Dünya gidiyor Mersin'e, biz gidiyoruz tersine!..
Futbolda, basketbolda, voleybolda "yabancı kısıtlamaları", işte tam da bu söze uygun; federasyonlar Türk kulüplerinin ve dolayısıyla, kendilerinin ayaklarına kurşun sıkıyorlar!..
Onca paraya, onca emeğe, onca taraftar desteğine rağmen futbolda da, basketbolda da, voleybolda da özellikle "erkeklerde" Avrupa Kupaları'ndaki başarısızlığın "baş sebebi" yabancı kısıtlaması ve "inatla" sürdürülüyor!..
"Kısıtlama" gerekçesi, "federasyonların kendi ayıplarını" da ortaya koyuyor; "Milli takımlara oyuncu yetişmiyor!.."
Ortada tam bir kandırmaca var!..
Sen yıllar yılı, "alt yapı" denilen "sporun insan kaynağını" ihmal etmişsen, "raflarda kalan proje ve raporlar" seviyesinden uygulamaya geçecek adımları atamamışsan, "yabancıyı tümüyle yasaklasan" ne olacak?..
Sen, daha "kulüpler / üniversiteler / okullar" üçgeninde "sporun insan kaynağını harekete geçirememişsen, dahası bu alt yapıdan yetişenleri, üst yapıya 'gerekli eğitimi vererek' teslim edecek hoca düzenini kuramamış, kurduramamışsan, dahası bu alt yapının ihtiyacı olan tesisleri kuramamış, kurduramamışsan", yasağı, daha da yasak hâle getirsen, ne olacak?..
Sporun, kulüpler bazında da "Avrupa üst düzeyinde yarışır hâle gelmezse", devletin elindeki "kıt imkanlar ile", nereye kadar gideceksin?..
Sistemi kur, alt yapıları teşvik et, "alt yapı hocalarını yetiştir", alt yapı tesisleşmesi desteği ver, denetle, "geride kalana, eksik yapana yaptırım uygula"; bak bakalım ne olacak 5-10 yılda?..
"Kısıtlamalar sebebiyle tribünde oturtulan" yabancı oyuncularla "sadece Avrupa maçlarında sahaya sürüldüklerinde başarı beklemek", papatya falı açmaktan öteye geçmez; yazık değil mi Türk futboluna, basketboluna, voleyboluna?..
Kulüp başkanlarından "ödü kopan" federasyonlar devri kapanmalıdır artık, zira tablo utanç verici!..
Böyle gelmiş, böyle gider!..
Ronaldinho fiyaskosu, ardından Dany fiyaskosu, ardından Uruguaylı Lodeiro "şimdilik" yarı fiyaskosu... Şöyle 10 günlük bir süreçte, "en büyük kulüplerimizden birinde" yaşanan transfer tablosu bu!..
Bitmedi, gazetelerde haberler; "Lokomotiv Moskova sezon başında bonservisine 12 milyon euro teklif ettiği Fernandes'i bu sezonun sonunda bedavaya alıyor!.."
Bu durum sadece Beşiktaş'ta mı var, ne gezer; Galatasaray'da da, Fenerbahçe'de de, Trabzonspor'da da "benzer görüntüleri" hemen hemen her transfer döneminde görüyor, seyrediyoruz!..
Neden?..
Zira, kulüplerimiz, "yasal mevzuatta da, tüzüklerinde de olmamasına rağmen", adeta "genel kabul görmüş" bir efsane ile, yani "Bizim kulüpte başkanlık sistemi geçer" sözü üzerine yönetiliyor; "Başkan ne derse o; ne yönetim, ne Divan Kurulu, hatta ne de Genel Kurul tersine hiçbir şey yapıyor, yapabiliyor!.."
Doğru dürüst hesap soran bile yok; dahası, kulüplerimizin "transfer harcamalarındaki denetimsizlik" sebebi ile ülkenin neler kaybettiği, "borç kalemlerinin hem de döviz bazında nasıl yükseldiği" ile Federasyon ve spor teşkilatı dahil, "ciddi ciddi" ilgilenen bile yok!..
