Sevgili okurlarım sizler, "görev yaptığı 10 yılın üçte birinden fazlasını 'cezalı' olarak geçiren" bir Real Madrid, bir Barcelona, bir Manchester United, bir Bayern Münih başkanı" olabileceğini, daha da ötesi, bir kulübün "bu cezaları almış" bir başkanının, İspanya'da, Almanya'da, İngiltere'de "hâlâ başkanlık koltuğunda oturabileceğini" düşünebilir misiniz?..
Hele hele, "bu cezaların önemli bir bölümü", o Başkan'a, maçların devre arasında ve sonrasında hakem odalarını basarak, soyunma odaları koridorlarında önlerini keserek, hakemlere "ağzına ve aklına geleni söylemesi, hesap sorması ve hatta tehdit etmesi" yüzünden verilmişse, "kulübünün başında oturmaya devam etmesi" mümkün olabilir miydi?..
Haber, "bütün gazetelerde var" da, ben bir tanesinden aldım, Erciyesspor maçının devre arasında hakem Mete Kalkavan'a söylediklerinin hikâyesini:
"Yıldırım'ın, Kalkavan ile yaptığı ve yaklaşık 6 dakika süren konuşmaları sezonu kapatmasına neden olabilir. F.Bahçe Başkanı, hakemlere 'Burası Kadıköy... Siz ne yapıyorsunuz? Kimin adamısınız? Adil olun ve düzgün maç yönetin. Bitirim sizi' derken tüm bu konuşmaları temsilciler Kemal Özbek ve İbrahim Yuşan tarafından rapor edildi."
Ve Aziz Yıldırım, bu olay yüzünden "bir defa daha" Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Disiplin Talimatı'nda "kasım ayında yapılan değişiklik" ile "Soyunma odası veya koridorlarında hakemi tehdit eden kulüp yöneticilerine en az bir yıl men cezası verilmesi" hükmü getirilmişti. Dahası da var, "tekerrür" cezayı arttırabilirdi, elbette Disiplin ve Tahkim Kurulları "Bu sözler bir tehdit değil, iyi niyetle ve bir büyükleri olarak hakemleri uyarmadır" diye yorumlamazlarsa, ki, "bu da çok mümkündü", zira, örnekleri vardı, gene "ağır bir ceza" alacak!..
İşte, "eyyamcı" federasyonlar, disiplin ve tahkim kurulları ve de işte bu "ziralar" yüzünden bugünkü komik ve acı durumuna düşürülmüştü, sporumuzun disiplini ve düzeni. Talimatları paspas eden suçlar, "pervasızca" ve de tekrar tekrar işleniyor, bu suçları işleyen zatlar, o koltuklarda oturmaya devam ediyordu!..
Ve "kulüp padişahlarının" her yaptıkları, "göstermelik, geçici ve de hiçbir işe yaramadığı görülen idari cezalar (!) verilerek", hâlâ yanlarına kâr bırakılıyordu!..
"Bu zihniyetin temsilcisi olduklarını" kulüplerindeki görev sürelerinde defalarca göstermiş olan kişilerin de, "bu zihniyeti sporumuzdan kazıyacak" koltuklara adeta "ödül olarak" oturtulmaları ile, Türk sporunda "nasıl" bir çarkın işletildiğini ve bu çarkın kimlere ve nelere, "nasıl" hizmet ettiğini, artık sokaklardaki çocuklar bile görüyor ve anlıyordu!..
Ama, ne gam; Aziz Yıldırımların, Ünal Aysalların, Yıldırım Demirörenlerin "baş örnek olduğu bu zihniyet" sporumuzda saltanatını sürdürmeye devam ediyordu ya, "asıl istenen" de bu değil miydi?..
İşte bu yüzden, sporumuz "temiz rekabetin heyecan ve coşkusu yerine", ne yazık ki, "gözü dönmüş ihtirasların ve egoların oluşturduğu düşmanlık kaosu içinde" sürünüp duruyor; yazıklar ola!..
Korku nerede bekliyor?..
Emre Bol olmasa, İstanbul'dan 800 kilometre uzakta, Urla'da "ülkenin en kaliteli ve zengin futbol kadrosuna sahip" Fenerbahçe'de "nelerin olup bittiğini" öğrenemeyeceğim ve de "Sarı-laciverti futboldaki bu çöküş neden" sorusuna "doğru cevabı" bulamayacağım.
İşte, sevgili Emre'nin "Erciyesspor beraberliğinden sonra yazdığı" yazıdan "sadece" üç cümle; "Fenerbahçe'deki çöküşün nedenlerini, haftalardır oyuncuların para alamadığını yazıyorum, sosyal medyada taraftarlar bana demediğini bırakmıyor! Takım içerisinde büyük sıkıntılar var. Bu kadar problemin olduğu yerde şampiyon olmak mümkün değil."
Emre Bol, "maç yorumunda beraberliğin sebeplerini kendine göre yazıyor" ama, "asıl büyük ve temel sorun", bu üç cümlede!..
