Kirlenme!..
"Süper Lig'in ikinci perdesi 'değişen bir şey olmayarak' açıldı; 'Üç Büyükler galipse' mesele yok! Kiralanan oyuncular rakiplere karşı oynamış, kiralayana karşı oynatılamamış, federasyonun artık geçerli saydığı özel mukavelelere bu yönde hükümler konmuş ya da kiralanan oyunculara telefonlarla 'oynama' baskıları yapılmış ve bunu sağır sultan bile duyduğu hâlde federasyon seyretmiş, ne gam?.. Bu da yetmemiş; 'Avrupa Kupaları'na katılma hakkı' mücadelesinde 'en güçlü rakiplerden birinin' teknik direktörü, ikinci yarının başlamasına 3 gün kala 'Üç Büyükler'in biri tarafından transfer edilmiş, federasyon sesini sedasını çıkaramamış, spor medyası da alkış tutmuş; 'spor ahlâkı' paspas edilmiş; yaşasın güçlüler, güçsüzlere bakan, onların haklarını arayan kim?" Pazartesi sabahı, Türkiye Gazetesi Spor Servisi'ne "Haftanın Panoraması için" geçtiğim görüş, "aynen" böyle idi!.. Söyleyin sevgili okurlarım; "Rizespor aleyhine verilen penaltı, Fenerbahçe aleyhine verilseydi ve o penaltı atışında en az 8-10 futbolcu topa vurulmadan ceza alanına girseydi ve golü de hakem verseydi", benim anlı - şanlı spor medyamın anlı - şanlı yazar çizerlerinin çoğunluğu "Erol Ersoy güzel bir maç yönetti" diye yazarlar, yorumlar yaparlar mıydı? Haksız mıyım; "Üç Büyükler galipse mesele yok" derken? Ve daha sonra, futbolumuzdaki, "Spor Teşkilâtı'nın, Futbol Federasyonu'nun ve onun bütün kurullarının gözleri önünde" ve hatta "yeşil ışık yakarak" seyrettikleri "kirlenmeden" verdiğim örneklerde haksız mıyım? Ne demektir, bir Galatasaraylı "genç, tecrübesiz, yedek" yöneticinin Konyaspor'un sözleşmeli futbolcusu Suat Usta'ya "Bize karşı oynama", Konyaspor'un yöneticilerine de "Suat'ı da, Baliç'i de oynatmayın" diye telefonlar etmesi ve söyleyin bana ne demektir "Galatasaray Başkanı'nın ve yönetiminin bu çirkin olaya sessiz kalması?.." Bu genç, tecrübesiz ve de yedek yönetici, "utanıp" özür dileyeceğine, "Hata ettim" diyeceğine, tam bir "merd-i Kıpti sirkatin söyler" örneği, kalkıp "bu çirkin, bu ayıplı olayı eleştirenlere" fırça çekmeye çalışıyor, "Ne var bunda" demeye getiriyor; olacak şey mi? 100. Yılı'nda Galatasaray kimlerin eline kaldı, Yarabbim? Ya, Beşiktaş'ın "Avrupa Kupaları'na katılma hakkı" yarışında en büyük rakiplerinden biri olan Çaykur Rizespor'a "Ligin ikinci yarısının başlamasına 3 gün kala" yaptıkları? Teknik direktörü ile beraber "o teknik direktörün tavsiyesi ile Rizespor'un en iyi oyuncularının dördü ne olta atıp", birini yakalaması?!! "Efendim... O teknik direktörün mukavelesinde şu madde varmış... Efendim... Parayı veren düdüğü çalarmış... Efendim... Beşiktaş öze dönerek çok büyük iş yapmış..." bahane, mazeret ve alkışlarıyla Çaykur Rizespor'un teknik direktörünün ligin tam da "burasında" Beşiktaş takımının başına getirilmesinin "spor ahlâkı ile bağdaşan" bir yanı olabilir mi? Hadi, "bu spor ahlâkı ile hiç bağdaşmayan işi, Beşiktaş yönetimi yaptı" diyelim, ya spor medyasının "bunu alkışlamasına" ne demeli? Ya, "yıllardır devam eden" ve spor ahlâkı ile hiç ama hiç bağdaşmayan bunca olay ortada iken, "talimat ve yönetmelikleri bunları önleyecek hâle getirmeyen" federasyonlara ve çıkıp da "Bu yapılanın spor etiği ile bağdaşır hiçbir yanı yoktur, gelecek sezonda bunları önleyecek yönetmelik ve talimat değişikliklerine gideceğiz, konuyu Hukuk Kurulu'na havale ettim, hazırlıklara başladık" demeyen, diyemeyen "hukukçu" federasyon başkanımız Levent Bıçakçı'ya ne demeli? Sporda kirlenme "sadece tribünlerde, kavgayla, küfürle" olmaz; sporda kirlenme "sadece dopingle, şikeyle, teşvik primi ile de olmaz"; sporda "asıl kirlenme" işte "böyle" olur: Güçlülerin, güçsüzleri ezmesi, spor medyasının bunu alkışlaması, kamuoyunun tepkisiz kalması ve devletin yetkili kuruluşlarının da seyretmesi!!! Hem de yıllar yılı... Sinemalarımızda, pardon sporumuzda çok bilinen adıyla "Futbolumuzda Kirlenme" filmi hem de "36 kısım tekmili birden" oynuyor ve bizler de seyretmeye devam ediyoruz; yazıklar olsun!..