Doğrusu sporda, hele basketbolda "inanılmaz" denilecek bir maçtan sonra, "uzatmada" Litvanya'yı hem de "Maç artık gitti" denilen "son 19 saniyeden" farka giden bir skor çıkarak yenen Milli Takımımız, 5'incilik - 6'ncılık maçını oynamaya hak kazanarak Japonya'da "büyük" bir başarıya imza attı!.. Genel duruma bakalım: Gruplarda; gruptan çıkamayacak kadar perişan Brezilya'yı, "yeni" bir takım kuran ve İspanya'ya büyük farkla yenilen Litvanya'yı maçın sonlarında tutan "3'lüklerle" ve "rakiplerimizin inanılmayacak kadar kötü serbest atış yüzdesi" ile yendik!.. Başka?.. Dünya basketbolunda adı pek duyulmayan Avusturalya'yı ve esamisi okunmayan Katar'ı zaten saymıyorum; grupta "kazanılması gereken" Yunanistan önünde hüsrana uğradık!.. Grup maçlarındaki görüntü: Savaşıyoruz, mücadele ediyoruz; mükemmel!.. 10 üzerinden dokuz!.. Arkadaşlık, yardımlaşma; iyi!.. 10 üzerinden sekiz!.. İyi savunma yapıyoruz!.. 10 üzerinden, altı ile sekiz arasında notlar!..(Ama grup sonrasındaki Arjantin maçı nda belki de üç!..) İyi de ya basketbolun tamamı?.. Nerede hücum?.. Mesela, ikinci Litvanya maçında "10 dakikalık" bir periyotta sadece "4 sayı" atabildik!.. Nerede teknik?.. Pota altında çok zaman varız; forvetler yarım yarım, oyun kurucular hemen hemen hiç yok!.. Ersan İlyasova'nın eli tutarsa. Serkan atarsa. Cenk yazarsa. İbrahim yakarsa. Bazen oldu, bazen olmadı!.. Hele hele Arjantin maçında, "gerçek" ortaya çıktı; oynadığımız basketbolun ölçüsü, Teknik Direktörümüz Tanjeviç'in ağzından yazıldı; "2010'da Arjantin gibi olmalıyız, olacağız!.." Yani; ortada "öyle" söyleyip yazdığımız gibi "12 Dev Adam" yok!.. "Takım olmaya çalışan", üstelik yaptıkları, yapabildikleri ve yapamadıkları ile "çok haklı olarak" hepimize "ümit veren" ve "ümit dolu olan" bir takım var!.. "Şimdilik" yolun burasındayız!.. "Takım olmaya çalışan" takım, bana göre "sadece" Slovenya karşısında ve "ikinci" Litvanya maçının son periyodu ile uzatmada "takım gibi" idi; moral olarak da, mücadele olarak da, savaşmakta da, savunmada da, hücumda da, içte de, dışta da, yanlarda da, fizikte de, teknikte de, oyun kurmada da dengeli ve başarılı; nitekim bunun da sonucunu aldı ve ilk 6'ya girdi; neden 5'incilik olmasın?.. Elbette, "takım olmaya çalışan" bir takım için, Dünya Şampiyonası'nda ilk altıya kalmak "büyük" başarı!.. Elbette, "bu çocukları" yapabileceklerinin azamisini yaptıkları, "inanılmazı gerçekleştirdikleri" için alkışlamalı, kucaklamalı ve alınlarından öpmeliyiz!.. Ama, "bu takımda oynaması gereken" ve hem de "oynadıkları yerlerde Avrupa'nın en iyileri arasına giren" Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu, Mirsad Türkcan, Hüseyin Beşok ve Kerem Tunceri'den, ilk dördünü, "idari hatalar" ile bile bile, göz göre göre kaybedip, sonuncusunu "sakatlıktan" İstanbul'da bırakarak Japonya'ya "takım gönderen" Türk Basketbolu başarılı mı?.. Ama, Turgay Demirel'leri, Doğan Hakyemez'leri, Tanjeviç'leri, "böyle" bir şampiyonada, çeyrek finale kadar "yenilebileceğimiz standartlarda olan" rakiplerimizden "tek" dişli olanını, yani "Yunanistan'ı yenecek" ve sonrasında da, Slovenya ve Arjantin'e rakip olmak yerine, "Yunanistan gibi" Çin ile Fransa'yı geçerek, "ilk dörde kalacak" silâhları kadroya almak fırsat ve imkânını harcadıkları için yermemiz gerekmiyor mu?.. Sporda hep "Buna da şükredelim, daha ne istiyoruz" kanaatkârlığı yüzünden, "bir yerlere gelemedik"; gelemiyoruz!.. Bu zihniyet, basketbolumuzu 2010'larda "Arjantin gibi" yapamaz; "bu kafayı değiştirmezsek" o gün de, gene "bugün gibi" oluruz!.. Hatırlayın, 12 Dev Adam, "Avrupa İkincisi olduğunda" neler söylüyorduk, neler yazıyorduk, ne hayaller kuruyor, ne rüyalar görüyorduk; ne oldu?.. Türk Basketbolunu yöneten kafa, 12 Dev Adamı darmadağın etti!.. Beceremedi!.. Söyler misiniz bana; "bu kafayı değiştiremezsek" 2010'da nasıl becereceğiz?..