Kim kime izin verecekmiş?..

A -
A +

Vay... Vay... Vay... Aziz Başkan uyarıyor; "Sakın ola Havuz Sistemi ile oynamasınlar, sonra pişman olurlar. Maçlarımızın naklen yayınına izin vermeyiz, hava alırlar" anlamına gelen sözler söylüyor!.. Madde bir; "Daha iki ay önce" TV ekranlarına akseden, spor sayfalarında manşetlere çıkan ve "diğer büyükleri" paniğe sokan, "Futbol Genel Kurulu'nda alınan kararın aslına ve şekline de benzeyen" görüşleri yansıtan sözleri söyleyen Aziz Başkan değil miydi? "Eşit paylaşım, artı maç yayın sayısına göre (ki, güçleri, markaları, şampiyonlukları, taraftar sayıları göz önüne alınarak, her hafta ekrandalar, her maçları yayınlanıyor) ek", artı "puan cetvelindeki duruma göre" ek!.. Peki, "böylesine uyum varken" Aziz Başkan'ı, "Kulüpler Birliği'nden ayrılmaya karar verecek kadar" öfkelendiren ne olabilir? "Herhalde", Genel Kurul'da "bu konuda önerge verilirken, kendisinden izin ve onay alınmaması!.." Zira, ortada "bir görüntü" Federasyon var, bir de "Aziz Yıldırım!.." "Federasyona sorulmasa da olur, ama Aziz Yıldırım'a nasıl sorulmaz?" Madde iki: Aziz Başkan'ın "o günkü çıkışının takip eden"günlerde, Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı kardeşimiz de celâllenmişti: "Bu konuda adaleti sağlamak için çalışma başlattık, yeni ve adil bir paylaşım şekli üzerinde mutabakatı sağlayacağız!.." Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı, Trabzonspor'u "fena hâlde"öfkelendiren bu açıklamaların üzerinden "bunca zaman geçti"; Federasyondan "tık yok!.." Genel Kurul'daki "son karar" üzerine de "tık yok!.." Nasıl olsun ki; Aziz Başkan bu konuda "180 derecelik bir dönüş yaptı"; Levent Bıçakçı'nın "karşı çıkması ve karşı durması" mümkün mü? Madde üç: Acaba "bu federasyon kurulurken", Aziz Başkan ile yan yana, el ele olan, Aziz Başkan "iki ay önce o açıklamaları yapınca"ağızları kulaklarına varan sevgili İlhan Cavcav biraderimizle, sevgili Celâl Doğan kardeşimiz, şimdi ne düşünüyorlar? Geliyoruz, zincirin "en zayıf" halkalarına!.. Madde dört: Genel Kurul kararından sonra demiştik ki; "Göreceğiz bakalım", Türk futbolunu "Türk kulüpleri mi yönetiyor, yoksa İstanbul'un üç büyükleri mi?" "Federasyonun suskunluğu ve şaşkınlığı" bu sorunun cevabını ortaya koymuyor mu? Madde beş: Genel Kurul'a kabul edilen önergeyi verdiren "Kulüpler Birliği", Üç Büyükler artı Trabzonspor'un koyduğu tavıra, "bir toplantı yapıp" hak ettiği cevabı "gür bir ses" ile veremiyor, "tek tek"sözüm ona "cevap verilmeye çalışılıyor"; vah ki, ne vah!.. Biz verelim bakalım: Neymiş; "Maçlarının yayına izin vermezlermiş!.." Varsa "böyle bir hak", aynı hakkı "Anadolu Kulüpleri" kullanamaz mı? "Oynarsınız" dört takım birbirinizle, "nakledersiniz" sadece o maçları; bakın bakalım, kim kaybediyor, neler kaybediyor?!.. Hadi, ne duruyorsunuz; "maçlarınızın naklen yayınına izin vermeyin bakalım!.." Bunu yapmaya ne gücünüz yeter, ne de cesaretiniz!.. Sizin gücünüz ancak "Levent Bıçakçı Federasyonu gibi"federasyonlara, bir kısım İstanbul medyasına ve oralarda köşe başlarını tutmuş bir kısım spor yorumcusunu ve yazarını yönlendirmeye, bir de "hâlâ ve hâlâ maçlarınızda hakem yorumlarının lehinize olarak ağır basmasını" sağlamaya yetiyor, artık; işte o kadar!.. Elbette "büyüksünüz", markasınız, seyirci ve taraftar sayınız çok, ama "sadece" 4 tane