine bel bağlayan futbolunun karşılığını ilk yarıda attığı iki golle alırken, Altay sadece Rüştü'nün büyük hatasıyla bir gol bulabiliyordu. İkinci yarıda da görüntü aynıydı. İki takımın da defansı bol bol gedik veriyor, F.Bahçe savunması hava toplarında, Altay savunması yerden arkasına atılan paslarda rakibe bol gol atacak fırsatları hediye ediyordu. İki takımın da orta sahası yol geçen hanı gibiydi. Topu alan rahat rahat ve yürüye yürüye rakip cezaalanına kadar geliyordu. İki kaleci de hatalı birer gol yemelerine rağmen çok zor topları kurtararak defanslarının hatalarını örtüyorlardı. F.Bahçe defansının şansı Johnson gibi her gediği kapayan sağlam bir adamının bulunmasıydı. Böyle bir adam Altay'da olmayınca Ortega gibi bir yıldıza sahip F.Bahçe 3 puanı 3. golü attıktan sonra rahatlayarak İstanbul'a götürüyordu. F.Bahçe'de başta Johnson ve Ortega olmak üzere biraz Ogün ve biraz da Rüştü vardı. Altay ise gücünün yettiği kadar mücadele etti ama rakip 18 içinde bulduğu pozisyonları değerlendiremedi. Hakem Ali Aydın gördüğünü çaldı, tribünlerin tesiri altında kalmadı. Bana göre son haftaların en iyi yönetimlerinden birini gösterdi. Lorant'ı tribüne göndermesi haklıydı. F.Bahçe taraftarlarının bulunduğu tribündeki olaylar ise centilmence geçen böyle bir maçta olmaması gereken çirkinlikteydi.