Kazanmak için dua!..

A -
A +

Bu gece "önemli", hem de "çok önemli" bir milli maçımız var!. "Danimarka'ya yenilirsek", hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; "Dünya Kupası Finalleri'ne gitmek tam bir hayal olacak!." Yooo, itiraz etmeyin ve "Grubumuzda daha işin başındayken, nasıl bunu söylersiniz" demeyin!. "Bunca maç varken, gidemememizin bunca kesin şekilde ifade edilmesinin sebebi" açık: Ersun Yanal "artık bu işin altından kalkamaz!." "Psikolojik" olarak da, "teknik" olarak da, "idari" olarak da kalkamaz!. Zira, "Şenol Hoca ayrıldıktan sonra, Milli Takım'ın başına getirilmesini isteyen" ve "ısrarla yazanlardan biri" olarak şunu söylemeliyim ki: Ne yazık ki, hocamız, "bu işi başaracak olgunlukta olduğunu" ortaya koyamadı ve "acemi işler" yaptı; yapmaya da devam ediyor!. Konuyu "sadece Hakan Şükür olayı" olarak görmüyorum!. Geldiğinden beri "oynanan" milli maçlarda ve "seçtiği kadrolarda yaptıklarına", yoğun eleştiriler karşısında söylediklerine, "yaptıklarına karşı konulan tavırlara karşı" saçtığı öfkeye bakarak söylüyorum!. "Stratejik hatalarına, bol bol taktik hata eklemesine" bakarak söylüyorum!. "Kendisini de, Milli Takım'ı da mesela bu gece için nasıl bir psikolojik baskı altına soktuğunu" görerek söylüyorum!. Bundan sonraki "her maçta" sokacağını görerek söylüyorum!. Hiç yoktan "birbirleriyle uyumlu ve beraberce çok büyük işler yapacak" olan Hakan Şükür ile Fatih Tekke'yi "futboldan hiç anlamayan ya da kulüpçülüğü ön plâna çıkaran ya da takıntılı" bazı yorumcuların dolduruşuna gelerek "birbirine rakip ve alternatif hâle getirmesindeki" acemiliği ve manasızlığını analiz ederek söylüyorum!. Danimarka topraklarına ayak bastıklarında karşılarına çıkan protestoya ve antrenman yapmak istediklerinde karşılaştıkları tavra bakarak söylüyorum!. Ve "bunlara karşı gösterdiği" son derece yanlış, son derece acemice ve son derece hatalı tavra bakarak söylüyorum!. "Kral nerede" pankartının cevabı "öfke içinde" bağıra çağıra "otobüsteki milli futbolcuları" göstererek "İşte krallar burada" demek değildir!. Herkes de biliyor ki, sen de biliyorsun ki; "içerdekiler kral değildirler"; onlar, "milli futbolculardır!." "Kral olmak" başka bir şey!.. "Metin Oktay" olmak, "Hakan Şükür olmak" gibi bir şey!.. Fatih Terim "imparatordu"; ama mesela "sen değilsin"; sen Milli Takım Teknik Direktörü'sün!. Bilmem ki anlayabildin mi? Bu milletin ve "herkesin" sana "Kral nerede" sorusunu sormaya hakkı var; sormaya da devam edecek!. Zira, "Kral nerede" sorusunun sorumlusu ve sahibi sensin!. Olmaya da devam edeceksin!. Buna karşı "diğer Milli Takım oyuncularını ortaya sürmek", sanki "protesto onlaraymış" hissini vermeye çalışmak, "çok ucuz" bir savunma içgüdüsü ve "bir Milli Takım Teknik Direktörü'ne de hiç ama hiç yakışmıyor!." Protestocuların tavrı sana, sen neden "milli futbolcuların arkasına saklanmaya" çalışıyorsun? Türk futboluna kulübünde de, Milli Takım'da da "hiçbir futbolcunun, evet bugüne kadar hiçbir Türk futbolcusunun vermediğini vermiş olan" bir Hakan Şükür'ü öyle "bu teknik ve taktik bir konudur" diyerek, Kâzım Kanat gibi "Hakan konusunda insafı da, izanı da unutmuş" yazar çizerlerin, yorumcuların önüne "parçalayın" diye atamazsın; attırmazlar!.. Kâzım Kanat'ın, Sabah Gazetesi'nde pazartesi günü çıkan "Hakan Şükür oynasaydı ne yapardı, ne yapamazdı" şeklindeki açıklamasını okudun mu? Okudunsa "vicdanın sızlamadı" mı? Onun , izan ve insaftan da öte, "vicdanını da bunları söylerken portmantoda unuttuğunu gösteren" bu sözlerinde hiç mi payın yok hocam? Hakan Şükür'ü "kimlerin önüne ve nasıl attığını" nasıl