Sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un "meslekte 50'nci yılı" gecesine katılmak için İstanbul'daydım!.. Modern Folk Üçlüsü'nün, Cüneyt Koryürek ağabey ile el ele organize ettikleri gece (Düşünen ve emeği geçen herkese teşekkürler), tek kelime ile "masal gibiydi"; dile kolay "6 saatten fazla süren" geceyi "bırakıp giden" olmadı!.. Sanatçılar "Hıncal için" mikrofonda ve sahnede, anılar "Hıncal üzerine" idi!.. Hele hele Mustafa Denizli - Fatih Terim ikilisinin sahne aldığı bir yarım saat vardı ki; son yıllarda bu kadar gülmedim ve bu kadar "muhteşem" bir ikili görmedim; ne espriler, ne iğnelemeler ve ne takılmalardı; müthiş!.. "Onlar sahneye çıkmadan", geceyi "İş bitti artık" diyerek bırakıp giden kameramanlar "yılın magazin olayını" kaçırdılar; yazık!.. Hayrettir, "birkaç yıl önce olsa" böyle bir "Hıncal gecesinde" koca köşkün salonları sık sık "cim bom" diye çınlardı, ama... İşte "bu" gecede "Galatasaray adı" iki defa geçti; biri Hıncal'ın "artık yaşamayan" köpeği "Cimbom" hatırlanınca ve de kokteyl sırasında "Eyvah, Galatasaray basketbolda Beşiktaş'ı elemiş, yandık" diyen Galatasaraylılar'ın yüzlerindeki "korku" ifadeleri, gecenin yapıldığı muhteşem konağın aynalarına yansırken!.. Neden "eyvah"; zira, bir sonraki turda "rakip", Fenerbahçe idi de ondan!.. Gene gelecek hezimetler, 20 sayının üzerindeki farklar!.. Yıllardır ilk defa "Keşke elenseydik" diyen Galatasaraylılar gördüm!.. "Fenerbahçe'nin karşısına çıkmanın" Galatasaraylılar için "nasıl bir işkence hâline geldiğini" gördüm!.. Bilmem ki, Galatasaray'ı bu hâle düşürenlerde biraz "utanma duygusu" var mı?.. Rahmetli Mehmet Akif'in "çok anlamlı" mısrasını "biraz" değiştirelim: "Bir koltuk uğruna Yarab, ne güneşler batıyor!.." **** Özhan Canaydın ve arkadaşlarının canı sağ olsun!.. >> Yarsuvat'a bağır, Gerets'e sus!.. Adam, aylar önce "yönetim kurulu üyelerine hakaret etti"; başkan ve yönetim susup oturdu!.. Adam şimdi de, kulübü ve yönetimi alenen ve resmen tehdit ediyor; ona sesini çıkarmayan, çıkaramayan Kulüp Başkanı, Divan Kurulu toplantısında "yıllarca kulübün Divan Kurulu Başkanlığını yapan, Galatasaray Üniversitesi rektörü unvanına sahip ve kendisinin ağabeyi durumunda olan" bir kişiye, "haklı ve hatta geç kalmış eleştiriler yaptı" diye, "kürsüden" bar bar bağırarak "Yeter artık" diyor!.. Hey gidi Galatasaray hey; kimin elinde kaldın?!.. Kimdir bu "futbolculuğunda adı şikeye karışmış ve ceza almış olan" Belçikalı?.. Ne cesaretle, "yöneticilere hakaret, Galatasaray'ı tehdit eder?.." Bu cesareti kimden alır?.. Gerets'in "Yollar ayrılırsa, bir yıl tatil yaparım" sözündeki manayı "anlamak ve gereğini yapmamak için" insanın her halde Özhan Canaydın olması gerekiyor!.. Ey Galatasaray Başkanı, "gerçekten başkan isen" Duygun Yarsuvat'a "Yeter" diye bağıracağına, geç aynanın karşısına, göreceğin yüze doğru "Yeter artık" diye bağır, bitmedi; git kulübe, çağır "o" Belçikalıyı "Yeter artık" diye bağır !.. Duygun Yarsuvat'ı kutlarım; "o efendi, ağırbaşlı ve Galatasaraylılık ilkelerine çok bağlı ve saygılı görünen" kişinin yüzündeki maskeyi çekip aldığı için!.. İşte yıllardır "mimiksiz" bir maskenin arkasında saklanan Özhan Canaydın'ın "asıl yüzü" bu!.. Gerets'e de bakınca, insan hemen noktayı koyuyor: Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş!.. Galatasaray'ı "bu hâle düşüren" işte "bu" ikili!.. Biri kulübün, öteki takımın başında kaldıkça, geçen her dakika Galatasaray'ın maddi, manevi bütün değerleri biraz daha yıpranıyor!.. Hâlâ "seyreden" Galatasaray kongre üyeleri utanmalı!.. >> Suça teşvik!.. Bir hâkim ile, aynı şehirde görev yapan emniyet müdürünün ve kaymakamın arası bozukmuş, şehir kulübünde durmadan tartışırlarmış. Bir gün, hakim "bir suçluyu gıyabında mahkûm etmiş" ve suçlu hakkında "tutuklama emri" çıkarılmış. Ne var ki, kaymakamın da, emniyet müdürünün de kılı kıpırdamamış ve şehir kulübüne gelip giden "arkadaşları