İşte Türk spor basınında (Elbette magazininde, siyasetinde, ekonomisinde de var) "ne yazık" ki, kendimi bildim bileli "işletilen" çirkin ve kabul edilemez "kıyım çarkı" bir isim daha almış; "basketbol yorumcusu" Kaan Kural!..
Kaan Kural ile hiç karşılaşmadım, bir "merhabamız" bile yoktur, ama gazetesindeki yazılarını, TV ekranlarındaki yorumlarını "bazılarına katılmasam" da keyifle okur ve dinler, "böylece" basketbolda, basketbol maçlarında "nelerin olup bittiğine dair güvenli bir yorumcudan bilgiler almış" olurdum. Bu bilgilerin, basketbolla ilgili yazılarımda bana çok yardımcı olduğunu da söylemem gerek. Sonra birdenbire gazete sayfalarından da, TV ekranlarından da çekildi.
Hafta başında "internette gezinti yaparken", onunla yapılmış bir röportajı "tesadüfen" okudum ve "bu mesleğin bunca yıllık mensubu olarak" utandım!..
Onunla ilgili gelişmeleri, "daha önce duymadığım", dahası "duymama yardım edecek haber ve yorumlar görmediğim", bitmedi, yazılarını devamlı okumaya çalıştığım "anlı ve de şanlı" basketbol yorumcularımızın ve elbette "bizler gibi" arada bir de olsa "basketbol yazan çizen" spor yazarlarının da "umurunda olmadığını" anladığım için yerin dibine geçtim!..
Türkiye'de "basketbol üzerine yazı yazan, yorumlayan" bir arkadaşımızın, "Anayasa teminatı altındaki basın hürriyetinin paspas edilerek, nasıl türlü, çeşitli baskılarla mesleğin dışına itildiğini" açık açık, "örnekler verilerek" tek tek anlatan "bu" röportaj, doğrusu ya, Basketbol Federasyonu'nun ve kulüplerin, onların başkan ve yöneticilerinin "basınla ilişkilerindeki kara deliği" bütün acılığıyla ortaya koyuyordu!..
Bitmedi; daha da kötüsü ve çok daha önemlisi, "bu acı örnek" spor basınında "kimsenin umurunda olmuyordu!.."
Merak eden okuyucularım için yazıyorum; "önce" internette sevgili Kaan Kural ile yapılan röportajı bulun ve okuyun, sonra da "Alman ilahiyatçı Martin Niemöller için bir tıklama yapın" ve de onun "Hürriyet Tarihi'ne geçen" çok anlamlı ve acı itirafını da okuyun; "bu satırları neden yazdığımı" çok daha iyi anlayacaksınız!..
Amigo üslubu, yakıştı mı?..
Ünal Aysal Yönetimi'nde de, Duygun Yarsuvat Yönetimi'nde de "muhasip üye olarak görev yapan" Mete İkiz, son Galatasaray Divan Kurulu toplantısında "tüzük gereği mali rapor vermek üzere kürsüye geldiğinde", konusuyla ilgisi hiç ama hiç olmayan bir söz sarf etti; "Rakiplerimizi eze eze yeneceğiz!.."
Televizyon başındaydım ve "tepkimi", sevgili eşim şaşkınlıkla izledi ve "Ne o, ne oldu" diye de sordu!..
İşte, Türkiye'de sporu "bu zihniyetteki yöneticiler bugünkü hâle getirdiler"; yeri değil, zamanı değil, "Galatasaray'ın akil adamlarının oluşturduğu" Divan'da ne konuşuluyor, "Muhasip Üye" ne anlatıyor; peki, "bu lâfın o konuşmada işi ne?.."
Bir ay içinde "yerli , yabancı rakiplerinden dörder dörder yiyerek, ezile ezile yenilen" Galatasaray takımını, Galatasaray tarihinde "tersinden rekor kıran" bu duruma düşüren bir yönetimin "en önemli isimlerinden biri olan" Mete İkiz'in, Galatasaray'ın örflerine, adetlerine, geleneklerine, kültürüne uymayan "bu amigo üslubunu", hem de "Galatasaray TV'de canlı yayın yapılırken" kullanmasını, tasvip etmek mümkün mü?..
Aslında "müthiş bir tahsil kariyeri olan" İkiz, daha sonra, salondan gelen bir itiraza cevap vermeye çalışırken, "Eze Eze'nin, iyi oynayan, kaliteli bir takım" demek olduğunu anlatmaya çalışarak, yaptığı hatayı "tevile çalışmıştı", ama bu tevil de, "Eze eze" hatasını pekiştirmişti!..
Aklı başında herkesin tepki vereceği ve "Dil sürçmesi oldu" denilerek özür dilenmesi gereken bu lafı, Divan Kurulu Başkanı İrfan Aktar, zabıtlardan çıkartacağına, tam tersini yaparak, "salondan gelen bir itirazı bastırmak" ve "o itirazcıyı salondan attırmak için" elinden geleni ardına koymadı. "İtirazcının Divan ve Kulüp üyesi olmadığını da açıklayarak" salondan çıkarttı!..
