Futbolda kâbus "şimdilik" buzdolabında!.. "İki ay içinde" bir "kötü sonuç" kâbusu geri getirecektir!.. Üstelik medyadaki "antiFatih'çiler" ile "Fatih Terim"in iyice biledikleri "savaş baltaları" ve hazırlandıkları "tam tam dansları" ile birlikte!.. Bakıyorum, "birileri" hemen "Biz dememiş miydik, işte Terim bizim dediğimizi yaptı, bak galibiyet geldi; bu Hakan değil milli takıma, milli takım kampına bile sokulmamalı" demeye başladılar!.. Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan!.. Malta maçından sonra "Emre için" ve de Terim'in Macaristan kadrosuna dahil ettiği "öteki" Emre için "neler" yazıyorlardı; Macaristan maçını kurtaranlar da "tabii maçın hakeminden sonra" bu iki Emre oldu!.. Dua edelim, "maçın İskoç hakemine"; eğer "Macar oyuncuyu hiç yoktan ve çok haksız bir şekilde ikinci sarı karttan ihraç edeceğine", mesela "penaltı düdüğü çalsa", oyuncularımızın itiraz bile etmeyeceklerinin ve donup kaldıklarının göründüğü bir ortamda, yani "mutlak gol pozisyonu" yorumunu yaparak kalecimizi de "kırmızı kartla oyundan ihraç etse", bilmem ki, "Biz demedikmiyciler" bugünlerde neler yazacaklardı?.. Çoğu, bildiğimiz ve beklediğimiz gibi, "savaş baltalarını" Fatih Terim'e indirmeye ve "onu tamamen yok etmeye" çalışacak, "Macaristan mağlûbiyetine" için için sevinip, düğün bayram edeceklerdi!.. Olmadı; bu defa Terim kazandı ve "baltaları dolaba kapattırdı!.." Macaristan, doğrusu ya, "Malta kadar bile mücadele etmedi"; koşmadı!.. Buna rağmen, futbolumuz kötüydü; daha hırslıydık ama daha kötüydük; hele hele ilk yarıda "uzaktan atılan iki şut hariç", hemen hemen "sonuca etki edecek hiçbir şey yapmadık"; yapamadık!.. "Hakan'ın yerine oynamalı, leblebi gibi goller atar" denilen Gökhan'da "yok olanların başındaydı"; zaten "iki ara pası" ve Emre - Tuncay ikilisinin hazırladığı o "Vur kafayı boş kaleye golü at" denilecek adrese teslim orta ile attığı gol hariç, bütün bir maç da ortada görünmedi; Macar defansı içinde ezildi kaldı!.. Takımda fark edilenler, "yerden yere vurulan" İbrahim Üzülmez, Emre Aşık ve Servet, sonradan oyuna giren Emre (ki, gollerden sonraki hareketleri çirkindi ve ona hiç yakışmadı; evet bazı yorumcular ve bazı spor yazarları onu da Terim ve Hakan gibi çok insafsızca harcamaya çalışmışlardı ama bu insafsızlık ve izansızlık onun gibi tecrübeli ve kolunda kaptan bandı taşıyan bir futbolcuya o çirkin hareketleri yaptırmamalı idi), "Ayhan'ın kulakları çınlasın" onun "Türk saymadığı" ama Türk'ten fazla "Türk gibi" koşan, mücadele eden ve sevinen Aurelio ile "geçen maçtaki fiyaskoya oranla" Tuncay idi!.. "Hakemden sonra" galibiyetimizde en büyük rolleri "bunlar" üstlendiler. Bayern Munih gibi bir dev takımda oynayan Hamit ise, az da olsa zaman zaman "çok iyi hareketler yapsa" da, "tıpkı" Malta maçında olduğu gibi "eski milli maçlarını arattı"; neden bilmem; belki de sakatlığının getirdiği eksiklik ve ürkeklik yüzünden!.. Kısacası, "6 puanla geçmemiz gereken bu ikili durağı"4 puanla geride bıraktık. Yunanistan'ın, Norveç'ten beraberlik çıkarması bizim için iyi oldu!.. Ne var ki, "bundan sonra" puan kaybetme lüksümüz hiç yok!.. "Hep kazanmamız" ya da Yunanistan'ı yenerek, "Norveç'e yenilmememiz" gerek!.. Her şeye rağmen, yapacak güçteyiz!.. Ama "bu medya ile" o kadar zor ki!.. >>> Olmadı Terim!.. Bir ülkede basın, düşünce ve konuşma hürriyeti varsa, "yönetici olanlar" bu hürriyetlere saygı göstermek zorundadırlar!.. Hele hele "Malta'yı yenemeyen" bir milli takımın tek sorumlusu olanlar!.. Bu ülkede cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, belediye başkanlar, parti başkanları, komutanlar, belediye başkanları "gerektiğinde" en ağır şekilde, hatta yerden yere vurularak eleştirilecekler, ama Fatih Terim "ağır şekilde eleştirilince", bütünüyle medyaya "ceza kesilecek" öyle mi?.. Hamama girene terler!.. Bu ülkede Mustafa