olan" suçluyu yakalatmamışlar!.. Suçlu, hatta kaymakamla, emniyet müdürü ile aynı masada briç oynamaya devam etmiş!.. Şimdi "Böyle şey olur mu, atıyorsun" diyeceksiniz!.. Yooo, "atmıyorum!.." Koyun "hakimin yerine" Futbol Federasyonu'nun Disiplin ve Tahkim kurullarını!.. "Suçlu'nun yerine" ceza alan kulüp yöneticilerini!.. "Şehir kulübü ve oradaki briç masasının yerine" statlardaki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün sahibi olduğu "şeref ve protokol" tribünlerini!.. "Emniyet Müdürü'nün yerine" İl Spor Müdürünü!.. Ve de "Kaymakamın yerine" Gençlik ve Spor Genel Müdürü'nü!.. Bakın bakalım atıyor mu imişim?.. Evet, "Sporda şiddeti önlemek için özel kanun çıkaran" Türkiye'de "işte aynen böyle oluyor" ve bizler hâlâ "sporda şiddetin önleneceğini" sanacak ve bekleyecek kadar safız!... Saaaafız!... Aslında "aptalız" demem gerek ama, "bu sıfat" benim kalemime yakışmaz!.. Ne dersiniz benim anlı ve de şanlı Gençlik ve Spor Genel Müdürlerim, İl Spor Müdürlerim?... Onlardan da öte, "İçişleri bakanlarım, spordan sorumlu bakanlarım" ne dersiniz?.. Böyle bir "rezalet" nasıl yıllardır sürer gider?.. Bu ülkede "devletin bütünlüğü, devamlılığı, hukukun üstünlüğü, suçların takibi ve suçluların hak ettikleri cezaları çekmeleri" gibi, "devleti devlet yapan" uygulamalara ne oldu?.. Söyleyin bizlere; ne oldu?. >> Alkışlar!.. Kutluyorum!.. 18 ülkeden 341 sporcunun katılımı ile yapılan Dünya Okullar arası Bireysel Dünya Satranç Şampiyonası'nda Türk Milli Takımı, 2 altın, 1 gümüş ve 3 bronz madalya alarak, takım hâlinde 3'üncü oldu!.. Yunanistan'ın Halkidiki şehrinde yapılan şampiyonanın altın madalyalıları "9 yaş altı grubunda" Cemil Ali Marandi ve "11 yaş altı grubunda" da Attila Köksal Yüksel oldu. "15 yaş altı" grubunda Mustafa Yılmaz gümüş, "7 yaş altı grubunda" İzzet Bayyurt, "9 yaş altı grubunda" Vahap Şanal ve "9 yaş altı bayanlar grubunda" da Nezihe Ezgi Mengi bronz madalya aldılar!.. Geçen yıl sadece Cankut Emiroğlu'nun "11 Yaş Altı Genel Grubu'nda" dünya şampiyonu olduğunu hatırlarsak, bir yıl içindeki gelişmeyi görmek bir Türk insanı olarak beni çok mutlu etti. "Beyin sporundaki" bu güzel gelişmeden dolayı, Satranç Federasyonu'na ve "yıllardır" satranca sponsorluk yapan İş Bankası yöneticilerine de teşekkür etmek bir spor yazarı ve satrançsever olarak görevim!.. Nice ve daha büyük başarılara; o günler çok yakın!.. >> Kompleks mi, kin mi?.. Haftalar önceydi, Galatasaray'ın bir maçını Hıncal'ın evinde seyretmiştik. Hakan Şükür "15 dakika oynamış" ve bu süre içinde "Galatasaray maç boyu girdiği gol pozisyonu kadar gol pozisyonu üretmiş", Hakan kaleye iki gollük şut atmış, arkadaşlarına "alın da atın" diye iki "gollük pas" vermişti!.. Hıncal'a dedim ki: "Sizin gazetede yarın, işte şu oyuncuya 7 verilecek, Hakan'a da 4!.." Dediğim "aynen" çıktı!.. Zira "haftalardır", hatta "aylardır" bu "hak yeme" devam edip gidiyordu!.. Sonunda "işi çığırından çıkardılar" ve "5 - 6 verdikleri" oyunculardan "daha iyi oynadığı" maç istatistiklerine yansıyan Hakan'a, bir spor yazarı arkadaşımız, "hatta 14 top kaybını tek başlarına yapıp, birkaç müsait gol pozisyonunu kaçıran" futbolculara "5'i, 6'yı gözü kapalı basarken", ister inanın, ister inanmayın "1", evet yazı ile de "bir" vermek gibi bir "utanç verici" olaya imza attılar!.. Hadi, "not tablosunu hazırlayan" arkadaş her kimse, bilmiyoruz, imzası yok, "o" attı; peki, bu "büyük" gazetede "böylesine kin ve kompleks karışımı ruh hâlini yansıtan" bu hatayı düzeltecek, "Bu nasıl iş, olmaz" diyecek bir şef, bir müdür yok muydu?.. Hakan Şükür gibi Türk Futbolunda, Türk sporunda "anıt adam" hâline gelmiş bir yıldıza, "kimin verdiği belli olmayan" ama "kin ve kompleks kustuğu" açık olan "bir" notu, neyi gösteriyor?.. O gazetede "gazetecilik ilkeleri" dersinden "sıfır" alacak kişilerin olduğunu!.. Çok yazık!.. CAHITE boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder