Kimin Federasyonu?

A -
A +

Söyler misiniz bana, İkinci Lig Yükselme Grubu'ndaki Diyarbakırspor - Altay maçının, Türkiye Birinci Ligi'nde oynanan Fenerbahçe - Galatasaray maçından ne farkı vardır? Hemen hemen "aynı durum, aynı tablo, aynı önem!." Peki, neden Federasyon, TRT'nin "Bu maçın naklen yayını için yaptığı müracaatı geri çevirir" de, onun yerine "Göztepe - İstanbul B.Bld. maçının TV'den naklen yayınına izin verir?" Bu açıkça, İzmir takımları için "Diyarbakır maçında hakem ve evsahibi lehine her türlü düdüğü çalabilir, istediğini yapabilir" ama "İzmir'deki maçta milyonlar seyrediyor, hakem ev sahibi takımı hiç bir şekilde koruyamaz, kollayamaz" manasına "hakemlere verilen bir işaret değil" de nedir? Tek kelime ile "utanç verici" bir karar! Değiştirilmezse ve "İkinci Lig'in kritik maçları hiç olmazsa dönerli şekilde yayınlanmazsa", federasyonu da, yükselme grubunun sonuçlarını da "şaibeli olarak saymak" hiç de haksızlık olmayacak!. Halûk Ulusoy - Bülent Yavuz ortaklığı, "İkinci Lig'de yükselme tayinleri yapıyor!." "... mu acaba?" sorusunun cevabı, "bu haftaki maç naklen yayın izinlerinde açıkça verilecek!." Görelim bakalım, "bu taraflı ve büyük yanlışta ısrar edecekler mi?" Gözleri "Fenerbahçe'den, Galatasaray'dan başka bir şeyi görmeyen anlı - şanlı yazar çizerlerimiz de "bu büyük yanlışı" görüp, Federasyon'a "Ne yapıyorsun?" diye sorabilecekler mi? "İşe üç büyüklerin menfaati girince, Federasyon'u yerden yere vuranlar", İkinci Lig'deki bu "şaibeli ayıba" neden dönüp bakmazlar? Bu Federasyon "sadece" üç büyükler için mi vardır? Doğru Disiplin Kurulu'na!.. Evet, "Ben Galatasaray Kulübü Kongre üyesi olsam", Faruk Süren ve yönetiminin "Disiplin Kurulu'na hem de kesin ihraç talebi ile" sevk için dilekçe verirdim! O da yetmezdi; yetkili ve ilgili bir hukuk mahkemesinde "Galatasaray'ı bilerek uğrattıkları zararın tamamını, hem de faizleriyle beraber ödemeleri için" dava açardım! Faizleriyle beraber belki de 10 milyon dolardan fazla para ödedikleri ama sonra çöpe attıkları "stad projesinden", Hakan - Okan - Emre'nin "nohut çekirdek parasına elden kaçırılmasına kadar", Galatasaray'a verdikleri nerede ise 50 milyon dolarlık zarara rağmen, hâlâ "o koltuklarda oturmaya devam etmelerindeki pişkinlik", bilmem ki hangi anlama geliyor? Artık "Galatasaray camiasında herkesin ağzında olan" sözleri yazmak, seslendirmek gerek: "Yoksa, Faruk Süren açılan hayali ihracaat dosyalarında geçen adının üstünü Galatasaray Başkanlığı ünvanı ile mi örtmek istiyor? O onurlu koltuğu, kendini korumak için bir kalkan olarak kullanmak niyetinde mi?" "Bir Galatasaraylı'nın" böyle bir tabloyu kabul etmesi mümkün mü? İşin üzücü tarafı, "göz göre göre ellerinden kaçırdıkları" ve "Genel Kurullarda, Divan Toplantıları'nda 45-50 milyon dolar bonservis bedeli alacağız" diye övündükleri Hakan'ın, Okan'ın, Emre'nin "20 milyon mark" bile alamadan, elden kaçırılmasında, oynadıkları