Kaş yaparken göz çıkarıyor!..

A -
A +

Her insan "iyi" konuşamaz!.. Zaten "konuşması" da gerekmez ve beklenmez. Ancak "böyle insanlar", kurumları temsil edecek görevlere gelirlerse, grupların ya da camiaların liderliklerine yükselirlerse, "ya iyi konuşmayı öğrenmek" ya da "konuşacaklarını daha önceden yazılı olarak hazırlamak" ve "bu yazdıklarını okumak" zorundadırlar; yoksa "kaş yaparken göz çıkarırlar!.." Tıpkı, Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın gibi!.. Canaydın 100.Yıl kutlamaları konusunda spor yazarları ile yaptığı "yemekli" sohbette, esip gürlemiş!. "Vay efendim, Seyrantepe için nasıl 'peşkeş çekildi' denirmiş... Bu olayda peşkeş çekilme yokmuş... Herşey hukuki imiş, tapu işi bitmiş, arsanın üst kullanım hakkı tapusu da bir-iki gün içinde alınacakmış..Bu yazılanlar Galatasaray düşmanlığı imiş... miş... miş... miş..." Canaydın da, Galatasaray yönetimi de, Galatasaray camiası da çok iyi bilmelidir ki; "hukuki de olsa Seyrantepe'nin Galatasaray'a verilmesi olayı", açık açık "devlet tarafından diğer kulüplere benzer imkânlar sağlanmadığı sürece", diğer kulüp taraftar ve yönetimleri ve hele hele spor yazarları, yorumcuları ve gazeteciler tarafından "Galatasaray'a peşkeş çekildi" iddiası ve isnadı ile karşı karşıya kalacaktır; kalmalıdır!. Seyrantepe arazisinin Galatasaray'a devrinde "işlemlerin hukuki olması", bu kanaati değiştirmez!. İkisi "ayrı ayrı şeylerdir!" "Tapunun alınması" da "bu gerçeği değiştirmez", zira "o da ayrı bir şeydir!." Taaa ki, Devlet'in mesela Adanaspor'a da, Denizlispor'a da, Karşıyaka'ya da, Vanspor'a da ve "diğer" kulüplere de "aynı imkânları sağlamasına kadar!." İşte o zaman "Seyrantepe Galatasaray'a peşkeş çekildi" iddiası düşer!. Gazeteci neden "bu terimi kullanır?" Zira "bu terim", halkın "olayı kolay anlamasını sağlayacak" en iyi terimdir!. Aslında yapılan "ayrımcılıktır"; ama halkın "bu terimi anlaması", bu kelimenin "neyi anlattığını çözmesi" biraz zordur!. Üstelik geniş halk kitleleri "üç büyüklere yapılan ayrımcılığı kanıksadığı için", bu kelimeyi kullanmak da artık pek "cazip değildir!." Canaydın'ın bir başka büyük hatası da, "Galatasaraylı futbolcuların Federasyon'a gönderilen mukavelelerinde yazan rakamlarla ilgilidir!." "Efendim, o rakamlar Federasyon'dan lisans çıkarmak için öylesine yazılmış da, asıl rakamlar başkaymış da, şu kadar trilyon vergi matrahı gösterilmiş ve bu kadar trilyon ödenmiş de..." Yok arkadaş... Yıllardır Galatasaraylılar'ın, "yönetimlerinin bu rakam cambazlığı yüzünden yüzleri kızarıyor, başları yerden kalkmıyor!.." Ne demek "lisans işi hallolsun" diye "Federasyona komik rakamlar bildirerek" Galatasaray'ı küçük düşürmek? Eğer "söylediğiniz gibi" Maliye'ye "gerçek rakamları bildiriyor ve vergileri ödüyorsanız"; neden Federasyon'a gönderilen sözleşmelere de "o rakamları yazmıyorsunuz?" Neden?.. Neden?.. Neden?.. Aslında "verdiğinizi ve ödediğinizi söylediğiniz vergi rakamları için" de söylenecek çok şey var ama, bize "önce" şunu anlatın bakalım: "Neden oraya başka, buraya başka rakamlar veriyorsunuz?" "Kulübün