"Kulüpçü" bazı yorumcular ya da yazarlar, "takımları aleyhine çalındığına inandıkları" bir düdükten sonra, hele "o düdük, puan kaybına sebep olmuşsa" hemen "o düdüğü çalan" hakemin boynuna yaftayı asarlar: "Kara elbiseli, kara vicdanlı adam!" TV ekranlarında ise "infaz komutanı edalı" bazı hakem yorumcuları da, tanıklığını da, savcılığını da, hakimliğini de "kendilerinin yaptığı" bir mahkeme sonunda "boynu vurula" kararını verirler, sonra da "kurdukları idam sehpasında" işi bitirirler!. Şimdi, duruma bir bakalım, gerçek nedir? İşte, ligin ikinci yarısı başlıyor!. Anlaşılıyor ki, "gerek düşme hattı için, gerek şampiyonluk için, gerekse Avrupa Kupaları için" çok çekişmeli bir finiş seyredeceğiz!. Böylesine "kritik" bir ikinci yarıda, "tribün anarşisinin azgın bir sel halini almaması için" yöneticisi, teknik adamları, futbolcuları, yazar-çizerleri ve yorumcuları ile, büyük futbol camiasının "çok dikkatli olması" gerek!. Hakemlere karşı "güvenin kaybettirilmek istendiği bir ortamda", tribünleri zaptetmek çok zordur!. Spor Teşkilatı, Futbol Federasyonu ve "özellikle" Merkez Hakem Komitesi, "hakem dernekleri" ve Türkiye Spor Yazarları Derneği "el ele vererek", hakemler için spor sayfalarında ve spor programlarında "kurulan idam sehpalarının önüne geçmelidirler!." Hakem de insandır!. Teknik adam gibi, futbolcu gibi, yönetici gibi, spor yazarı ve futbol yorumcusu gibi "hata yapacaktır!." Ama bizler, "hata yapabilecek bir insanın", çaldığı bir düdük için bakınız, "spor programlarında" kurduğumuz "insafsız" mahkemelerde neler yapıyoruz? Bir ekranda, "eski bir uluslararası hakem ve hakem hocası" diyor ki: "Al oğlum bandı geri... Oynat oynat... Yavaş yavaş... Dur orada... Şimdi devam et... Geri al... Geri... Bakın bakın... İşte, ayak beyaz tozluklu ayağa değiyor... Ne işi var orada ayağın? Penaltı bu... Penaltı... Hakem doğru karar vermiş... Afferin.." Biraz sonra bir başka ekranda "bir başka eski uluslararası hakem ve hakem hocası" yorumluyor: "Evladım, orada durdur... Yooo... Yooo. Olmadı, biraz geri al... Hah... Şimdi yavaş yavaş oynat... Bakın bakın... O ayak uzanıyor, ama nereye? Topa... Topa... Buradan pek görünmüyor ama, ben maçtaydım, tam önümde oldu, topa değdi... Şimdi buna penaltı verilir mi? Bu penaltı sonucu puan kaybeden takım küme düşerse ne olacak? Büyük takımı kollarken, ötekilere bakan yok. Ya bu takım bu haksız penaltıdan gelen puanla şampiyon olursa? Bu nasıl hakemliktir? Ben olsam bu hakemin lisansını siyanür gazlı fırında yakarım!.." Daha sonra "bambaşka" bir TV'de, bir başka "eski uluslararası hakem ve hakem hocası" görüşünü söylüyor: "İşte deminden beri, ileri geri oynatarak durumu inceledik. Bu görüntülerle karar vermek çok zor. Ayak topa değiyor gibi... Değmiyor da olabilir. Görüntü insanı yanıltır. Biz pozisyona 100 metre uzaklıktaydık, hakem ise 5 metre mesafede. Penaltı verdiğine göre, kararına saygılı olmak zorundayız. Bana sorarsanız, verilebilir de, verilmeyebilir de..Vermeseydi de bir şey söyleyemezdik!.." "Gece böyle geçtikten sonra", ertesi sabah gazeteleri alıyorsunuz ve spor sayfalarında başlıklar ve yorumlar: "Kara elbiseli, kara vicdanlı hakem!.." Şimdi; "Uluslararası hakem unvanını almış olan" hakem hocalarının "ileri - geri oynata oynata, üç - beş dakika inceleyerek birbirine tam ters yorumlar ortaya koyduğu" bir düdük için, hakemin "saniyenin üçte biri kadarlık bir zaman içinde" karar verip çalması gerektiğini düşünürsek, şu soruyu "kendi kendimize sormamız" gerekmez mi: "Böyle tartışmalı bir tablo içinde, bir hakem kara vicdanlı olarak damgalanabiliyorsa... Nerden bakarsanız bakın, nihayet bir spor olayında, yanlış çalınmış olsa bile, bir düdük için, çoluğu - çocuğu, eşi - dostu ve toplumda yeri olan bir insanı böylesine insafsız bir hakaret yumağında yok etmeye çalışmak, ak mı vicdanlılıktır?" Eleştiriye, görüş ortaya koymaya evet!.. Ama hakarete, insafsız ve iz'ansız infaza? Buna "evet" demek, "hoşgörü ile karşılamak" mümkün mü?