rolü inkâr edip, futbolcuları suçlamaya kalkışmaları!. Ey Faruk Süren Beyefendi, "böyle bir işbilmezliği" bir şirketinizin genel müdürü yapsa idi ve holdinginizi "40-50 milyon dolar zarara uğratsaydı" ne yapardınız?. O genel Müdürü, bir dakika bile işin başında tutar mıydınız?. Şimdi soruyorum; "Dolarla, hem de binlerce dolarla maaş ödediğiniz" profesyonel genel sekreterleriniz, genel müdürleriniz var! "Bosman kararları" çıkalı beri, Dünya futbolunda meydana gelen "transfer ve bonservis bedelleri statü değişiklikleri" sokaktaki çocukların bile ağzına düştü! Koca Galatasaray Kulübü, "ülkenin en Avrupalı kulübü", UEFA ve FIFA nezdinde "en tecrübeli kulübü", nasıl mışıl mışıl uyur da Hakan - Okan - Emre "sudan ucuza elden kaçırılır?" Kalpakçıoğlu'ları, Razlıklı'lar, Vardar'lar yıllardan beri "yüksek maaşlarla" neden istihdam edilirler ve ne yaparlar? "Bilgiç" soyadlı bir Türk, İtalyan Kulüplerini temsilen "40-50 milyon doların Galatasaray'ın kasasına girmesini önleyip, İnter'e kazandırırken", Galatasaray'ın anlı şanlı yöneticileri ve "profesyonel personeli" nasıl uyurlar? Okan ve Emre "topu topu 3 milyon doları bulmayan bir paranın peşinat olarak verilmemesi üzerine" elden kaçırıldı, bu mu yöneticilik!. İkisinden "en az 25-30 milyon dolar bonservis bedeli almayı plânlayan" bir yönetim "3 milyon dolar peşinat verememek yüzünden" nasıl "sıfır çeker?" Nerededir, göklere çıkarılan, yere göğe konulamayan "Dünya devi" ve Galatasaray'ın "stratejik ortağı" AIG? Şimdi, hiç sıkılmadan Mehmet Cansun "futbolcuları", hiç yüzü kızarmadan Faruk Süren "sistemi" suçluyor? Ne sistem suçlu, ne de futbolcular! Suçlu belli; Galatasaray'ı borç batağına sokmuş, yıllardır akıp gelen "milyonlarca doları" hesap kitap bilmemek yüzünden çar çur etmiş, takımın dağılmasına çanak tutmuş, "taze para bulma imkânı kalmamış" ama "inatla koltuklarına sarılmış" bir yönetim!. Bu yönetimi seyreden Divan Kurulu ve genel kurula gelmeyen 8000 Galatasaray Genel Kurul Üyesi!. "Galatasaray'ı sattılar... Hainler..." diye suçlanan Okan ve Emre aylarca beklediler, "Hiç bir sözünü tutmayan, tutamayan yönetime karşı, hiç olmazsa peşinat olarak alacakları parayı garantilemek için 1.5'ar milyon dolar civarında bir parayı yeni sözleşmeye imza atmak için masanın üzerinde görmek istediler!" Haklıydılar! Zira, yıllardır Galatasaraylı futbolcular, basketbolcular, hatta teknik adamlar "kulüpten devamlı para dilenir hale getirilmişlerdi!" Ama, yönetim "bu peşinatları bulamadı, veremedi!" Okan ve Emre de, "ceplerine peşin parayı dolar olarak koyan" İnter için imzayı attılar! Celalettin Bilgiç'in fendi, Galatasaray'ın anlı şanlı yöneticilerini ve "binlerce dolar maaş alan" profesyonellerini yenmişti; işte gerçek!. İnter "15 milyon marka Hakan'ı da Okan'ı da Emre'yi de hallettik" derken, itiraz ediyorlar: "Doğru değil,15 milyon mark sadece Hakan için!." Ama bir gün sonra Süren'in Hürriyet'e açıklaması "İnter'in iddiasının doğru olduğunu gösteriyor!" Süren "Okan için para alamayacağız, Emre için ise 1.5-2 milyon dolarlık bir yetiştirme parası alabiliriz" itirafını yapıyor! Tüyler ürpertici! Galatasaray'ı "İnterli yöneticiler yönetse", utanırlar, "Bu kadarı da ayıp olur" diye düşünerek, böyle bir açmaza kulübü düşürmezlerdi! Ama, işte Süren ve arkadaşları düşürdüler! Ve de Galatasaraylılar hâlâ uyuyorlar! Kulübü batıranları seyrediyorlar! "Kaçmak için fırsat arayan" öteki futbolcuları bile görmüyorlar! "Galatasaray'ı bu hale kimler getirdi" diye sormuyorlar! "Avrupa Şampiyonu olmuş bir takımdan neden herkes kaçmak istiyor?" sorusunun cevabını araştırmıyorlar! Hâlâ Süren'lerin, Cansun'ların ninnilerini dinleyip, avunuyor ve mışıl mışıl uyumaya devam ediyorlar! İnşallah bir gün büyürler! "Uykunun" bari ona faydası olsa!. Gönüllerin şampiyonu!.. Gaziantepspor çok büyük bir işi başardı! "Başardı" diyorum, zira Gaziantepspor ligi kaçıncı bitirirse bitirsin, "fanatikler hariç", futbolu bilenler için "gönüllerin şampiyonudur!" Dilerim, 3 hafta sonra "gönüllerin şampiyonu" ünvanını "Lig şampiyonu" ünvanı ile değiştirsinler!. Eğer Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin arkasındaki "medya desteğinin, taraftar desteğinin, hakem desteğinin" yarısı, hatta dörtte biri Gaziantepspor'un arkasında olsaydı, olabilseydi, Celâl Başkan'ın çocukları bugünlerde "puan farkıyla şampiyonluğu garantilemiş olurlardı!." İmkânları belli, destekçileri kısıtlı, medyanın dönüp bakmadığı, hakem komitesinin "kollama hudutları dışında kalan" bir kulübün, "pazarlaması bile doğru dürüst yapılamayan" takımı, bugün "her imkânın önlerine serildiği" Galatasaray ve Fenerbahçe'nin "sadece 3 puan arkasında ise", spor yazarlarının, spor uzmanlarının, futbol bilgiçlerinin "bu olayı enine boyuna incelemeleri" ve spor okullarında okutulacak bir "tez kitabı haline getirmeleri" gerek! Ayrıca "bu kitabın" mutlaka ve mutlaka Fenerbahçe'yi, Galatasaray'ı, Beşiktaş'ı ve Trabzonspor'u "borç batağına sokan" bütün başkan ve yöneticilere de gönderilmesi gerek! Ne var ki, benim "anlı şanlı ve de tarafsız (!) medyam", çok haklı olarak ellerinden maçla beraber, belki de şampiyonluğun da alındığı bir karşılaşmadan sonra "birazcık serzenişte bulundular" diye, Gaziantepspor'un Başkanı ve Teknik Direktörü için yazmadıklarını bırakmayacak kadar "İstanbul'un üç büyük takımının emrine girmiş vaziyette idi!." Gaziantepspor'un şampiyon olması, onların yıllardan beri "halkı uyuttukları ninnilerin" gerçek olmadığını dosta düşmana anlatacaktır! "Kutsak ittifak" asıl Gaziantepspor'a karşı kuruldu! Bu takımın önünün kesilmesi için herşey yapıldı! Buna rağmen, işte Gaziantepspor hâlâ potada! "Eğer hakemler" adaletli olursa, eğer "maçların dışında bazı güçler oyunlara başlamazsa", pekâlâ Gaziantepspor ligi de en önde bitirebilir! Neden olmasın? Olsun ki, "Türk futbolundaki değişimin sanal