Denizli'ler, Ersun Yanal'lar için neler yazılmadı, sevgili Terim "senin farkın ne"; bunlar nasıl lâflardır; "Ben kimseden ders almam, ders veririm" ve de "Vicdansızlar" ve de "Artık medyadan kimseye konuşmayacağım, sadece basın toplantılarına gelin!.." "Milli Takım Teknik Direktörlüğü", babanın malı mı? Sana "övgüler yağdırıldığında" o ne âlâ!.. Eleştiriler yapıldığında "savaş baltaları" fora; bu nasıl iş?.. Elbette, "bazı yorumlar ve yazılar konusunda" haklı olabilirsin, hatta çok da haklısın!.. "Kişisel, şahsiyeti hedef alan, hakaret motifleri taşıyan, kinci ve çok agresif" yorumlar da yapıldı, yazılar da yazıldı!.. Ama "bunlar var" diye, ortaya, genelleme yaparak "vicdansızlar" demen, diyebilmen, seni de "onların üslûbuna ve seviyesine getirmedi" mi?.. "Onlar kimlerse, söylersin", sonra da "onlara", istediğin kadar ve istediğin gibi konuşursun!.. Gerekiyorsa, hesaplar adalete kadar taşınır ve hesaplar da adalet önünde görülür!.. Medyaya "yasak" ne demek?.. Diyorum ya, o koltuk "ömür boyu sana tahsis edilen bir çiftlik" değildir!.. "Gereği neyse" onu yapmak zorundasın ve yapacaksın!.. "Ders almam" desen de alacaksın ve işte başladık yine!.. Medya konusunda bugünkü ders; "yeniden" biiiir!.. >>> Bu ne kin?.. O yaşta bir insana yakışmıyor!.. Hele hele bir gazeteciye hiç yakışmıyor!.. Hele hele ve de hele hele bir "Galatasaray Divan Kurulu üyesine" hiç mi hiç yakışmıyor!.. Bu ne kin, bu ne hınç?.. İnsan düşmanına bile "bu kadar kin"duyamaz!.. Galatasaray Divan Kurulu'nda bazı üyeler, "rekor üstüne rekor kıran" ve Galatasaray'a büyük hizmetler yapan, takım kaptanı Hakan Şükür'ün "özel olarak ödüllendirilmesini" istemişler!.. Vay siz misiniz isteyen!.. Doğan Koloğlu çıkmış kürsüye, vermiş veriştirmiş Hakan'a!.. Bilmem ki, tüzüklerinde "Divan Kurulu'ndan emeklilik" var mı?.. "Böyle" durumlarda insan "Olsaydı, iyi olacaktı" diyor da!.. >>> Bunlar nasıl yetkili?.. Spordan sorumlu bakanımız Murat Başesgioğlu, spor medyasının ileri gelenleriyle yaptığı toplantıda demiş ki: "Sporda şiddetin önlenmesi öncelikli konularımızdan. Vali ve emniyet müdürlerine sordum. Taraftar temsilcilerini, maalesef birçok kulüp, ilgili otoritelere bildirmemiş. Bunun üzerine gidilmesinde fayda var." Merak ediyorum; "Kanunun emrettiği bu gereği kulüplere yaptıramayan valiler, emniyet müdürleri ve spor teşkilâtı üst düzey yöneticileri nasıl hâlâ koltuklarında oturuyorlar?.." O kanunda ve tüzüklerde "onların yaptırım gücü ve sorumluluklarını yerine getirmeyen kulüp yöneticilerine uygulanacak müeyyideler ile ilgili" maddeler de var; valiler, emniyet müdürleri, spor teşkilâtı yöneticileri "bunları" okumuyorlar mı?.. "Böyle" yetkili olur mu?.. "Yetki kullanmaktan aciz" yetkili??? Sevsinler!.. >>> Bir ders de Tanjeviç'e!.. Gazetelerden bir haber: "Basketbol milli takımımızın hocası Tanjeviç, İspanya'da NTV muhabiri Irmak Kazuk'un 'Sırbistan'da alınan başarısız sonuçlar sonrası istifa etmiştiniz, kabul edilmemişti. Şimdi aklınızdan istifa geçiyor mu?' sorusuna sinirlendi ve 'Senden takımla ilgili sorular bekliyorum. Basın mensupları içinde en genç olanı sensin. bu sana düşmez. Hıncal Uluç olmaya sakın çalışma' diye fırça attı." Ey sevgili Tanjeviç, "Basketbol konusunda nerede olduğun görüldü; bari gazetecilik konusunda konuşma. Hiç bilmediğin bu konuda söz söyleme!.." Irmak Kazuk'un sorusu tam da yerindedir, zira "takım konusunda sorulacak soruların hiçbir kıymeti kalmamıştır"; takımımız sayende cascavlak ortadadır. Kıymeti olacak soruyu da genç meslektaşımız sormuştur, zaten sormasaydı, görevini yapmamış ve hatta aylardır etrafınızda dolaşan yağcı yorumcular ve spor yazarları sınıfına girmiş olurdu!.. Bilmem anlatabildim mi?.. "Bizim konumuzu bize bırak", sen yüzüne gözüne bulaştırdığın "kendi konun ile" ilgilen!.. Soru şu: İstifa edecek misin?.. Bence çoktan etmeliydin; bu ne pişkinlik!..