Mali İşler sorumlusu" kardeşimiz "şunu dört başı mamur açıklasa" da, bizim gibi "kalın kafalı" spor yazarları da, spor kamuoyu da, Galatasaray camiası da bir anlasa!.. Yapılması gereken de bu değil mi? Galatasaray'ın sayın başkanı!.. Şimdilik, "çok büyük ve parlak törenlerle kutlanacağını" göreve gelmeden ve geldikten sonra ilân ettiğiniz "100.Yıl" ile ilgili olarak "yemekli sohbette açıkladığınız" hem de "çok cılız" program hakkında yazmayacak ve beklemeye devam edeceğiz!.. Belki "o günlerde yaptığınız açıklamaları" okur da, "biraz daha gayrete gelirsiniz" ümidi içindeyiz!. TRT Genel Müdürü'ne... Almanya'dan "Süheyl Çalışkanoğlu" isimli okuyucumdan bir e-mail aldım. "Aidiyeti" itibariyle, "ilgili makama", yani TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz'e "hiçbir yorum yapmadan" iletiyorum: "Ben Türkiye Futbol Ligini Almanya'da TRT-Int Kanalı'nda, seyredebiliyorum.Bana hiç zevk vermemeye ve hatta sinir bozucu olmaya başladı. Pazar akşamları STADYUM Programı tam bir "kahvehane" ortamında; bir anda konuşan üç şahıs var ve ses tonları bazen çok yükseliyor, kimsenin diğerinin fikrine saygısı yok, konudan konuya maçtan maça "çekirge" gibi atlanıyor, seyirci olarak azami "konsantre" zorunluluğu var, bu durum insanı yoruyor, bir müddet sonra,"reporterler" hep aynı soruları yöneltiyorlar tabii yöneticilerden ve futbolculardan hep aynı kısa cümlelerle her defasında yine aynı cevapları alıyorlar!.. Faik Çetiner de programa yapılan eleştirilerden çok rahatsız olduğunu ekrana yansıtıyor ve bu "eleştiricilere" gönderme yapıyor. Geçen haftalardan birinde Kanada'dan gönderilen bir e-mail'i "göklere" çıkardı; "Aman ne güzel bir programmış vs..vs.." Faik Çetiner'in sözde "şaka olsun" diye Bülent Yavuz'a söylediği "Hocam al eline sopayı" esprisini defalarca tekrarlaması "kabak tadı verdi." Bülent Yavuz bazen bir pozisyonu izah etmek isterken Faik Çetiner'in "geç onu geç, zaten vaktimiz yok" sözleri abes kaçıyor. Yılmaz Vural'ın yorumlarında suya sabuna dokunmamaya çalışıyor; ne et ne de balık cinsinden. TRT'ye bu program yakışmıyor,uzun lafın kısası. Fakat yurt dışında olduğum için bu programı seyretmeye mecburum, başka çare yok. Bilmiyorum daha ne kadar "sabır gösterebileceğim" sayın Öcal Uluç. Frankfurt'an size selam ve saygılarımı gönderiyorum." Önemli NOT: TRT Teleteksi'nde "Eşref Apak'ın olimpiyatlarda madalya alan ilk Türk sporcusu olarak tarihe geçtiğini" iddia eden ve günlerce de "düzeltilmeden kalan" "atletizm" haberini okuyunca , hem güldüm, hem üzüldüm. TRT, "hangi spor cahillerinin elinde kalmıştı?" Koca TRT'de, 1948 Londra Olimpiyatları'nda "üç adım atlamada" rahmetli Ruhi Sarıalp'in "bronz madalya aldığını" bilen tek kişi yok muydu? Yazıklar olsun!.. Müftüoğlu'nu takdir!.. "Futbol yorumlamaya başlayan" Reha Muhtar kardeşimiz, hakem Kuddusi Müftüoğlu'nun yıllar önce, bir Beşiktaş - Galatasaray maçında "Galatasaraylı Vedat ve Hasan Şaş tarafından itilmesini" ekrana getirerek, "Bunlara kart göstermedi" ama "Trabzonspor maçında aynı hareketi yapan İbrahim Toraman'a kırmızı