Kah... Kah... Kih... Kih...

A -
A +

"Aman bana bir bardak su getirin... Kah... Kah... Kah...". "Yok... Yok... Çabuk sırtıma vurun... Kih... Kih... Kih..." "Ne olur yetişin... Yoksa gülmekten katılacağım... Yetişin... Yetişin... Nefes alamıyorum... Kah... Kah... Kah... Kih... Kih... Kih... Biliniz ki; "dünyanın en iyi mizah yazarlarının, en komik hikâyelerini okurken bile" bu kadar gülmüyorum... Artık iş iyice çığırından çıktı!.. Otur daktilonun ya da bilgisayarın başına, "aklına geleni yaz", at imzanı, ver gazeteye; "çıksın!.." "Acaba geçen yazımda bunun tam tersini mi yazmıştım" diye düşünme!.. Hatta, "yazımın başında yazdığımla, sonunda yazdığım birbirini tutuyor mu" diye bakma... "Okuyucu" denilen velinimetin, ülkenin "anlı şanlı" spor, pardon futbol yazarlarının nasıl böyle komik olabildiklerini düşünerek "katıla katıla gülebileceğini" , mesleğin, spor sayfa ve ekranlarının "okuyucu nezdinde nasıl güvenilmez bir hâle düştüğünü" hiç aklına getirme, yaz da yaz, konuş da konuş!.. Maç "0-0" bitmiş: "Yunanistan defansında uzun boylu sağlam ve fizik kondisyonu yüksek adamlar var, Ersun Yanal'ın Hakan Şükür'ü bu maçta oynatmama kararı çok yerindeydi; onu alkışlamak gerek. Zira Hakan Şükür o adamların arasında ezilip, kaybolup giderdi!.." Maç "1-1" bitmiş: "Del Bosque iyice şaşırdı, bu maçta Carew oynatılmaz mı? Norveçliler uzun boylu, sağlam, fizik kondisyonu güçlü adamlar, koy Carew'i ortalarına dağıtsın, yanındakilere gol yolları açsın; bu nasıl taktik, bu nasıl hoca?.." Buyurun, "ünlü" bazı yazar çizerlerimizin "90 dakika azgın boğalar gibi koşturan" ve böyle defanslarla futbolculuk hayatı boyunca boğuşmuş yüzlerce gol atmış ve attırmış Hakan Şükür'le, daha ülkeye yeni gelmiş, fizik kondisyonunu gereken ve istenen seviyeye yükseltememiş, hatta Norveç'teki maçta dinlendirildiği hâlde, G.Saray maçında biraz zorlanınca sakatlanarak kenara alınacak kadar hazırlıksız Carew konusunda, "benzer defanslara karşı" iki hocanın "düşünceleri ve uygulamaları için" yazdıkları yazıların özüne, sözüne bakın da, gülmeyin bakalım; mümkün mü? "Pancu'nun, Ahmet Hassan'ın" oynatıldığı Norveç'teki maçtan sonra eleştiri: "Sergen, Carew, Okan kenarda oturtulur mu?" "Sergen'in Okan'ın, Carew'in oynatıldığı" G.Saray maçından sonra eleştiri: "Pancu-Ahmet Hassan-Tümer kulübede oturtulur mu?" G.Antepspor-G.Saray maçından sonra yaylım ateş: "Hagi, 0-0'a razı olmadı; son 20 dakikada gol atmak, galip gelmek için hücumcuları takıma monte ederek defansif risk aldı ve takımının ipini çekti, maçı ve puanı kaybetti" Beşiktaş-Galatasaray maçından sonra yaylım ateş: "Hagi korktu, son 20 dakikada beraberliğe razı oldu, gereken müdahaleleri yapmadı; bu Beşiktaş'ı yenemeyerek iki puan kaybetti!.." "Aynı" yazarların, kısa aralıklarla "böylesine çelişkiler içine düşmesi", bizde futbol yazar ve yorumculuğunun" günü birlik yapıldığının en iyi göstergesi!.. Yooo... Kendimi ayırmıyorum; zaman zaman ben de "aynı hataya, aynı yanlışa düşüyorum" ve sonra "kendi kendime kahkahalarla gülüyorum!." Neden? Aklımızın, mantığımızın, bilgimizin yerini "anlık" duygularımızın, öfkelerimizin, sevinçlerimizin , kulüpçü sempati ve antipatilerimizin, kızgınlık ve kıskançlıklarımızın, komplekslerimizin almasına izin vererek, peşin ve sabit fikirlerle, araştırma ve soruşturma yapmadan ve özellikle "eleştirdiğimizin yerine kendimizi koymadan" ve koyup da "Acaba bunu neden böyle yaptı" diye düşünmeden, "acûl" davranarak yazıp çizdiğimiz ve konuştuğumuz için!.. Binlerce, on binlerce, yüz binlerce, hatta bazen milyonlarca okuyucuyu, seyirciyi "bu çok yanlış ve hatalı tutumumuzla" olaylara, kişilere ve müesseselere "gerçeklere taban tabana ters şekilde bakmaya" zorladığımız ve kamuoyunu yanlış yönlendirdiğimiz için vicdanlarımızın sızlaması gerekmiyor mu? Gerekiyor da, ne yapıyoruz? İşte benim yaptığımı: Kah... Kah... Kah... Kih... Kih... Kih... Peki ama... Hadi biz yazar çizerler bu yanlışı çokça yapıyoruz, iyi de... Bizim sayfalarımızın yöneticileri, müdürleri, şefleri neden ikaz etmiyorlar? Neden hesap sormuyorlar? Neden her yazıyı olduğu gibi sayfalara koyuyorlar, ekranlarda çelişki fırtınalarının esmesine izin veriyorlar? Yoksa, onlar da mı "benim gibi" kahkahalarla gülüyorlar ve "böyle gelmiş, böyle gitsin" diyerek ipin ucunu "tamamen" koyuveriyorlar?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.