Aziz Yıldırım için "Şike mahkumiyetinde tapelerin oynadığı rol konusunda", vekil mahkemeden, Anayasa Mahkemesi'ne kadar uzanan çizgide "ne karar alınacak", elbette bunu "şu anda" bilmemize imkân yok!..
Ama, "o tapelerde", kulüp başkanları, yöneticileri, teknik adamlar, sporcular, hatta siyasetçiler için "öyle ifadeler ve nitelendirmeler" var ki, Fenerbahçe'nin Şampiyonluk Gecesi'nde "bir grup Fenerbahçe taraftarı için" söylediği ve TV'lerde günlerce tekrarlanan, spor sayfalarında manşetlerde yer alan, hakkında onca yazı yazılan "Edepsizler... Ahlaksızlar... Paralı köpekler..." öfkesi, "çok masum kalır!.."
Aslında "bu ağız" (Buraya bir not düşmem gerek; "bu ağız" sadece "Aziz Yıldırım ile ilgili" tapelerde yoktur, telefonları dinlenen bazı başkan ve yöneticinin tapelerinde de vardır), o zatın "şikeye teşebbüs edip, etmemesi kadar önemlidir" ama "nedense(!)" kimse üzerinde durmamıştır, durmuyor, duramıyor!..
Dahası, son olaydaki "Sizi bu stada sokmayacağım, buradaki herkesin önünde söz veriyorum" tehdidi, kaçıncı tehdittir; federasyonlardan, hakemlere, rakip yöneticilerden, gazetecilere kadar?..
Ne yapmış "o" taraftarlar; "stadı kapattıracak, maçları seyircisiz oynattıracak" şekilde küfür mü etmişler; hayır, "Alex" diye tezahürat yapmışlar; zatıâliniz orada burada "ağız dolusu küfür edeceksiniz", bu suç olmayacak, hatta alkışlanacak, ama "Alex" diye tezahürat yapmak, tarafınızdan "suç olarak ilan edilecek" ve "haklarında, mahkeme kararı olmadan stat yasağı konacak"; vay canına; "Adalet bekleyen" Aziz Yıldırım'ın adaletine bakın siz!..
Ne var ki, sporumuzda, "bu acı tablo konusunda" Aziz Yıldırım "yalnız" değil; "Ona benzeyen" başkanlar "giderek" çoğalıyor!..
Son örnek, "kulüp yönetimi / alt yapı / sporcu eğitimi / tesisler" konusunda "Üç Büyükler dahil" ülkemizde "hiçbir kulübün gerçekleştiremediği" devrimi gerçekleştiren ve bu sebeple "büyük takdir toplayan", dahası "futbol takımını da tıkır tıkır işleyen" bir sistemin içinde "bu sezon PTT 1.Ligi'ne çıkaran", dahası "gelecek sezonda da Süper Lig ümidi veren" bir Başkan; Altınordu'nun Başkanı!..
"Bu alt ve üst yapı devrimi" konusunda sohbet etmek için İzmir'deki spor yazarlarını davet etti, gittik!..
Sevgili Attila Gökçe'nin, "daha önce yapılan bir sohbet vesilesiyle anlattığı" dünkü yazısındaki ifadeler ile "Açık sözlü, çelebi, sportmen, güler yüzlü, kararlı, şakacı ve tuttuğunu koparan bir adam" gördük, karşımızda. Sohbet "samimi, esprili, fıkralı, hatıralı, kahkahalı" bir havada geçiyordu.
Aaaa, o da ne; sayın Başkan ortada fol yok, yumurta yokken, "birdenbire" değişiverdi; kendisinin esprilerle açtığı "Bucaspor sohbeti" sürerken, "Bu konuyu kapatın, susun" anlamına gelen ifadelerle "davet ettiği misafirlere talimat vermeye başladı"; ben de dahil çoğumuz "şaka yapıyor" zannettik, İzmir spor basınının duayenlerinden ve müdürlerinden bir arkadaşımız da "öyle" zannetmiş olacak ki, gülerek başladığı söze devam etti. Ve... Başkan öfke ile "Size susun, bu konuyu kapatın dedim" diyerek ayağa kalktı, "gözlüğünü çıkarıp masaya fırlattı"; çekti gitti!..
Onca gazeteci, şaşkın şaşkın masada kala kaldık!..
