Keyif ve Fair Play!..

A -
A +

Kayseri'de, Malatya'da, İstanbul'da, orada, burada, sahalarda, salonlarda, tribünlerde, kulüp binalarında, spor ekran ve sayfalarında "olanlara bakıyorum" da, içim sızlıyor!.. Kafka'nın "Metamorfoz"unu (Değişim) hatırlıyorum; "Gregor Samsa, bir gece içinde hamam böceğine dönüşmüştü!" "Bizler" de, yıllar önce, tribünlerde rekabetin heyecanını, sevgi ve saygı kozasının içinde koruyan ve yaşatan centilmen ve sportmenlerdik... Bugünlerde, "fanatizmin kanlı gözlüklerini takmış" olarak, birbirimizi yiyen, tekmeleyen, taşlayan, döven, yaralayan, öldüren canavarlara nasıl dönüştük? "Gene" hatırlıyorum: Ankara'da, gazete üst düzey yöneticiliği yaptığım, spor yazarlığını fiilen bıraktığım yıllar... Arada bir, eşimi ve çocuklarımı alarak 19 Mayıs Stadı'na gider, kapalı tribüne otururduk... Galatasaray'ı... Fenerbahçe'yi... Beşiktaş'ı... İstanbulspor'u... Vefa'yı... Beykoz'u... Adana Demirspor'u... Güneş'ler, Muhafızgücü'ler, Hacettepe'ler, Ankaragücü'ler, Gençlerbirliği'ler, Ankara Demirspor'lar önünde seyrederdik... Tribünlerde "bizim gibi" aileler, çoluk çocuk; "önce" göz aşinalığı ile tanışır, "sonra" arkadaş olurduk!.. "Onlar" ile "çok başka" yerlerde de karşılaşırdık: Oidipus'da Cüneyt Gökçer'e, My Fair Lady'de Ayten Gökçer'e doyamazken, Kuğu Gölü Balesi'nde Meriç Sümen'le büyülenirken ya da Carmen'in "Toreador"unda Mete Uğur'u coşarak dinlerken, selamlaşırdık!.. Tenis Kulübü'nde Nazmi Bari'leri, Behbut Cevanşir'leri "beraberce" seyreder, atletizm pistlerinde, Ruhi Sarıalp'leri, Ekrem Koçak'ları, Cahit Önel'leri, Osman Coşgül'leri, Muharrem Dalkılıç'ları alkışlardık... Spor salonlarında Yalçın Granit'leri, Altan Dinçer'leri, Turan Tezol'ları, Şengün Kaptanoğlu'ları, Tunç Erim'leri, "Baba" Yalım'ları, Değer Eraybar'ları alkışlarken de "beraber" olurduk!.. Ve... Keyif alırdık!.. Evet... "Keyif" alırdık... Sporda, "yenmenin, yenilmenin, geçmenin, geçilmenin rekabetinin önüne", hiç şüpheniz olmasın ki "keyif almayı koyan" insanlar da olurdu, tribünlerde; hem de binlerce ve binlerce... "Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin kazanmasını görmek isteyen" binlerin arasına, yanına otururdu; Lefter'lerin, Can'ların, Metin'lerin, Suat'ların, Kadri'lerin, Recep'lerin, Ali İhsan'ların, Hadi'lerin, Gürsel'lerin, Selâmi'lerin futbollarını seyretmek için tribünlere koşan binler ve binler!.. "İlle de kazanmak isteyenleri", işte bu "keyif almak isteyenler" frenlerlerdi, uyarırlardı, ayıplarlardı, sustururlardı, onlara örnek olurlardı!.. Spor kulüplerimizin ve spor teşkilatlarımızın "yönetici koltuklarında" da çoğunlukla, "bu havayı koklayan ve yaşayan" insanlar otururdu!.. Spor medyamızın anlı şanlı yazar çizerleri de... "Bu seviyedeki bir çizgide" yorumlar yapar, çıtayı yüksek tutar, "rekabeti, keyif zevkini ve kazanma isteğini" dengelerlerdi!.. Hiç biri "Ben hıyardan iyi anlarım" diye övünmez... Kafka'ların, Istirati'lerin, Dostoyevski'lerin, Camus'lerin "üslûp ve felsefe" esintilerini, spor sayfalarına, radyo mikrofonlarına taşırlardı!.. Her spor yazarı "İslam Çupi'ler, Halit Kıvanç'lar gibi" yazmaya, "Necmi Tanyolaç'lar, Halit Talayer'ler" gibi olmaya özenirdi!.. Sonra... "Metamorfoz" yani "Değişim" başladı!.. Spor medyası, futbol medyasına dönüştü, yazar - çizerlerimiz, dışarıdan gelip spor medyamızı istila edenler, "kazanmak sadece ve yalnızca kazanmak" gibi "sporu yozlaştıran ve yavaş yavaş yok eden" bir hırsın pençesine düştüler.. Yöneticiler de... Teknik adamlar da... Ve tabii... Bunun sonucu olarak, futbolcular da... Tribünlerin "tek tutkusu", artık "kazanmak, sadece ve yalnızca kazanmak" olmuştu!.. "Kazanmak için" her şey mübahtı!.. Şike... Doping... Hakemlere baskı... Rakipleri kışkırtma... Kötü ve agresif futbol... Kavga... Küfür... Dayak... Taş... Sopa... Bıçak... Tabanca... Kan... Ölüm... Tribünlerin sloganları da, artık "sevgi" yerine "kan ve ölüm kokan" sözlerle doluydu!.. "Keyif için" tribünlere gelenler, azalmaya başladılar ve sonra da "tamamen" yok oldular!.. "Seyir ve keyif" sahneden çekilmiş, "Kazan da nasıl kazanırsan kazan" zihniyeti dört bir yanı sarmıştı!.. Yönetimleri... Spor ekran ve sayfalarını... Sahaları... "İnsan"... Sonunda... "Canavar" olup çıkmış... Dönüşüm tamamlanmıştı!.. Tribünlerde "fair play'in yılmaz savunucularının" yerleri, "fair play'i yok eden" insanlar tarafından doldurulmuştu!.. Hem de "Şeref tribünlerine kadar!.." Hem de "Basın tribünlerine kadar!.." Şimdi, "polisle askerle, emir-kumanda ile, gözaltı ile, hapisle, tribünlere, fair play'i yeniden getirmek istiyoruz!.." Yönetimlerinden, medyasına kadar "zihniyet devrimi" yapmadıkça, "keyif için spor seyretmeye gelecekleri tribünlere yeniden oturtamadıkça", göreceksiniz ki, "değişen" çok şey olmayacak!.. "Gregor Samsa, yeniden insana dönüşemeyecek ve dövüle dövüle öldürülecek!.." Yazık... Hem de çok yazık... ocaluluc@beko.net

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.