düşünemezsin? Düşünemezsen, işte "her yerde ama her yerde" böyle tavırlarla, pankartlarla karşılaşacaksın, hocam; unutma!.. "Bilesin" diye "çok üzülerek ve hiç inanmadığımı" da ilâve ederek söylüyorum, elin oğlunun dilinin kemiği yok; "adını", Fenerbahçeli taraftarların sitelerinde kıyamet koparan Sedat Peker'e kadar uzatmaya başladılar, haberin olsun hocam! "Hakan tâlimatını Sedat Peker mi verdi" sorularını kulaklara fısıldıyorlar, e-maillerle bilgisayarlarda dolaştırıyorlar; sana da, Milli Takım'a da, Hakan Şükür'e de yazık değil mi? Sevgili Ümit Aktan'ın dün Türkiye Gazetesi'nde yazdığı "müthiş" yazıyı bilmem okudun mu? Bu yazıyı, böyle bir günde "Ümit Aktan yazmak ister miydi" hocam; ama "sen yazmaya mecbur ettirdin, hocam", sen!.. Bak, "böyle önemli bir milli maç gününde" ben de "böyle bir yazı yazmak istemezdim", aksine "sana da, Milli Takım'a da moral veren, iyi şanslar dileyen" bir yazı yazacaktım!. Gene de, "iyi şanslar ve puanlı bir maç için" duacıyım ama, "bu yazıyı da yazıyorum"; neden? Zira, beni de "böyle bir yazı yazmaya" sen mecbur ettin, hocam; işte nedeni: Danimarka'daki olaylar sonrasında spor yazarlarına dönüp "Bunlar sizin yüzünüzden" diye bağırmışsın!. Bu işte hiçbir suçu olmayan, "senin ve öğrencilerinin başarısını yazmak ve yorumlamak için" taa oralara kadar gelen spor yazarlarına "yaptığına bak!." Buna "suçlu olup da, güçlü olmaya çalışmak" denir, hocam!. "Hakan Şükür'ün hayaletini son derece kritik maçlar sırasında getirip Milli Takım'ın başına da, kendi başına da asan" bizler değiliz hocam; sensin!. Dünyanın neresinde olursa olsun; "Hakan gibi bir futbolcu", genç ve acemi bir teknik adam tarafından "izanı, insafı ve vicdanı unutan kulüpçü ve takıntılı kişilerin önüne böylesine atılırsa", gazeteler hatta "birinci sayfasından, son sayfasına", TV'ler "açılış haberlerinden, kapanış haberlerine kadar" bu olayı verir, yorumlar yapar, yankılarını araştırır ve "hesabını sorar" hocam, hesabını!. Sen, "veremeyeceğin, veremediğin bir hesabı ortaya koy", sonra da "Bu tablonun sorumlusu sizsiniz" diyerek bu hesabı medyaya ciro etmeye kalkış; olacak şey mi? Hocam; öncelikle, Şenol Hoca'ya, yıllar yılı, hatta "Dünya üçüncüsü takımın hocası olduktan sonra" bile "kariyersiz ve karizmasız" diye söylemediklerini bırakmayanların, "neden senin yanında göründüklerini" anlamaya çalış; onlar senin "gerçek dostların değil!." Bunu "ayağın sürçtüğü zaman" anlayacaksın ama çok geç olacak!. Sana ve ay-yıldızlı gençlerimize, bu geceki "anahtar" maçta başarılar diliyorum ve "kazanmanız için" dua ediyorum hocam!. Yüzümüzü ak edin!. İnanıyorum ki; "bu gece" o stattan yüz akı ile çıkarsak, ki "inşallah" çıkacağız, Ersun Hoca, "yanlışlarını" daha iyi görecek, "doğruları" en kısa zamanda bulacak ve "Milli Takım'ın üzerindeki" Demokles'in kılıcını da kaldıracak!. "İnanmak", başarının yarısıdır; sonrası sahada!.. "Biz" inanıyoruz, hocamız inanıyor ve artık "görev" futbolcularda!.. Hadi çocuklar; hepimiz için!.. *** ÖNEMLİ NOT: Şenol Güneş'in aldığı maaşa kafayı takanlar, "Halûk Ulusoy'un milli deplasmanlara kafileyle gitmesine" karşı yaygara yapanlar, bilmem ki, Ersun Yanal'ın maaşı ve Levent Bıçakçı'nın Danimarka kafilesi konusunda neden sus pus oldular? Federasyonu darmadağın eden zihniyetin işi "Milli Takım'ın korunmasına kadar götürmesine" ve bu yüzden milli kafilenin Danimarka'daki "tehlikeli havaalanı ve tribün rezaletinin gafleti içine düşmesini" neden görmezlikten geldiler? Yoksa, bir yerlerden "Levent Bıçakçı ve federasyonunun korunması" talimatı da mı var?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.