15-20 saniye sonra "Ben gidiyorum" diyerek atağa kalktım, "basın danışmanı olan" arkadaşımıza "Bir daha beni bu zatın toplantılarına çağırmayın" diyerek ayrıldım. Sonradan birkaç dakika içinde arkadaşlarımızın çoğunun da ayrıldığını öğrendim ve "içim cızzz etti!.."
Ben mesleğe başladığımda, "en büyük kulüplerin başkanları" bile, "bizim duayenlerimizin, ağabeylerimizin, müdürlerimizin bulunduğu" mahallerde, "mesleğimize ve mensuplarına saygıyı, nezaket ve görgü kurallarını unutamazlardı"; içlerinden "unutanlar çıkarsa" vaydı, hâllerine!..
Nerelerden, nerelere geldik; elbette "asıl sorumlu" bizleriz; onlara "bu kapıyı açan" bizleriz, tepki koymayan, koyamayan bizleriz; "Emredersin Başkan" diyen bizleriz!..
O masada Türkiye Spor Yazarları Derneğimizin İzmir Şube Başkanı arkadaşımız ve yöneticilerimiz de vardı!..
Bilmiyorum, "bu çirkin ve kabul edilemez tablonun altına imzasını atan, "davet sahibi olmanın emrettiği nezaket ve görgü kurallarını dahi hatırlayamayacak kadar kendinden geçen" Başkan için "ne yaptılar?.."
Elbette "Herkes haddini bilecektir, bilmek zorundadır"; ama "had bilmeyen" başkanlar ve yöneticiler ne olacaktır; söyler misiniz bana?..
Sorunun cevabı!..
Yıllardır TV ekranları dahil her mekanda isyanını dile getirir; "Milli Takım hocalığında, Üç Büyükler teknik direktörlüğünde beni neden 'yok' sayıyorlar?.."
İşte sorunun cevabını "kendisi" verdi; sevgili Yılmaz Vural hocamız, "Süper Lig'e çıkacak takımı belirleyecek" Samsunspor - Mersin İdmanyurdu maçından birkaç gün önce, "Paramı vermediler" diyerek takımı yüz üstü bırakıp, Mersin'i terk etti!..
Olacak şey mi; "Beşiktaş'ta kiralık oynayan" Dany'den ne farkın kaldı; "kimler", dahası "nasıl" sana güvenecek Hocam?..
Bir başlığın anlattığı!..
Kutluyorum, sevgili Gökhan German'ı!..
Fanatik'teki "Galatasaray - Beşiktaş basketbol maçının kritiğine attığı başlık" için; "Üçlükle yaşayan, üçlükle ölür!.."
İşte, Galatasaray basketbol takımının, "sadece Beşiktaş maçını değil", bütün bir sezon oynadığı basketbolu, pardon sallabolu özetleyen 4 sihirli kelime!..
"İlk devrede yüzde 70'lere uzanan bir üçlük isabeti" ile aradaki farkı 15'lere kadar çıkar, ama sonunda "basketbola karşı sallabolun yetmediğini ortaya koyan" bir duruma düş ve en acısı "son iki dakikada Lofton'un 5'te 4 üçlük isabetini önleyemeyerek" kendi salonunda ve seyircin önünde yenil!..
Hey gidi Ergin Ataman hocam hey; "Sallabol kumardır, basketbol spor"; spor bilimdir, sallabol şans!.."
Bilmem ki, atalarımız "İşini şansa bırakma" sözünü neden söylemiş olabilir, Ataman koçum?..
Nerede "o" üye?..
Bilmiyorum, Futbol Federasyonu Disiplin ve Tahkim Kurulları'ndan bir üye de çıkıp Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören'e "şu" soruyu sordu mu:
"Sayın Başkan, Aziz Yıldırım bizim verdiğimiz ve onayladığımız cezayı hiçe sayarak, cezalı olduğu günlerde stada gidip maç seyretti. Siz de, Aziz Yıldırım'ın davetine icabet edip, Fenerbahçe'nin 'özel' şampiyonluk kutlama gecesine gittiniz ve kupa verdiniz. Üstelik o kürsüden bir grup taraftara çirkin sözlerle bağırdığını duyduğunuz hâlde, bu nasıl iş? Kuzum sizi sadece Melo'nun yaptıkları mı ilgilendiriyor?.."
Bakınız, bu "acı" tabloda "bıraktım istifa etmeyi, böyle bir soruyu sormayı düşünen ve soran" bir üye arıyorum; keşke elimde "Filozof Diojen'in Feneri" olsaydı!..