Mesela, Güney Amerika'dan, "ikinci / üçüncü ligde takımı olan bir kulüp üzerinden yapılan" transferlerle ilgilenen oldu mu?..
Mesela, bir Güney Anadolu Kulübümüzün başkan ve yöneticilerini mahkemelere düşüren , "dosyada buharlaşmış görünen" onca milyon dolarlık bonservis bedellerinin sonunun "nereye bağlandığı ile ilgili" ciddi ve resmi bir açıklama duyan oldu mu?..
Gene "o başkanlar iş başında", hem de "En büyük başkan bizim başkan!.."
İşte "onlarla , bizim aramızdaki fark" burada ve işte "onlardan" bir örnek:
Barcelona Başkanı Sandro Rossel, "Neymar'ın transferinin 57.1 euroya değil, 95 milyon eurora gerçekleştirildiği" iddiaları konuşulmaya başlanmışken, İspanya'da "yolsuzluk dosyalarını soruşturmakla görevli" yargıç Pablo Ruz'un "kulüp üyesi bir taraftarın bu konuda yaptığı suç duyurusu ile ilgili olarak soruşturma açılacağını" açıklaması üzerine, istifasını verdi. Gerekçesi; "Barcelona Kulübü'ne zarar vermemek ve yargının önünü açmak!.."
Sadece "iddia üzerine istifa"; hem de "yargının önünü açmak, kulübüne zarar vermemek için istifa!.."
Bizde "Federasyon Disiplin Kurulu kararı + Tahkim Kurulu Kararı + UEFA Disiplin Kurulu kararı + CAS kararı + Mahkeme kararı + Yargıtay kararı" ve tablo ortada!..
Sebebi basit; "efsane" sürüyor; "Bizim kulüpte başkanlık sistemi geçer"; Federasyonlar, UEFA'lar, CAS'lar, mahkemeler, Yargıtay'lar "bu işlere" ne karışır!..
Oh, hem dünya, hem Ender varmış!..
Nihayet Basketbol TOP 16'da yüzümüz güldü ve Fenerbahçe kendi evinde, Galatasaray deplasmanda "çok önemli" birer galibiyet aldılar; hem şeytanın bacağı kırıldı, hem de "inşallah" gruplarda da "olumlu yönde" bir kırılma noktasından geçilmiş oldu!..
Dileriz, bu galibiyetler bir serinin başlangıcı olsun!..
Bu arada Galatasaray kaptanı Ender Arslan da "önemli" bir rekora imza attı ve Euroleague kariyerinde "1001'inci sayıya ulaştı!.."
Kutlarız büyük Kaptanı!..
Salağa yatma!..
Burak küfür etmemiş, sadece yardımcı hakeme "Salağa yatma" demiş!..
Vay canına sevgili okurlarım, düşünün her futbolcu önüne gelen hakeme "salağa yatma" demeye başlarsa ne olur?..
"Küfür etmemiş" Burakcağız, hakem onu "haksız atmış!.."
Doğrusu ya, "salağa yatmanın bundan daha iyi örneği olamaz!.."
Federasyon Disiplin Kurulu Burak'a "öyle bir ceza vermeli" ki, herkese örnek olsun ve Burak başta bir daha hiçbir sporcu "salağa yatmasın!.."
Anlayışlı olmak!..
Gazetenin patronu "hem de böylesine başarısız" bir "Futbol Federasyonu Başkanı" olursa, Allah kolaylık versin, "o gazetelerde yazıp çizen spor yazarı ve yorumcusu" arkadaşlarımıza!.. İşin sadece "aşağı, sakal" tarafına bakabiliyorlar, "yukarı, bıyık" tarafına bakmak ise ne mümkün!..
Yazılarını okuyorum, "sakalı tıraş edebiliyorlar" da, "sıra bıyığa gelince" dokunmak ne mümkün!..
Onun için, onlara tavsiyem, "sadece kendilerini doğrucu Davut" olarak görmemeleri, "yukarı" defoları varken, başkalarına "bol bol" ders vermeye kalkmamaları!..
Herkes onlara "anlayışla bakıyor"; onlar da "biraz" anlayışlı olmalı!..
Zira onlara hem insani, hem mesleki sevgi, saygı ve takdirimiz sürüyor!..