Türkiye 1.Ligi, "Süper Lig" olduktan sonra, futbol olarak da, kültürel olarak da, sosyal olarak da, idari olarak da "kalitesini" kaybetti!.. Koca koca yorumcular çıkıp da "Efendim, yıllardan beri böyle bir lig görülmedi.Her takım bir hedef için savaşıyor, hiç yan gelip yatan yok" diyerek, ligin kalitesini "bu tablo ile ölçmüyorlar" mı, kahkahalar atasım geliyor!.. Ligde şampiyonluk yarışına katılan 3 takım, bunca puan kaybına rağmen, açık ara önde, Avrupa Kupaları için ilk 5'in "kalan iki takımı ve plaseleri" de belli..Geriye kalan "11 takım, hâlâ düşme tehlikesini ensesinde hissediyor"; biz bu lige "bunları ölçü alarak", durup dinlenmeden "kaliteli" ve de "müthiş" diyoruz!.. Evet, "müthiş" ama, "kötü ve kalitesiz bir futbol ve adeta geriye doğru bir mücadele" ile müthiş!.. "Geriye doğru yarışta" kim "daha ağır koşarsa", o şampiyonluğu kazanacak, o Avrupa hakkını kazanacak, o küme düşmeyecek!.. Siz kaliteye bakın!.. İşte, "üç şampiyon adayının" son hafta maçları....Bıraktım üç maçı, bir tanesinin bile kalitesi ve heyecanı "Sakaryaspor - Adanaspor karşılaşmasının heyecanını ve kalitesini" yakalayabildi mi? Bir de "hiç sıkılmadan" teknik adamlar, yöneticiler ve "anlı - şanlı" kulüp yorumcuları, "bu kadar kötü oynayan" takımlarına, futbolcularına bakacaklarına gene "hakemlerden, sahadan, zeminden, genel kuruldan, sakatlıktan" söz etmiyorlar mı, inanın insanın bağırası geliyor; "Utanııınnnn!.." Spor sayfalarında "her gün sayıları bilinçlı bir şekilde azaltılan" spor yazarlarının yerlerine "sütunlar verilen" eş - dost - akraba - lokantacı - pazarcı - iş adamı - butikçi - eski futbolcu - eski hakem - eski antrenör - avukat - mühendis "ama kulüpçü" futbol yorumcuları, mesela "Mustafa Doğan'ın ikinci sarı kartına kafayı takıp" hakemi suçluyorlar da, aynı hakemin "Fatih'in Cafer'e yaptığı penaltılık hareketi ve kırmızı kartı es geçmesine, Johnson'un biri sarı, biri doğrudan kırmızı kartlık iki kasti faulünü görmezlikten gelmesine" hiç ama hiç değinmiyorlar!.. Ya, yöneticiler, futbolcular ve teknik adamlar? Bu zat-ı muhteremlerin, nerede ise 40 metreden gelen şandel topu, kalecilerinin çıkıp almamasına ya da defans oyuncularının zıplamamasına ve "kısa boylu" rakip oyuncuya "bomboş gol atma imkanı sağlamalarına" bakmayıp, "maçı neden 3 dakika uzattı" diye hakemi suçlama yarışına girmelerine ne demeli? Aynı şey, Beşiktaş maçında... Aynı şey Galatasaray maçında... Yeter artık... Hiç mi, "diğerlerine hakkını vermek yok?" Dönün bir defa da, mesela "Göztepe - Malatyaspor maçı gibi" maçlara bakın!.. Bir hakemin, bir maçta bir takımı nasıl yaktığını, yakabildiğini görün!.. Bunların yanında, "arada bir Üç Büyükler aleyhine yapılabilen bazı hataların" hiç kaldığını anlayın!.. Hiç olmazsa, birkaç cümle ile, "Biz, Üç Büyükler'in hınk deyicileri değiliz, biz futbol yorumcularıyız" anlamına gelecek mesajlar verin!.. Önceki hafta da mesela, Malatyaspor - Gençlerbirliği maçında "misafir takımın göz göre göre harcanmasına" hiç bir tepki koymayan da sizler değil miydiniz? "Tutulan kulüplerin rengindeki gözlükler ve vicdanlar ile", durup dinlenmeden "hakemlere yüklenme" ve "Üç Büyükleri koruma ve kollama" sonunda geldi, "son yılların en kalitesiz ligine dayandı!.." "Oynanan kötü futbola bakılmayıp", kazanılan maçlarda takımları ve futbolcuları göklere çıkara çıkara ve kaybedilen maçlarda da hakem hatalarına ve "başka bahanelere" sığına sığına, "11 takımın düşmemek için çırpındığı" bir "Süper (!) Lig'e kavuştuk!.." O hale geldik ki, koskoca Galatasaray'ı, "ligin dibinden kurtulamayan takımlar önünde bile" mahkûm oynatan, bütün bir maç rakip kaleye doğru dürüst üç şut attıramayan, "kanat akınlarını unutturan ve 40 metreden doldur - boşaltlarla gol aratan", duran toplarda "en ufak bir tehlikeli atak ve şut organizasyonu yaptıramayan", kötü futbolda ve sonuçlarda devamlı "mızmızlanarak" bahaneler üreten bir Lucescu'yu "eleştirmemiz" bile, taraftar nezdinde "suç sayılıyor" ve küfredilmedik yerimiz, akrabamız bırakılmıyor... "Hakaretler yağdırılırken", üstelik "nasıl davranmamız ve yazmamız gerektiğine dair" örnekler olarak da, "işte yukarıdan beri yazıp geldiğimiz" kulüp goygoycusu "bu tipler" bizlere örnek gösteriliyor!.. Vah ki, ne vah!.. "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı" benzeri bir soru: "Bu futbol mu bunları üretiyor, yoksa bunlar mı bu futbolu?"