Karadeniz ve Ege!..

A -
A +

Kuzey futbolunda coşku ve bayram var, batı futbolunda endişe ve yas!.. Süper Lig'e "biri kesin iki Karadenizli daha geliyor", "biri kesin iki Egeli de gitmek üzere!.." Samsunspor'un ve Trabzonspor'un yanına biri gelen ve biri de bu hafta sonu gelecek olan Akçaabat Sebat Gençlik ile Çaykur Rizespor, gelecek sezon Süper Lig'e "Karadeniz" damgası vuracaklarının işaretini verirlerken, Ege'de "Denizlispor" yalnızlığa koşuyor!.. Göztepe düştü, Altay'ın "kurtulması için", hatta kendilerinin bile "çok zor" dedikleri "saha içi sonuçlarının gerçekleşmesi gerek!.." Hafta içinde Altay Sosyal Dayanışma Derneği'nin "eski futbolcu, teknik adam ve yöneticileri bir araya getiren" toplantısındaydım, herkesin gözü "endişe dolu idi" ve ağızları bıçak açmıyordu!.. Ege "ekonomik" olarak Karadeniz'in çok önünde olan bir bölge; "sanayiinden, tarımına, turizmine kadar!.." Durum böyle iken, nasıl oluyor da, "profesyonel futbolda", yani "paranın konuştuğu" bir spor dalında Karadeniz "üstün" bir başarı sağlarken, Ege tam tersine "başarısızlığın" adeta sembolü haline geliyor? Nerede ise "30 yıla yakındır" İzmir'deyim; vardığım sonuç şu: "Egeli", tıpkı "Efe ve zeybek oyunlarındaki görüntüyü verircesine", tek başına oynamayı, tek başına hareket etmeyi çok seviyor!.. "Birleşelim, el ele verelim, güçlenelim, birbirimize destek olalım" zihniyeti Ege'ye pek uğramıyor!.. "Küçük olsun, benim olsun" rüzgarı, Ege'de kuvvetlice esiyor, hayatı büyük ölçüde etkiliyor; ekonomiden, spora kadar!.. Yıllardır İzmir'de "üst yapı kuruluşu olarak bir güçlü İzmir takımı, mesela İzmirgücü kurulması ve bütün İzmir'in bu takımın arkasında olması", Barcelona örneğinin de altı çizilerek, bir ninni gibi söylenir, ama sadece söylenir!.. Kulüplerin yöneticilerine sorduğunuzda ise alacağınız cevap bellidir: "Aman efendim, biz Göztepeyiz, biz Altayız, Biz Karşıyakayız, biz İzmirsporuz, biz Bucasporuz, biz Altınorduyuz nasıl birleşiriz... Biz... Biz... Biz..." Aslında burada kullandıkları "Biz" zamirinin tek anlamı vardır; "Ben... Ben... Ben..." İzmirliler, dünya futbolunun, hatta Türk futbolunun "nereye geldiğini, nereye gitmekte olduğunu" görmek istemezler; "asansör takım olmayı, alt kümelere düşmeyi alışkanlık haline getirirler", ve... Karadeniz'in "pırıl pırıl parladığı bir dönemde", Ege'yi "futbol olarak" karanlığa gömerler!.. Ege için "şimdi" bir ümit ışığı belirdi: Vestel Manisaspor'un, "Mustafa Denizli" atağı!.. Gelecek sezonun sonunda Vestel Manisaspor Süper Lig'e çıkarsa, ondan sonrasında, İzmirliler Galatasaray'ı, Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı, Trabzonspor'u seyretmek için Manisa'ya koşacaklar galiba!.. Manisa'nın "eski" belediye başkanlarından Ertuğrul Dayıoğlu "İzmir, bizim Manisa'nın sayfiyesi" derdi!.. "Futbolda" o günleri yaşayacağımız bir döneme girmek üzereyiz!.. Akçaabat Sebatspor'u kutluyorum, "belki biraz erken" ama, Çaykur Rizespor'u da!.. Göztepeliler'e "geçmiş olsun", Altaylılar'a da "işiniz zor" demekten başka yapacağımız bir şey yok!.. Atmasyon dönemi başladı!.. Transfer ayının yaklaştığı şu günlerde, spor medyamızda başlayan "haber yağmuru" doğrusu ya, "gene" tam bir komediye dönüşüyor ve zaman zaman "bol kahkahalı" ve "keyifli" saatler geçirmemizi sağlıyor!.. At atabildiğin kadar, tut tutabildiğin kadar!.. Yıllardır, Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a "dünya karması kurduranları" mı ararsınız, daha "mütevazı" davranıp "Türk Milli Takımını'nın aday kadrosunu kurduranları" mı? Kimler