Kendi düşen ağlamaz!..

A -
A +

İşler iyi gittiği sürece, "en ağır eleştirilere bile" gülünüp geçilebilir; ne zaman ki, "işlerin iyi gitmediği" hissedilir; işte orada "hedefin sapması için" sahneye "başka şeyler" konulur; dün de böyleydi, bugün de böyle!.. Bakınız; "Hollanda ve Estonya karşısında oynanan hatalarla dolu futbolu tartışıyor" muyuz; hayır!.. Ya "neyi" tartışıyoruz; Selçuk'un, Hamit'in sevinmemesini, Emre'nin azarlamasını, hatta bazı satır aralarındaki "Abdullah Avcı da ilk iki golde sevindi ama, Selçuk'un golünde sevinmedi" imalarını!.. "Eski günleri" hatırlayalım; Fatih Terim'in hedefe "Firavunlar" dediği "kendisini eleştirenleri" koymasına, Mustafa Denizli'nin "İçimizdeki İrlandalılar" diyerek, "aynı denemeyi" yapmasına, Ersun Yanal'ın, "saha içindeki futbol yerine", hatta "inanç dünyaları farklılığına kadar uzanan" fiskoslu "Hakan Şükür" hedefini gündeme oturtmasına kadar, bir çok örnek sayabilirim, bu konuda!.. Ne var ki, "bu kolaycılık denemeleri", döner dolaşır, "bir bumerang gibi", er veya geç gene "sahibini" bulur ve vurur!.. İşte, Milli Takımımızın "bizzat" teknik direktörü Abdullah Avcı'nın "kendisi için" örmeye çalıştığı "koruma kozası" senaryosu da "böyle" başladı ve çok açıktır ki, "sonu" da, yukarıda verdiğim örnekler gibi olacaktır; zira dünya tarihinde bir teknik direktör için "hep başarı" örneklemesi yoktur!.. "DEĞİŞİME SAYGI" AMA... Hocamız, "Değişime herkesin saygı göstermesi gerekir" derken ve "bu saygıyı beklerken", haklıdır, ama haksız olduğu "bir şey" vardır; kendisinin de eleştirilere "saygı duyması" ve "göstermesi" gerekmez mi?.. "Hocamız bunu yapmamıştır"; neden yapmamıştır; "işlerin iyi gitmediğini" hissetmiş, 7 "özel" maçlık denemelerden sonra bile "sabır bekleyen ve isteyen" bir insan olarak, kendisi "sabır göstermemiş" ve "eleştiri yapanları", hem de "hepsini aynı sepete doldurarak" hedef tahtasına koymak istemiştir!.. Düşünmüştür ki; "hedefe koyduğu düşmana (!) karşı", arkasında ve etrafında "kendisini ve takımını koruyacak" bir "koza örülecektir" ve bu düşüncesinde "bugün için" haklı da çıkmıştır; "federasyonu, futbolcuları, hatta medyanın ve kamuoyunun önemli bir bölümünü" koruma kozasının örülmesi için bir "sinerji üretim merkezi" hâline getirivermiştir!.. "Sevinmeyenlerin saha içinde, medya sayfalarında ve sanal alemde azarlanması", neyin, neden ve nasıl gerçekleştiğinin "çok açık" gösterisidir!.. Ama, Abdullah Hoca'nın "hesaplamadığı" bir şey vardır; tıpkı, bir zamanlar Fatih Terim'lerin, Mustafa Denizli'lerin, Ersun Yanal'ların hesaplamadıkları "bir şey" gibi; Milli Takım'ın "sevinenler - sevinmeyenler" diye "ikiye bölünmesi" ile açılan "tehlikeli" kapıdan, bundan böyle "takıma giremeyenlerin, konulmayanların da geçerek", bugünün "sevinmeyenler grubuna katılmaları" ihtimalinin büyük olması!.. Dahası, "medyadaki ve kamuoyundaki bölünmenin" giderek daha sertleşerek, hele "işler iyi gitmezse", yapacakları eleştirilerin giderek ağırlaşıp, "dayanılmaz" hâle gelmesi!.. HOCA KENDİNİ ZORA SOKTU O zaman ne olacaktır; işte günümüzden bir örnek daha; "Aykut Kocaman - Alex kavgasında gelinen nokta", dahası, "Alex'i hedefe koyarak, gündemdeki hedeften kendisini, takımını ve oynattığı futbolu kaldırabileceğini sanan" Aykut Kocaman ve "Alex'in arkasındaki pozisyonunu de ğiştiren" Aziz Yıldırım'ın düştükleri durum!.. Alex'in, "bildikleri" ve "konuşabilecekleri" ile, "kolay yenilecek" bir lokma olmadığı ortaya çıkmıştır ve "son aylarda bütün yaptıklarına rağmen", kulüpte "astığı astık, kestiği kestik" olan Aziz Yıldırım bile ona "Git" diyememektedir!.. Abdullah Hoca da, "tam" da Aykut Hoca gibi, "kendi kendini" zor duruma düşürmüştür; Allah yardımcısı olsun!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.