kulüpsünüz, karşınızda "yüzlerce kulüp var" ve "adil paylaşım için rekabetin adil olmasının, rekabetin adil olabilmesi için de adil paylaşımın ilk şart olduğunu" anladılar; bundan sonra işin peşini bırakmayacaklar ve "sonuna kadar" mücadele edip, haklarını "mutlaka" alacaklar!.. Ne kadar kızarsanız kızın, öfkelenirseniz öfkelenin, ne yaparsanız yapın; işin sonuna yaklaşıldı; haberiniz olsun!.. "Kedinin gözü açıldı"; sizler de "büyüklük uykusundan uyanın"artık!.. Yavuz Semerci'yi kutluyorum!.. Aslında "Türk futbolunda kalitenin yükselmesini ve köklü olarak kalmasını sağlayacak olan" yolun ne olduğunu kamuoyuna da, federasyonlara da, sporumuzu yönetenlere de, kulüplerimizin anlı - şanlı yöneticilerine de "bizlerin yani spor yazarlarının göstermesi gerekirken" aylardır, "spor yazarı olmayan" bir gazeteci "adeta tek başına" savaş veriyor; "Yavuz Semerci!.." Biz "Hagi'lerin, Daum'ların, Ersun Yanal'ların, Hooijdonk'ların, Sergen'lerin peşine takılmış" iken ve "gözümüz onlardan başka bir şey görmüyorken", Yavuz Semerci, herkese ama herkese "Türk futbolunda kalıcı gücün, kalıcı ilerlemenin, kalıcı kalitenin yolunu açmak için", mutlaka ve mutlaka "liglerimize güçlü ve kalıcı bir rekabetin getirilmesinin" şart olduğunu, bunun için de "maç naklen yayın havuzundaki paylaşımın adil olması gerektiğini" bıkıp usanmadan yazıyor, "dünyadan örnekler veriyor"; aylardır, Futbol Genel Kurulu'nda alınan karara "esas olan" yaklaşımın "adil ve doğru olduğunu"savunuyor!.. İnanıyorum ki; Semerci'nin "bu yazıları", genel kurulda kabul edilen "o önergenin sahiplerini" çok etkiledi; önergenin verilmesinde ve kabul edilmesinde "büyük" payı oldu!.. Bakıyorum; bazı "kulüpçü" yazar - çizerler ve yorumcular, Semerci'ye "ateş püskürüyorlar!.." "Benden sonra tufan" diyen yöneticilerin "birbirlerini yiyerek"ve piyasa fiyatlarını yükselterek "hovardaca ve hesap kitap yapmadan"havalara savurdukları paralar yüzünden "onlarca, hatta yüzlerce milyon dolar borçlanan" büyükleri "Efendim bunca para harcıyorlar, elbette Havuz'dan aslan payını almaları gerekir" diyerek savunanlara kahkahalarla gülüyorum; bıraktım Türkiye'yi, "dünyadan haberleri yok!.." Yooo, haksızlık etmeyelim; "haberlerinin olmaması" mümkün mü; elbette var ama "cinlik yapıyor"; habersizmiş gibi davranıyorlar!.. Semerci de, "onlara hak ettikleri dersleri vermeye devam ediyor!.." Bir spor insanı, bir gazeteci, bir spor yazarı olarak Semerci'yi kutluyor, mücadelesinde "başarılı olacağına, çünkü haklı olduğuna dair" inancımı iletiyor ve diyorum ki: "Büyük olmak ve kalabilmek için" ille de "adaletin ve eşitliğin yok edilmesi" şart değildir; aslolan "kalıcı bir eşitliğin ve kalıcı bir adaletin hüküm sürdüğü bir ortamda büyük olabilmek ve kalabilmektir!." Ben, yazarımı istiyorum!.. Duyduğum bir haber beni üzdü; spor medyamızda "devamlı ve beğenerek okuduğum ve izlediğim" ve "bir şeyler öğrendiğim" yazar ve yorumcu sayısı zaten "iki elin parmakları kadar" bile değilken, sevgili Ferdi Leflef'in Akşam'dan ayrıldığını öğrendim!.. Ayrılma şeklini ve sebebini tartışacak değilim; müessesenin kararıdır ya da kendi kararıdır; saygı duyarım!.. Ama, ben "bir spor insanı olarak", Ferdi Leflef'i okumak isterim ve istiyorum!. Ben, "yazarlarımı, bana çok şey veren yazarlarımı" istiyorum; her gün yazıp da "hiçbir şey