getirilir, kimler götürülür? Beşiktaş ve Trabzonspor için "biraz daha temkinli davranılır" ama, onlar için yazılan ve söylenen isimleri de toplarsanız, tablo hemen hemen aynıdır!.. Sonunda "yüzde 90'ı gerçekleşmeyen" bu haberler için, hiçbir TV'nin ya da gazetenin "üst düzey yöneticisi", bunları yazan ve sayfalara, ekranlara getirenlere "Ne yaptınız kardeşim, bu ne rezalet? Siz okuyucuyla, izleyiciyle alay mı ediyorsunuz?" diye sormaz! "Bir defa değil, çok defa olan" bir örnek vereyim: Akşamüstü bir kafede oturulurken, "haber atlatmaya ve sansasyona meraklı" bir spor muhabirinin geldiği görülünce, hemen "kaş göz işaretleri yapılır", o geldikten sonra bir süre sohbet normal devam eder, derken oturanlardın biri ortaya bir lâf atar; "Buraya gelirken, falana rastladım, kulağıma fısıldadı, falan kulüp falan futbolcunun işini bitirmiş, bu sabah Milano'da menajeriyle görüşüp ön anlaşma imzalanmış... Şu kadar yıllık için bu kadar milyon dolar veriliyormuş... İş bitmiş, şimdi eşi ikna edilecekmiş... Kadın çocuklarının okulu yüzünden razı olmuyormuş... muş... muş..." Son gelen "sansasyona ve haber atlamaya meraklı" spor muhabiri, bunları sessiz sedasız dinlerken, kıvranmaya başlar ve biraz sonra da "Şu işim var" diye kalkar, ortadan kaybolur!.. Ertesi gün gazetesinde "atlama" bir haber ve çoğu zaman da manşet vardır; "Falan kulüp, falan futbolcuyu alıyor, iş Milano'da bitti, eşi ikna edilecek!.." İşin enteresan tarafı, bu haberin peşine diğer gazeteler ve TV'ler de düşer, "kaş göz işareti ile haberi uyduranlar" bile inanacak hale gelir, o kulübün taraftarları da "günlerce" bu "sansasyonel transfer haberi ile" avunur, gider!.. İşte şimdi tam "bu döneme" girdik!.. Ve... Ben kahkalalar atmaya başladım bile!.. Rekabet!.. Galatasaray - Fenerbahçe maçlarını TV başında "heyecanla, coşkuyla ve keyifle" izledim!.. Basketbolün kalitesi iyi değildi, ama sahada "enfes" bir mücadele, tribünlerde yıllardır özlediğimiz "rekabet" vardı!. Çirkin sayılacak "bir - iki görüntü dışında", istenince, ülkenin "en eski, en büyük ve en zor spor rekabetinin" bir salonun çatısı altında, "yeniden" eski, çok eski, yıllardır özlemini duyduğumuz günlere nasıl döndürebildiğini gördük, yaşadık!.. Hem sahada, hem tribünde "el ele veren" bu rekabetin spora, basketbole neler katabileceğini de gördük, yaşadık!. Galatasaray'ı "Özhan Canaydın - Yalçın Granit projesi" olarak uygulamaya koyduğu basketbol atağı için kutlarken, Fenerbahçe'nin "basketbol şubesini amatörleştireceğine" dair haberler görüyorum, inanamıyorum!. "Başarısız" Aziz Başkan yönetimi, "bu haberler doğrultusunda hareket edecekse" Fenerbahçe'ye de, basketbolümüze de, sporumuza da "çok büyük kötülük yapmış olur!.." İnşallah haberler doğru değildir ve Fenerbahçe de, Galatasaray'ın yolunda adımlar atar!. "Fenerbahçe'siz, Galatasaray'ın, Galatasaray'sız Fenerbahçe'nin tadı olmuyor!.." Sporun da, rekabetin de!.. Hasan Şaş ve İlhan Mansız!.. Koca bir mevsimi "nerede ise boş geçiren" sözüm ona "Türk futbolunun iki büyük yıldızı!.." Acaba, "takımlarına faydaları" bakımından "ikisini toplasanız" mesela bir "gencecik" Tuncay eder mi? "Kendilerini yok etmek için" ellerinden geleni artlarına koymayan bu "sözde iki büyük yıldızı kazanmak için" bilmem ki, insanlar daha ne yapmalı? Yöneticileriyle, teknik adamlarıyla, futbolcu arkadaşlarıyla, taraftarlarıyla, spor yazarları ve yorumcularıyla iki koca camia "bu sözde yıldızların gözlerinin içine bakıyor"; nafile!.. "Oynamayacağım, faydalı olmayacağım, problem