100. yılında Galatasaray'a bakın!.. Galatasaray'ı kuran, "dünlere getiren" ve hâlen yaşayanların yürekleri, ölenlerin ise kemikleri sızlıyor!.. Türkiye'ye "sporun hemen hemen o zamanda yapılan her branşını getiren, uzun yıllar şampiyonluk üstüne şampiyonluk kazanan, Avrupa'larda Türkiye'yi temsil eden ve kupalar getiren" bir kulüp, "bugünün hazin tablosuna damgasını vurmuş olan" başkan ve yöneticileri yüzünden ağlıyor!.. Teknik adamlarına, sporcularına ve taraftarlarına da kan ağlatıyor!.. Artık "sorumlular" diyemiyorum; "sportif ve idari suçlular" belli: Faruk Süren'ler... Mehmet Cansun'lar... Özhan Canaydın'lar... Ve "onların yönetimlerinde" olanlar... Koca Galatasaray'ı "bir futbol kulübü hâline getirdiler"; onun da hâli ortada... Diğer branşlar, yerlerde sürünüyor!.. Bir zamanlar "Yenilmez Armada" olan Galatasaray basketbolünün durumuna bakın!.. "Koca" Yalçın Granit'i bile "dilenci" durumuna düşürdüler, şimdi de "erkek ve bayan takımlarının teknik direktörleri ve menajerleri" TV ekranlarında "Ne olur biraz ilgi, biraz para" diye yalvarır hâle geldiler! Voleyboldan, kürek ve atletizme kadar "bir zamanlar" şampiyonluk kürsüsünden inmeyen "sarı - kırmızılı forma", şimdi nerede ise "toz bezi" değerinde; kimse dönüp bakmıyor!.. Sırtında sarı-kırmızılı forma ile "futbol maçına gelmiş" bir taraftara TV ekranında soruyorlar: "Basketbol takımında kimleri tanıyorsun? Maçlara gidiyor musun?" "Bir basketbolcünün adını" zar zor veriyor ve diyor ki: "35 fark yiyen bir takımın maçına gidilir mi?" TV başında "basketbol aşıklısı" bir sporsever olarak benim kanım donuyor; Galatasaray'ın "basketbolden gelen" eski başkanı Süren gibi, "basketbolcülükten gelmiş" bugünkü başkanı Canaydın'ın da "umurunda değil"; her ağzını açışta demeye getiriyor ki: "Bana ne kardeşim, ben sadece futbola, stada bakarım, gerisi Galatasaray semtinde kaldırım taşı... Onlara belediyeler baksın!.." Ben "bir avuç bile kalmayan" Galatasaray'ın voleybol ve basketbol seyircisinin yerinde olsam; her maça "koca" bir pankartla gelirim: Üzerinde "Canaydın ve yönetiminin resmi" ve bu resmin üzerinde de "100. yılda küme düşmekte olan Galatasaray Basketbol (ya da voleybol) Takımı" ibaresi bulunan kocaman bir pankartla!.. Kim bilir belki "o zaman" taşlaşmış yürekler insafa gelir!.. 100.yılında "Galatasaray'a neler yapacağını" anlata anlata, söz vere vere göreve gelen bir başkan ve "onun peşine takılmışlar" bunu hak etmiyorlar mı?.. Söyler misiniz bana; 100. yılda, şimdiye kadar ne yaptılar, "havai fişek atmaktan başka?" Yooo... Haklarını yemeyelim!.. Devletin "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın en az 3-5 maddesine aykırı" bir ayrımcılık ve kıyakçılık yardımı ile "Riva'da ve Florya'da milyonlarca metrekare tapulu arazisi olan bir kulübe", o da Şişli Belediye Başkanı sevgili Mustafa Sarıgül'ün "piyangosu ile" Seyrantepe'deki "altın değerindeki araziyi nohut çekirdek parasına vermesi sonucunda", Süren'lerin, Cansun'ların ve "onlarla beraber yıllarca çalışmış olan" Canaydın ve benzerlerinin "batma hududuna getirdiği" Galatasaray'ı kurtarma yolunda önemli bir adım attılar!.. Kimseler "ayrımcılık ve kıyakçılık" lâfıma itiraz etmesin; az bile söyledim; işte bir örnek: Mesela, "devletin el koyduğu" İstanbulspor ve Adanaspor "inim inim inlerken", Süren'lerin, Cansun'ların, Canaydın'ların "mâli olarak borç, idari olarak kriz, sportif olarak başarısızlık" batağına sürükledikleri Galatasaray'ı "devlet kurtarmıyor mu?.." Galatasaray'ın "futbol dahil" bütün sportif branşlarda "kaybettiği" haftadan sonra, borsa yeni haftaya "büyük bir düşüş içinde girerken", Beşiktaş'ın ve hele hele Fenerbahçe'nin hisseleri bile düşerken, "Galatasaray hisselerinin tavan yapması" kimin sayesinde? Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti Devleti!.. Amma... "Hisseler tavan" yaparken, Galatasaray'ın basketbol ve voleybol takımları "puan cetvelinin en diplerinde" ve "alay konusu" imiş; kimin umurunda!.. Galatasaray'ın 100.yılını kutlama nutukları atılıyor ya!.. Ayıptır beyler... Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Hadi "maçlara gitmiyor ve faciayı görmek istemiyorsunuz", TV de mi seyretmiyorsunuz, gazete de mi okumuyorsunuz? "Taraftar" utanç içinde... Ya sizler? Şaşıyorum; sokağa nasıl çıkıyorsunuz?