yazmayan, bana hiçbir şey vermeyen"yorumcuları değil!.. "Oradan buradan derlenip getirilmiş", iltimaslı, ayrıcalıklı, spor ve futbol bilgi ve kültüründen nasibi almamış, hatta "doğru dürüst" üç - beş cümleyi alt alta yazamayan, "başka yerlerde şöhret olup" da, o şöhretini "bizim mesleğimizde de sürdürmek" isteyen veya o şöhretini "spor ekran ve sayfalarında kullandıran" kişileri değil!.. Spor ekran ve sayfalarında "habercilik giderek fakirleşiyordu"; yakında "yorumculukta" da meydan "sadece" masa başı atmasyoncularına ve "kulüpçü" yorumculara kalacak galiba!.. Mondragon gönderilsin!.. Görülüyor ve anlaşılıyor ki; artık Mondragon'dan Galatasaray'a hayır gelmez!.. "Gitmeyi kafasına koyan" ve "bunun için" sevgili Şenol Güneş'e kadar müracaat edebilen bir futbolcudan, takımına da hayır gelmez!. Beşiktaş "geçen sezonlarda" benzer gelişmeleri, "bir başka Kolombiyalı kaleci" Cordoba da yaşadı!.. Galatasaray'ın elinde Aykut gibi, Fevzi gibi "uzun yıllar"Galatasaray'ın da, milli takımın da kalesini koruyacak "kaleciler" var; artık "oldular" ve "Süper Lig olgunluğuna kavuşmak için" de, kendilerine "sürekli şans verilmesini" bekliyorlar!. Galatasaray "Şampiyonlar Ligi'ne kalmayı başarabilse", Mondragon'un "kalması" düşünülebirdi, ama olmadı!.. Aykut ve Fevzi, Süper Ligi de, UEFA Kupası'nı da kaldırabilirler!.. Galatasaray, Mondragon, Conceiçao ve Saido'dan açılacak kontenjanları, "Galatasaray'a heyecan getirecek, tribünleri dolduracak, taraftarı ayağa kaldıracak" yeni yabancılarla doldurmalı!.. Arayı açan Fenerbahçe ile "rekabetin ana yollarından biri" de budur!.. Bakalım, Özhan Canaydın, "büyüklere masallar anlatmayı bırakıp"; hiç olmazsa "bu defa" doğruyu yapabilecek mi? Futbol Federasyonu'nun şalı!.. İstanbulspor'a teşvik primi... Cafer, Ersun Yanal'la ilgili iddialar... Sebat Gençlik - Kayserispor olayı... Gökdeniz'le ilgili iddialar... Samsunspor Başkanı'nın açıklamaları... Vesaire... Vesaire... Ne yaptı, Futbol Federasyonu? Üzerlerine "Rahmetli Nihat Erim'in şalını örttü" ki; bundan böyle kimse "Duymasın... Görmesin... Konuşmasın..." Şimdi, ortada "tam bir skandal daha" var; Orduspor - Eskişehirspor maçı!.. "Bu skandal", bir federasyonu değil, on federasyonu götürecek kadar önemli; zira "beceriksizliğin, yüze göze bulaştırmanın futbol tarihimizde çok az bulunan örneklerinden biri!.." Sen "Tahkim Kurulu, aldın kararı kesinleştirmeden"; Eskişehirspor'u "hükmen mağlûp ilân ve ligi tescil et", bu kararınla "bir üst lige çıkan" Orduspor "kadrodaki futbolcuların çok büyük bir bölümünü serbest bıraksın" ya da "bir kısmını satışa koyacağını açıklasın" ve futbolculara "kulüp bulun" desin!.. Aaaaa. O da ne? Tahkim Kurulu "Federasyonun kararını iptal etsin" ve "maç tarafsız sahada tekrarlanacak" desin!.. Peki, şimdi ne olacak? Kendilerine "Gidin" denilen "futbolcular" ile, Orduspor "Bu hayati maçı nasıl oynayacak?." Ya, "tarafsız saha" diye maçın konulduğu sahaya bakın; "Samsun Stadı!!!!" Ordu'ya, nerede ise "bir sigara içimi" mesafede!.. Türk futbolu "nasıl bir federasyonun elinde"; anlayın!.. Peki, "bu hazin ve acı tabloya rağmen", Futbol Kanunu'na göre "mâli ve idari denetim yetkisi ve hakkı olan" Spor'dan sorumlu bakanlık ne yapıyor? Hiç!.. Yooo, özür dilerim, "bir şey" yapıyor; seyrediyor!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.