Şimdi, "Galatasaray'ın mali durumu konusunda" aylardır, "manşetlerini pehlivan tefrikasına çeviren" anlı ve de şanlı, dahası "tarafsız (!)" spor basınımıza soruyorum; "Sevgili Emre'nin 'Fotomaç'ta haftalardır yazıyorum' dediği bu tablo doğru mu?.."
"Doğru ise" - ki, doğru olmadığına inanmam mümkün değil, zira sevgili Emre'yi iyi tanıyorum - ben neden İzmir'e, Urla'ya gelen gazetelerin spor sayfalarında ya da bütün dünyaya servis yapan WEB sitelerinde "bu durumun haberlerini" göremiyorum?..
Bakınız, "ülkede mali konuları en iyi bilen" uzmanlardan biri olan "eski" İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura'nın, bana zaman zaman gönderdiği "kulüplerimizin mali durumları ile ilgili notları ve gazete kupürlerini sakladığım bir dosyam" var. Emre Bol'un bu yazısı üzerine, üzerinde sevgili Başkan'ımın adı bulunan dosyayı açtım ve kupürleri, notları karıştırdım. Karşıma 26 Nisanda Milliyet'in ekonomi sayfasında Zeynep Aktaş imzasıyla yayınlanan bir haber-yorum çıktı; "Dört Büyüklere dolar golü" başlıklı. "Dolardaki yükselişin, 'dolarla borçlanan' kulüplerimize vurduğu ve vuracağı darbeyi" rakam rakam ortaya koyuyor. Orada "alt alta" Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın ve Trabzonspor'un durumları var!..
Gözlerime inanamadım; "pehlivan tefrikasına döndürülen manşetlerin kahramanı" Galatasaray ile "tek tük 2-3 sütün haber bile yapılmayan" Fenerbahçe arasında "dağlar kadar, hatta tepeler kadar değil", ancak "tümsekler kadar" fark varmış...
Galatasaray'ın "toplam finansal borcu, tüm borcunun yüzde 55.1'i kadarken, Fenerbahçe'nin yüzde 65.1'miş!.."
Bu "genel tablo" ortada iken ve de Emre Bol tarafından "haftalardır yazılan" ve de tekzip edilmeyen "Futbolcular paralarını alamıyorlar" gerçeği varken, gereğini "Galatasaray'a yaptıklarının 10'da biri kadar bile yapmayan, yapamayan" bir "gazetecilik anlayışı" için ne demek gerek, bilmiyorum; böylesine bir "çifte standart için" ne demek gerek, bilemiyorum!..
Acaba, "gerçeğin Fenerbahçe bölümünde" korku, dağları da değil, gazetelerin spor sayfalarını mı bekliyor?..
TSYD'de neler oluyor?..
Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin genel kurulu 26 Mayıs'ta yapılacak. Ne var ki, "bunca yıldır görülmemiş" bir tablo ile gidiliyor, genel kurula...
Sosyal medyada "iğrenç" nitelendirmeler, ağır suçlamalar, kulislerde "iftira" kampanyaları, tüyler ürpertici ithamlar!..
Duydukça, okudukça kusacağım geliyor ve diyorum ki, "Nerede bu derneğin akil adamları, eski başkanları, eski yöneticileri, nerede?.."
"Genel Kurul bir yönetim seçecek", ama bu yönetim "düşmanlıklar üzerinde bina edilmiş olacak"; nasıl görev yapacak, nasıl iyi işler yapacak, nasıl birliği, beraberliği sağlayacak?..
Sevgili kardeşim Hıncal Uluç, "haklı" galiba; "bu hâle düşürülmüş bir dernekte, aklı başında insanların işi ne?.."
Ve diyorum ki, kendi kendime; "Bunca yıl, evet 60 yıl, meslek kuruluşlarımızda sendikalarımızda, cemiyetlerimizde, derneklerimizde, basıl şeref kurulları, divan ve konseylerinde aktif olarak çalıştın, çabaladın, yönetimlerinde bulundun. Bir genel kurul öncesi, Türkiye Spor Yazarları Derneği kulisinin bu hâle dönüştürülebileceğini hiç aklına getirdin mi? Yoksa kötü bir kâbusun rüyasını mı görüyorsun? Eğer bu duydukların, gördüklerin doğru ise, senin ne işin var bu dernekte?.."
Evet, günlerdir, bu dernekten istifa etmeyi düşünüp, duruyorum. Ama "bunca yıl içinde olduğum ve yöneticiliklerini de yaptığım bu meslek kuruluşunu" bırakıp gitmeyi de içime sindiremiyorum.
Genel Kurul'un sonuna kadar bekleyeceğim ve sonra kararımı vereceğim; "aklıselim kazanırsa ne âlâ, kör ihtiraslar galip gelirse", herhalde artık, benden de paso!..
Özür!..
Cuma günkü gazetemizde, "o gün için" yazdığım "Cruyff'un verdiği ders" başlıklı yazımın yerine, çarşamba günü yazdığım "Son dakikalar ve langırt futbolu" başlıklı yazım tekraren çıkmış bulunuyor. "WEB sitemizde dün saat 10.30 sıralarında düzeltilen bu hatamız için" bütün okuyucularımdan özür dilerim.