kart gösterdi, bu nasıl bir çifte standart" demeye getirdi ve "Beşiktaş'a haksızlık yapıldığını" ispata çalıştı!. Olaya "böyle" bakış, tamamen "kulüp yöneticisi" penceresidir ya da "kulüpçü yazar!." Anlaşılıyor ki; Reha Muhtar arkadaşımızda "ikisinin de etkisi" var!. Aslında "tarafsız" ve "gerçek" bir yorumcu ve spor yazarı, "bu iki olayı peş peşe ekrana getirince" yorumu şöyle yapardı: "Müftüoğlu, o günden bu yana hakemliğini çok ilerletmiş, o gün çıkaramadığı kartları bugün hiç çekinmeden çıkarıyor, aferin!.. Böyle de devam etsin!." Yıllardır söyleyip gelmişimdir; "insanlar hem gazeteci, hem spor yazarı, hem futbol yorumcusu, hem de yönetici olmamalı!." Olurlarsa, işte "böyle olurlar!.." Vakanüvis ele verdi!.. Futbol camiasında söylenen ve yazılan bir iddia var: "Milli takım kadrosuna Fenerbahçeli futbolcuları dolduran, diğer kulüplere ancak bir-iki nazar boncuğu veren, bu arada Hakan Şükür gibi bir futbolcuyu kadroya almayan" Ersun Yanal'ın, bunları yapmasının sebebi, "Aziz Yıldırım'la ve Fenerbahçe ilişkileri ve geleceğe dönük plânlarıdır!" Bu iddialara, inanan inanıyordu, inanmayan da "Böyle şey olmaz, olamaz" diyordu!. Ben de "işin başından beri", inananlarla, inanmayanlar arasında geziniyor; "Acaba" diyordum!. Ne var ki, Türk spor medyasında Aziz Yıldırım'ın "vakanüvisliğini yapan" sevgili arkadaşımız Ersun Yanal'ı "savunmaya" ve "onu eleştirenleri" sert şekilde eleştirmeye başladı; "ben de söylenenlere inanmaya başladım!." Öyle ya; Fransızlar "Ateş olmayan yerde duman tütmez" demezler mi? "Vakanüvis'in dumanı" en anlamlı duman değil mi? Levent Bıçakçı'ya mesaj... Sayın Futbol Federasyonu Başkanı... Stop... "Hakan Şükür artık sussun" demişsiniz... Stop... Hakan Şükür zaten susuyor ve gazetecilerin ısrarlı sorularına karşı "Hocamın kararına saygılıyım, artık milli takımda olmadığımı kesin olarak biliyorum" dan başka bir şey söylemiyor... Stop... Ama Ersun Yanal durmadan konuşuyor... Stop... Aslında "tartışmayı uzatan" ve "büyüten" o... Stop... Bilmem ki "maaşlı" teknik adamınıza "sus" demeniz daha doğru ve kolay olmaz mı?.. Stop... Hakan olayını "hiç yoktan" kendisinin de, milli takımın da başına "en büyük sorun" olarak çıkaran o değil mi?.Stop... "Hakan'ın hayaleti altında" ezilme korkusu ile, durmadan "hayalet taşlamaya" devam eden de o değil mi?.. Stop... Şimdi de, durup dururken "Şenol Güneş'i de mindere çeken" ve "Dünya Üçüncülüğü şans mıydı, değil miydi" polemiğini tam da "kritik milli maçlar öncesinde" futbolun gündemine oturtan düşüncesizliği yapan kim?.. Stop... Sayın Başkan... Stop... Sakın ola ki "diğer milli takımları" Yanal'ın emrine verme?.. Stop... "İşler doğru giderken" ve "başarılı sonuçlar alınırken" oraları da karma karışık eder ve Milli Takımın başına ördüğü polemikler ve tartışmalar dünyasına benzer bir kaosun içine sokar!.. Stop... Önce "başında olduğu" Türk Milli Takımı'nı "polemiksiz ve tartışmasız yönetme olgunluğuna erişsin", sonra diğerlerine el atsın... Stop... Saygılar... Stop... Öcal Uluç... Stop...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.