Kibar öldü!..

A -
A +

Evet, Kibar öldü!.. O, bizim, yani eşimle benim, Urla Gazeteciler Sitesi'ndeki evimizde, 8 yıl hiç ayrılmacasına "beraber yaşadığımız" köpeğimizdi; güzel, yakışıklı, cesur, dürüst bir Kangal!.. Bu satırları, taa çok küçükken geçirdiği ve tedavi ettirdiğimiz "karaciğer hastalığının nüksetmesi" yüzünden götürdüğümüz ve serum verilirken bıraktığımızda "iyileşecek ümidiyle ayrıldığımız" Pegasus Hayvan Hastanesi'nden Pazartesi gece yarısı aldığımız "ölüm" haberinden hemen sonra yazıyorum... Gözlerim yaş dolu... Eşim salonda ağlıyor!.. Sabah, "Kibar'ı hastaneden alacağız" ve evimizin hemen yanındaki ceviz ağacımızın altına gömeceğiz!. Onun için sabah "yazı yazma ve gazeteye yetiştirme zamanım" pek olmayacak!. Görev görevdir ve ben "Çarşamba yazımı" yazmak zorundayım!. Türkiye'de yazmaya başladığımdan beri belki de "ilk defa" bir Çarşamba yazım, "spor dışı olacak!." Sevgili müdürümüz Sadık Söztutan ve okuyucularım beni affetsinler; Kibar'ı yazmak zorundayım!. Öyle sevgi dolu, öyle sadık, öyle iyi bir Kangal'dı ki, sadece bizim değil, bütün sitenin, bütün tanıdıkların, siteye, evimize giden gelen misafirlerin de sevgilisiydi!.. "Köpeklerden çok korkan" bir çok ziyaretçimiz, onun sayesinde "köpekten korkmayan, köpek seven" birer insan olmuştu!. Gelen telefonların çoğunda, bizden önce "onun nasıl olduğu" sorulurdu!.. İster inanın ister inanmayın; küçük çocukların, kedilerin, küçük köpeklerin, kuşların can dostu idi ve onları "saldırganlara karşı korurdu!." Onunla "sabah, akşam üstü ve gece gezintilerimizde, arkadaşlarıma, kardeşlerime, eşime anlatmadığım, anlatamadığım sorunlarımı ona anlatır, rahatlardım." Sanki "anlıyormuş gibi" yan gözle "bana bakar", önümde yoluna devam ederdi!. Bu dostluk tam 8 yıl yaz-kış devam etti. "Saf temiz, menfaate dayanmayan ve de dürüst" böyle bir dostluğun tarifi için "kelimelerin ne kadar aciz kaldığını" ondan ayrıldığımız şu saatlerde çok iyi anlıyorum!. Benimle "daha çok beraber olmasına" ve benimle "çok şey paylaşmasına rağmen", Kangal'ların o çok ünlü "koruyuculuk vasfı" dolayısı ile, eşime olan bağlılığı ve sevgisi bambaşkaydı!. Doğrusu ya "zaman zaman o sevgiyi ve bağlılığı" kıskanmadım, değil!.. İnsanlar "bir köpeği", böyle sevebilir ve "o ölünce" böyle bir "boşluk içinde" kalabilir ve göz yaşlarına boğulabilir mi? Evet, evet... evet... Peki bir hayvan, insanları böylesine sevebilir, onlara böylesine sadık ve saygılı olabilir mi? Evet, evet... Evet... Jack London'ın "Vahşetin Çağrısı" ya da "Beyaz Diş" hikayelerini okuyanlar ya da "Kibar'ları olanlar" ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır!. Keşke "Jack London'ın kabiliyetinin onda birine sahip olabilse idim" ve ben de "Kibar'ımızı yazabilseydim!.." "Kurabiye" deyince... "Atta" diyince... "Kulaklarını dikip" yanımıza koşan, evimize gelen misafirleri "koklayarak" belleğine yazan ve bir dahaki gelişlerinde "tanıyan" Kibar artık yok!.. Ama... Biz onu hep hatırlayacak, hatırladığımızda da "göğsümüzde hüzünlü ama tatlı bir kıpırtı" ve "gözlerimizdeki nemle", güzel günlerimizi anacağız!. O hep bizimle olacak, biz de onunla!.. ocaluluc@beko.net

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.