Karşıyaka ve basketbol!..

A -
A +
Ne  zamandır yazıp geliyorum; "Karşıyaka Spor Kulübü, lokomotifliğe futbolu değil, basketbolu almalıdır; THY Avrupa Ligi'nde her yıl şampiyonluğa oynar ve de şampiyon da olur!.."
İşte gerçek ortada; Karşıyaka basketbolda geçen yıl "neler" yaptı; basketbola "büyük yatırımlar yapan" Anadolu Efesleri, Fenerbahçeleri geçerek nasıl şampiyon oldu ve de Galatasaray'ı ekarte ederek "THY Avrupa Ligi'ne katılmaya nasıl hak kazandı"; bütün bir yıl tribünlerde, ekran başlarında seyrettik!..
"Rotasyonu daracık bir kadro" ve nefes kesen mücadelelerden sonra gelen büyük başarı!..
Sonra "o kadro", kapışıla kapışıla darmadağın oluyor; eldeki, kasadaki "dar imkanlar" ile  "yepyeni bir kadro kuruluyor" ve "tarihindeki  ilk THY Euroleague maçında" galibiyet, hem de kime karşı; Barcelona'ya!..
2 sayı farkla biten ilk devreden sonra "üçüncü periyotta, Barcelona'yı darmadağın edip, farkı 16 sayıya çıkarmak" ve maçı da 71-62 kazanmak; "yeni kurulan" bir takım için kolay iş mi?..
Bir de bakın, hele hele "iş adamı" eski Beşiktaşlı Erdal Acar'ın da "büyük katkı yaptığı" imkanlarla "PTT 1. Lig'de sezonu şampiyonluk iddiasıyla açan" Karşıyaka Futbol takımı, "onca transfere rağmen" ne hâlde?..
7 Maçta 1 galibiyet, 3 beraberlik, 3 mağlubiyet ve lider Samsunspor'un 9 puan gerisinde, 6 puanla, eksi 3 averajla "düşme hattının hemen üstünde!.."
"Yıllardan beri" de bu tablo "üç aşağı beş yukarı böyle!..
3 yıldır Ufuk Sarıca'nın koçluğunda ve "ateşli" taraftarının müthiş desteği ile "çok yıllar önceki" başarı çizgisini yakalamaya başlayan Karşıyaka Basketbol Takımı, "Türk basketbolunun zirvelerinde artık ve gene ben de varım" diyecek noktaya erişti!.. 
Avrupa Basketbol Ligi'nin "en skorer takımlarının başında gelen" Barcelona'yı, "ilk 3 periyotta 38 sayıda tutmak" ne demek; biraz basketboldan anlayanlar "ne demek olduğunu" çok iyi bilirler!..
Maçın istatistikleri de, ribaunt savaşından, üçlük atışlara, asistlerden, top kayıplarına kadar" Karşıyaka'nın, Barcelona karşısındaki üstünlüğünü ortaya koyuyor; demek istediğim şu ki; "basketbol oynayarak ve rakibe üstünlüğünü kabul ettirerek alınmış" bir galibiyet; helâl olsun Sarıca'ya ve talebelerine!..
İşte gene diyor ve yazıyorum ki, ey Karşıyaka taraftarı, ey Karşıyaka yönetimi, ey Karşıyaka'nın dünden bugüne ve yarına "sponsoru ve babası" Selçuk Yaşar, Karşıyaka Kulübü'nde "Basketbolu, lokomotif spor yapın"; yapın ki, "verilen emekler, akıtılan paralar "hak ettiği" yeri ve değeri bulsun!..
Karşıyaka ilçesi, Avrupa basketbolunun "parlayan merkezlerinden biri" olsun!..
Çok şey gerekmiyor; biraz cesaret ve biraz destek o kadar!..
Nereden nereye!..
Karşıyaka'nın Barcelona'yı yendiği maçı, Karşıyaka Başkanı Ali Erten ve Göztepe Başkanı Mehmet Sepil beraber izledi. Yıllardan beri, taraftarları arasında kavga -dövüş  kanlı-bıçaklı olaylarla adeta "düşman kardeşler" görüntüleri veren ve spor kamuoyunu da buna alıştıran Karşıya ve Göztepe'nin başkanlarının "bu yaklaşımı", Galatasaray,  Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi büyüklerin başkan ve yönetimlerine, hatta camialarına örnek olacak bir "fair play olayı" idi!..
Bu adımın hazırlanışı da, "İzmir'in iki yakasının iki büyük kulübünün 'aynı sponsor' ile el ele ve yan yana getirilişi olayı" ile başlamış, inşaat firması Folkart, aynı gün "beraberce imzalanan" sözleşme ile hem Göztepe'nin, hem Karşıyaka'nın "forma göğüs sponsoru" olmuştu!.. 