çıkaracağım" diyorlar da başka bir şey demiyorlar!. "Kendilerine faydası olmayan" insanlardan, "sür git" başkalarına, kulüplerine, takımlarına fayda beklemek kadar yanlış bir şey olamaz!. Zira, "bunlar" başka insanlara da, futbolculara da "kötü örnek" olurlar!. Başlayan "transfer atmasyon döneminde", sevgili Şekip Hazar yazdığına göre inanmak zorundayım: "Hasan Şaş, Fenerbahçe'ye imza atmış!.." Galatasaray camiası da, yöneticisi de, teknik adamları da, futbolcuları da rahat nefes alabilirler, "Bir çıban ameliyat edilemiyordu, meseleyi Galatasaray adına Fenerbahçe ile Hasan Şaş el ele vererek hallettiler!." "Problemlerle dolu" Fenerbahçe'ye, "büyük ve yeni bir problem daha eklenmiş" pek fark etmeyecek!. Hayırlı olur, inşallah!.. İlhan'a gelince... Beşiktaş'ın işi zor!.. "Bu kafa" düzelmez ve Beşiktaş çok maçı daha "10 kişi oynar!.." "Uzak Doğu bebek yüzü" ile İlhan da "Japon kızların büyülemekle" yetinip gider; o kadar!.. Kim bunlar? Şenol Hoca demiş ki: "Halûk Ulusoy ile aramızda hiçbir şey yok, ama bozmak isteyenler var!.." Hımmm!.. Aylardır yazıp geliyorum; "Ulusoy, Şenol Hoca'dan kurtulmak istiyor, yerine mesela Samet Aybaba'yı getirmeyi planlıyor, ama Milli Takım başırısız olursa faturanın kendisine çıkmasından korkuyor ve Şenol Hoca'nın istifa etmesini bekliyor... İstifa etmesini sağlamak için de gizli açık her şeyi yapıyor" diye... "Bunları yazdığıma göre", demek ki, "Ulusoy ile benim aramı bozmak isteyenler var" sözü ile işaret ettiği grubun içinde "ben de varım!.." El insaf, Şenol Hoca, el insaf!.. Bıraktım Federasyon binasının koridorlarında dolaşanları, Trabzon'dan Edirne'ye kadar her yerde "futbolla ilgilenenlerin" bildiği "bir kavgayı, çekişmeyi" bu sözlerle "yok saydıracağını" sanmak ve "çok haksız olarak", doğruları yazan ve söyleyenleri suçlamak, sana bir Milli Takım Teknik Direktörü'ne yakışıyor mu? Başkan Ulusoy da, Şenol Güneş Hocamız da durmadan aynı sözü söylerler; "Biz Karadenizliyiz, delikanlı adamız!.." İyi de "söylemek" yetmez, "arada bir" ispat etmek de gerekir!.. "Olanları biteni inkâr" ve "suçu başkasına atmak" ne zamandan beri "delikanlılık" oldu? "Aranızı kimse bozmadı", aranızı "bizzat ikiniz bozdunuz!.." "Dünya üçüncülüğü başarısı" başınızı döndürdü ve "başarıdaki payı paylaşamadınız!.." İşte gerçek bu ve bu gerçeği, ne söylerseniz söyleyiniz, ne yaparsanız yapınız değiştiremezsiniz!.. Siz ikiniz, bizlerden ve kamuoyundan önce "vicdanlarınıza hesap veriniz!.." Ve sonra da "ortaya konuşmayı" bırakıp, "aranızı bozmak isteyenlerin kimler olduğunu" isim isim açıklayınız!.. Tabiî, "gerçekten" delikanlı iseniz!.. Adam gibi adam!.. İlhan Mansız'lar, Hasan Şaş'lar ve "benzerleri" Nihat'tan ders alsınlar!.. "Adam gibi adam" ya da "futbolcu gibi futbolcu" ama en doğrusu "yıldız gibi yıldız" nasıl olunur, görsünler!.. İspanya'ya zorla, adeta "yaka paça" gönderildi; "Hem giderim, hem ağlarım" havasında gitti, ama işte "mayayı sindire sindire tutturdu!." Hem de ne tutturuş!!! Kolay değil, İspanya Ligi'nde ve Real Sociedad gibi "orta şekerli" bir ekipte sezon bitmeden "20 gole ulaşmak", ondan da öte asistleriyle, mücadele azmiyle, takıma yaptığı katkı ile "Avrupa'nın en büyük kulüplerinin ve medyasının gözdesi olmak!." Bir de "takımı" İspanya şampiyonu olursa, ki "çok büyük şansı var; bilmem ki Nihat'ı nerelere koymamız gerekecek? Hasan'a da, İlhan'a da, benzerlerine de tavsiye: "Nihat'a bakın ve Nihat gibi olun!." Yoksa, yakında yoksunuz!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.