'Katil', kapı mı?..

A -
A +

O kapı yaklaşık 5 ton ağırlığında. Modeli Antiterör kapısı. Bu kapı ile Florya'da kimi kimden koruyorlar?

Hürriyet'te Adem Kabayel dünkü yazısında "Şamar gibi değil, yumruk gibi suratımıza patlatıyor", gerçeği!..    İşte, "insanı titreten" o satırlar:        "1- Biz Galatasaray Foto Muhabirleri, idmanın hangi sahada olduğunu öğrenmek için bu kapıya gelirdik her sabah.. 2 - Kapı zili yoktur, bunun için kapıyı yumruklar ya da bağırmak zorunda kalırız. Kapı genellikle kapalı tutulur. 3 - Eğer açılırsa da ancak 30 - 40 cm genişliğinde açılır. Daha fazlasını yalvarsanız da açmazlar, biz tecrübeliler bunu biliriz. 4 - Güvenlikçiye sesinizi duyursanız da, genellikle yanıt vermezler. Daha da güçlü bir sesle ulaşmak zorunda kalırsınız. 5 - İdman için kapıyı açsalar bile en fazla 10 cm daha açarlar. Çantanızla geçemezsiniz, o kapıdan. Rica etseniz de açmazlar. 6 - Ve tecrübeli bir Galatasaray muhabiri o kapıdan içeri kafasını sokmaz, bilir ki, çok az açılır o kapı. Peki Koyuncu niye soktu? 7 - Erkan Koyuncu geçtiğimiz aylarda vefat eden Süleyman Gültekin'in yerine göreve başlamıştı. 8 - Yani ne kapıdan, ne de güvenlikçilerin tutumundan haberdardı. Büyük ihtimalle yine 30 cm. açık bırakılan kapıdan kafasını çıkararak idman saatini sordu. 9 - Ve ondan sonra da olanlar oldu. 30 - 40 cm açık bırakılan kapı aniden kapanınca, kaçamadı."
Bitmedi; sadece Galatasaray yönetiminin ve de Ali Kırca başta o "katil kapı ile ilgili" bütün "profesyonel" personelin değil, hepimizin suratını yumruklamaya devam ediyor:
"Şimdi gelelim belki de daha önemli bir noktaya. Ali Kırca medya iletişim direktörü olarak Galatasaray'da göreve başladı. Gazetecilerle hem tanışmak, hem de sorularını dinlemek için bir toplantı düzenledi. O toplantıda kapı ve güvenlikçi konusu gündeme geldi. Kapının çok az açıldığı, güvenlikçilerin tutumu tek tek anlatıldı. Eğer aldığı notlar Kırca'nın elinde duruyorsa, bunu net olarak görecektir. Ama hiç bir şey değişmedi..."
Ve "hepimizi nakavt edecek olan" yumruklar, "sorular ile beraber" müdürlerimiz, şeflerimiz anlı şanlı yazar çizerlerimiz dahil, meslek kuruluşlarımızın, cemiyetlerimizin, derneklerimizin, konseylerimizin yönetimleri dahil, hepimizin suratına yazının en sonunda geliyor:
"O kapı yaklaşık 5 ton ağırlığında. Modeli 'Antiterör kapısı.' Bu kapı ile Florya'da kimi kimden koruyorlar? Basına açık idmanlarda neden bu kapı sonuna kadar açık olmuyor? Futbolcular ve yöneticilerin kullanmadığı bu kapıya neden basın mensupları yönlendiriliyor?"
"İş bu hâle", göz göre göre "hor görme ve ihmal" cinayetine varana dek kulüp başkan ve yönetimlerinin bizlere, basın mensuplarına uyguladıkları "aşağılayıcı onca tavra, karara, uygulamaya karşı ne yaptık; bu olay sadece Galatasaray'a ait "münferit" bir olay değildir, büyüğünden, küçüğüne kadar her kulüpte "basına, basın mensuplarına karşı konulan tavrın" sadece ve sadece "ölümle biten bir örneğidir"; hâlâ akıllanmadık ve hâlâ seyrediyoruz.
Olaydan sonra meslek kuruluşlarımızın sitelerine girdim; "Acı kaybımız" başlıklarıyla "baş sağlığı dileyen" cümlelerimiz dışında hiç bir şey yok!..
Gazeteciler cemiyetlerinin, spor yazarları derneğimizin başkanları bir araya gelip, "bu gidişe dur diyecek" bir "eylem" adımını atamayacak kadar "birbirlerine yabancılar!.."
Görülüyor ki, "gazetelere haber bile olmayan, çöpe atılan" bildirilerin hiçbir şey yapacağı yok; gelin bir araya, çağırın spor müdürlerini, ünü yurdu kaplamış yazar çizerleri de aranıza alın, "bir acı ve çirkin durumu ortaya koyan bir ortak bir açıklama yapın", içine "birer tecrübeli spor yazarı / gazeteci üyenizle, hukukçu birer üyenizi sokacağınız bir soruşturma komisyonu kurun"; araştırsınlar, soruştursunlar, bir rapor hazırlasınlar, "gerçekleri, sorumluları ortaya koysunlar ve de sizler, "hem Koyuncu ailesi yönünden, hem meslek kuruluşları yönünden adaleti sağlayacak, suçluları hakim huzuruna çıkaracak" süreci başlatın!..
Ülkenin en büyük gazete ve TV'lerinin spor müdürleri bir araya gelin ve deyin ki; "Bu olayın sorumlusu olan kulübün haberlerini, okuyucularının haber alma hakkına saygı duyarak vereceğiz ama, sayfalarımızın eteklerinde ve manşetlere çekmeyerek, yöneticilerinin görüntülerini ekranlara, resmilerini spor sayfalarına koymayacağız, taa ki, spor basınına karşı uyguladıkları bu çirkin ve kabul edilemez uygulamaları kaldırana kadar!.."
Basına, her başkanın ya da teknik adamın keyfine göre muamele yapmak" dünyanın hiç bir uygar ve anayasasında "basın hürriyeti yer alan" ülkesinde, yoktur ve olamaz..
Bizde neden var; bu sorunun cevabını hepimiz, her sabah aynaya bakıp bulabiliriz; biziz sorumlular; sesimiz çıkmıyor, sedamız yok; "Bana dokunmayan bin yaşasın" diyoruz ve de "kapılara kafamız sıkışarak ölüyoruz!..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.