"Teşekkür edilmesi gereken o zat", Mete İkiz'in "durup dururken ve hiç yeri değilken yaptığı" ayıplı tahrikin "düzeltilmesine imkan vermişti" ama, anlaşılıyordu ki, bunun için "sivrisinek saz değil, davul zurna gerekliydi!.."
Ve ertesi günü, gazetelerin çoğuna baktım; Divan Kurulu'nun o güne damga vuran "bu" en önemli olayından "tek kelime yoktu" ; işte "anlı ve de şanlı" spor basınımızın hâli!..
Ben taa Urla'dan merak ettim, "o teşekkür edilmesi gereken" zat kimdi; ama İstanbul'dan bir tanecik spor yazarı arkadaşımız bile merak edip de araştırmamış, soruşturmamış, bu olayı haber yapmamıştı!..
Dahası, gene Divan'la ilgili haberlerde "olmayan" bir başka "bomba gibi" soruyu da, Taner Aşkın sormuştu; "Yarın Mali Genel Kurul'da Ünal Aysal Yönetimi'ne ibra verilmez de, çok büyük rakamların konuşulduğu konularda mahkemelik bir durum ortaya çıkarsa, geçen dönemin de musahip üyesi olan Mete İkiz ve onun gibi bu yönetimde bulunan geçen dönemin denetçisi olan arkadaşımızın durumu ne olacaktır?.."
İkiz'in, "rakipleri eze eze yenmeyi bir yana bırakıp", asıl Galatasaray camiasına bu sorunun cevabını vermesi gerekmiyor muydu?..
Önce "doğruya inanmak!.."
Galatasaray Başkanı sayın Duygun Yarsuvat da, "sevimli" başkan yardımcısı Abdurrahim Albayrak da "durmadan" diyorlar ki; "Basın aslı astarı olmayan haberler üretiyor, biz söylemeden kimseye inanmayın!.."
Hey gidi hey, Ünal Aysal ve yönetimi de "hep böyle söyler" ve Galatasaray TV'den, kulüp resmi sitesinden "İnanmayın, yalan" açıklamaları yapardı; sonradan "bu yalanlamaların çoğunun doğru olduğu" ortaya çıkmadı mı?..
İşte, "o yönetimin de, bu yönetimin de muhasip üyesi olan" Mete İkiz'in Divan Kurulu'nda açıkladığı "borç -alacak rakamları"; Galatasaraylıların tüylerini diken diken etmedi mi?..
Hani; "acil ve endişe edilecek bir durum yoktu", Sayın İkiz?.." O zamanki" başkanınız Ünal Aysal "Bizleri yalanlarken, gıkınız çıkmazdı"; şimdi "yeni" Başkanınız, "sizin bıraktığınız mirası anlatırken" de "gıkınız çıkmıyor"; aslında kuzum "Sizin, Mali Genel Kurul'da hesap vermeden ve ibra edilmeden, bu yönetimde, hem de musahip üye olarak görev almanız" etik midir; söyleyin bari de, hiç olmazsa onu bilelim!..
Terim değil Başkan; kontenjan!..
Tanıdığı ve hatta ilişkisi olduğu menaDivan Kurulu'nda bir üye kürsüden, "Mali durum ve bu durumu tetikleyen transferlerle ilgili olarak çok ağır eleştiriler yaparken"; isim isim örnekler verdi. Bu arada da "Amrabat'tan söz etti!.."
"Üyenin verdiği onca isim içinden nedense Amrabat'ı seçen" Başkan Yarsuvat da, cevap olarak dedi ki; "Onu Fatih Terim'e sorun, o transfer etti!.."
Halbuki, soru, "Amrabat neden transfer edildi" anlamına değil, İspanya'da çok iyi oyunlar çıkarıyor; neden onu kiraladınız" anlamınaydı!..
Çok haklıydı üye, zira mevsim başının "en iyi adamlarındandı" Amrabat; "En çok o koşuyor, goller atıyor, asistler yapıyor, defansa yardıma geliyor" ve de "Beni bu yıl kiralamayın, ben Galatasaray'a yararlı olacağım" diye bar bar bağırıyordu!..
Tek antrenmana çıkarmadığı futbolcuları A2 takımına gönderen Prandelli, Amrabat'ı da, "Gitsin, istemiyorum" diyerek İspanya'ya yollamıştı; şimdi de "Galatasaray'ı kanat adamsız 11'lerle sahaya sürüyor!..
İddialara göre, derdi başkaydı, "Pandev'lerin, Dzemaili'lerin transferi için kontenjan açmak istiyordu"; bilmem ki, hâlâ, Yarsuvatların, Albayrakların Prandelli'ye "Sevgili Hocamız" diye "dört elle sarılmalarına şaşmamak mümkün mü?..