Dün sabah Türkiye'de bir haber okudum. Habere göre, "Spor kulüplerinin problemleri ile sporda şiddet meselesinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu, Kulüpler Birliği Başkanı sıfatıyla Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ı dinlemiş; Yıldırım konuşmasında medyadan da yakınarak 'Türkiye'de basının karalama işlevi gördüğünü' öne sürmüş, 'kamuoyunun yönlendirilmesiyle ilgili basına büyük görev düştüğünü' ifade ederek 'birlikte çalışmaları halinde sorunları çok kolay aşabileceklerini' ifade etmiş!.." Hem de "toptancılık" yaparak basına "karalamacı" diyen Aziz Yıldırım'a çok rahatlıkla "bu yaptığınla asıl karalamacının kim olduğunu ortaya koyuyorsun"diye kestirip atabilirdim ama, ben "onun gibi"yapmayacağım, "gerçeği ortaya koyacak" sorular soracağım: Bütün başkanlık döneminde her fırsatta "gazeteci değil, vakanüvis aradığını" göstermiş olan Aziz Yıldırım, eğer "mesela İtalya'da, İspanya'da, İngiltere'de bir kulüpte başkanlık yapmış olsa idi", anlardı, "gazetecinin ve de basının işlevinin ne olduğunu, nasıl olduğunu"; dahası "bunca para harcanan futbolda, bunca başarısızlıktan"ve de hele hele "3 yıl üst üste şampiyonluk sözü verdikten sonra", daha ilk yılda "sözünü yerine getirememişken", o basın "onu görev başında bıraktırır" mıydı; bilmem kaç defa istifa ettikten sonra yeniden başkanlık koltuğuna oturmasına göz yumar mıydı?.. Yıldırım, medya tarafından en çok ve özenle "korunan ve kollanan başkan" değil midir; medyada "ona lâf söyletmeyen" ve devamlı savunan "özel" yazar çizerleri, yorumcuları yok mudur; bunlara rağmen "o", bütün spor yazarlarının, gazetecilerin, yorumcuların "özeller gibi" olmasını istediğini, olmayanlar, eleştirenler, "gerçekleri yazanlar" için yaptığı "ağır" yakıştırmalarla defalarca göstermemiş midir?.. Fenerbahçe'nin resmi sitesinde, Aziz Yıldırım'ın ve yönetiminin "yalanladığı" yüzlerce haberin, sonradan "doğru" olduğunun ortaya çıktığı yüzlerce örnek vardır; ama "bu haberler için ağır şekilde suçlanan"gazetecilerden bir defa bile "haberleri doğru çıkınca" özür dilenmiş midir?.. Mesela, çıkıp deseniz ve yazsanız ki; "Futbol Federasyonu, 'kulüplerin mâli durumlarını, borç durumlarını, gelir-giderlerini, transfer harcamalarını, kulüp başkan ve yöneticilerinin verdikleri paraları, verdiklerini nasıl güvence altına aldıklarını' uluslararası tanınmış mâli denetim kuruluşlarından birine denetletse ve de genel kurullara getirilen bilançoların 'gerçek mi, yoksa çakma mı olduğunu' inceletse, ortaya nasıl bir tablo çıkar"diye; acaba "bu talep", Aziz Yıldırım'a göre, yetmez, Adnan Polat'a ve de Yıldırım Demirören'e göre, yetmez, Bursaspor'dan, Gaziantepspor'a, Ankaragücü'ne kadar hemen hemen bütün kulüp başkanlarımıza göre, basının "karalama (!) işlevi" içine mi girer; yoksa, "Hodri meydan" denilerek, "böyle" bir denetim kapısını açabilirler mi?.. "UEFA standartlarının yürürlüğe girdiği bir süreçte", kulüplerimizin hemen hemen hepsinde "durum vaziyetinin(!) dumanlı olduğu"biline biline, sporumuzun "bu en hayatî sorununun üzerine gitmeyen, gidemeyecek kadar hoşgörülü ve yumuşak bir basın" için bile "karalamacı" yakıştırmasını yapan başkanlarla karşı karşıya olduğumuz ortada değil mi ve de hâlâ "Sporumuz neden bu hâlde" sorusuna cevap arayanlara gülmekte haksız mıyım; "bu zihniyetteki başkanlar"ile "başka hâlde olması" mümkün mü?..