olmadığını" dost - düşman herkes anlasın!.. Denizli ne yapar? Sevgili kardeşim Hıncal'a bayılıyorum! Durup durup "bir şey yazıyor ya da söylüyor", hürraaa bir yığın insan günlerce, hatta haftalarca "onun peşinde koşturuyor!." Hıncal da, Ertekin'in yerinde oturmuş "özel ve büyük bardağındaki buzlu suyu yudumlarken", işte o herkese "gevrek kahkahalar atarak" gülüyor! "Birileri" de, hâlâ sütunlarında Hıncal'a "taş atıp, ondan cevap alabilmek için" olmadık taklalar atıyor, garip garip şeyler yazıyor, gülünç oluyor! İşte son örnek; "Denizli sezon sonu Fenerbahçe'yi bırakır" dedi, gazetelerin manşetleri, sütunların yarısından fazlası "bu konuyla doldu!" Denizli ne yapar, bilmem! Son derece duygusal bir insandır, bakarsınız kalabildiği kadar kalır, bakarsınız gelecek hafta bırakır! Ya da, Fenerbahçe yönetimi, camiada çoğunlukta olan "Denizli düşmanlarının baskısına boyun eğer", Denizli'ye işi bıraktırır! Bütün bunları "zaman" gösterecek! Ama "başka" bir şey var! Denizli bana dedi ki: "Türkiye'de hiç kimsenin gerçekleştiremediği, gerçekleştiremeyeceği bir rekorun sahibi olmak isterim. Teknik adam olarak Galatasaray'da şampiyonluk yaşadım. Fenerbahçe'de de yaşayacağım ve sıra gelecek Beşiktaş'a!. İşte orada da şampiyonluk yaşamak hedefim. Böylece üç büyük takımı da şampiyon yapan bir teknik adam olarak spor tarihine geçmek isterim. Olur mu? Neden olmasın? Burası Türkiye ve ben Mustafa Denizli'yim!." Buyrun bakalım; "Mustafa Denizli'nin yarınlarına" bir de bu sözünü duyduktan sonra bakın! Bilmem ki, ne göreceksiniz? Gaf üstüne gaf!.. Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili ve yönetimi "Baya olayında" da yaya kaldı! Çok büyük vaadlerle ve "Beşiktaş'ta artık para sıkıntısı söz konusu olmayacak" sloganıyla işbaşına gelen, Seba gibi bir başkanı ekarte edip, Beşiktaş'ı "büyük bir kulüp gibi yönetecek" Hasan Arat'ı ve listesini de genel kurulda yenen Bilgili, ne yazık ki ümitleri çok çabuk söndürdü!. Hedef olmaktan kurtulmak için de "Daum gibi bir kalkanı" takımın başına getirdi! Özel hayatıyla, teknik adamlığıyla, "kokain olayı" ile Daum, kendisini medyada "ikinci plâna düşerecek" bir kişiydi ve doğrusu Daum bu görevi başarıyla yapıyor! Teknik adam olarak henüz başarının yanına yaklaşamadı ama, medyada Başkan'a yöneltilecek okları üzerine çekmeyi çok iyi başardı! Ne var ki, "Baya olayı" Daum kalkanını da düşürdü ve "Kalkan ile Başkan karşı karşıya geldi!" Bilinmelidir ki, "bu karşıtlık" devam edecek! Daum "kokainci imajını silmek için" başarılı olmak zorunda!. Başarı için iyi bir takım gerek! İyi takım için iyi futbolcu!. İyi futbolcu için de iyi para!. İşte "o para" da, bu yönetimde ve Bilgili'de yok! Ne olacak? Olacağı "Baya gafları" devam edecek! Bilgili'nin göreve geldiğinden beri de "gaf yapma" başarısından başka bir başarısı zaten yok! Yazık oluyor Beşiktaş'a, hem de çok yazık oluyor!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.