Bu tablonun arkasındaki imza ise, Galatasaray yönetiminin Galatasaray'dan kopardığı ve Mehmet Sepil'in Göztepe CEO'luğuna getirdiği Kerem Ertan'ındı!..
Göreceğiz; İzmir'de Göztepe ve Karşıyaka taraftarları da "yakında" Başkanları gibi, "yan yana" maç seyredecekler; "Folkart Kupası'nda iki takım karşılaşacak" ve bu kupa "her yıl oynanarak geleneksel hâle getirilecek!.."
İzmir'de iki büyük ve köklü camia, fair play yoluna çıktı, dönüş yok; yola devam!..
Gene prim polemiği!..
"İnanılmaz" gerçekleşince, "Fatih Terim'in aldığı para" polemiği soğudu, şimdi sırada "finallere doğrudan giden" Türk Milli Takımı'nın oyuncularına verilecek prim dillere düştü!..
Neymiş, Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören soyunma odasında, "bugüne kadar 150 biner avro prim alan" futbolculara, "350 bin avro daha prim verileceğini ve böylece her futbolcunun toplam 500 bin avro prim alacağını" açıklamış!.. 
Hollanda'yı geçerek ve "bütün grupların en iyi üçüncüsü" olarak finallere "doğrudan katılma" hakkını alırken, dünya ve Avrupa "futbol kamuoyunda" nasıl bir "başarı patlaması" yaptığımız ortada değil mi?..
Avrupa'da, hatta dünyada, onca gazete, onca TV "günlerden beri", bu "inanılması zor" başarımızdan söz etmiyor mu?..
Ben Türkiye'deki videoyu kaç defa tıklayarak tekrar tekrar seyrettim; Azerbaycan'dan, Brezilya'ya kadar "9 ayrı dilde" spikerin "Selçuk'un attığı golü anlatışını ve sonraki görüntülerin verişini"; bunların yanında "bu prim" nedir ki?..
Dahası, ülkenin "yas içinde olduğu" bir günde, bütün bir millete "umut ve moral ışığı olan" futbolcularımıza, hocalarımıza "verilecek primin tartısı mı" olur ve polemiklere girişilir?.. 
Bitmedi; işte dün sevgili Hasan Sarıçiçek Türkiye'de, "Milli Cazibe" başlığıyla, futbolumuzun bu büyük başarısının Futbol Federasyonu'na, yurt içinde ve yurt dışında kazandırdığı ve kazandıracağı maddi ve manevi değerleri madde madde yazdı; bunların yanında, futbolcularımıza verilen prim nedir ki?..
Devam edelim; dünya aleme "Ben Türküm" diye haykıran bilim adamımız  Aziz Sancar'ın Kimya Nobel Ödülü'nü almasından hemen sonra, sporda da böylesine "olumlu ve gösterişli" bir başarıyı getiren futbolcularımızla iftihar etmiyor muyuz?.. 
Düşünelim, "böyle" bir havayı başka "nasıl" oluşturabilirdik; oluşturmamız mümkün  olsa bile, acaba "o" olaya ve de halkla ilişkilerine, reklamlarına "kaç para harcardık?.."
Bunları düşünmeden, "Futbolculara bu kadar para verilir mi, Almanlar, İngilizler, İspanyollar veriyor mu" tartışmalarına girmek, sanki "futbolda Avrupa ve Dünya Kupası finallerine abone olan, final maçları oynayan bir ülkeymişiz gibi", bu başarıya imza atanları kırmak, mutluluklarını kursaklarında bırakmak neyin nesi oluyor?..
Basketbolda  çok yıllar önce "Dünya ikinciliği için verilen prim" ile bugün futbolculara verilecek "toplam primi" bir kıyaslayalım bakalım, ortaya nasıl bir tablo çıkacak?..
Temennimiz, finallerde de "böyle" bir primin hak edilmesi; neden olmasın?..
Şaka!..
"Oynatılmıyorum" diye kıyameti koparan Van Persie, "Çek maçında oynatıldı"; kendi kalesine gol attı!..
Ozan Tufan da, "milli maçta, oyuna girmek için" saha kenarında hakemin işaretini  bekleyen Umut Bulut'a pas vererek, maçın en kritik anlarında "takımı adına gole gidebilecek müsait bir kontratağı" harcadı!..
Ve de işte, bir Türk sporseverin tiviti; "Van Persie merak etmesin, yedek kalsa da Ozan Tufan ona pas atar.           (@Sebbulba)"
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.