Deniz Gökçe Hocam, çarşamba ve perşembe günlerinde sütununda "Dünya futbolu için de, Türk Futbolu için de çok önemli bir konuya değinerek", müthiş iki yazı yazdı; "Emre'nin ishali ile uğraşan" Futbol Medyamıza, "günlerini gün eden" kulüp yöneticilerimize bu yazıları dikkatle okumalarını tavsiye ederim!.. İlk yazısında, İspanya-İngiltere-İtalya liglerinin ve kulüplerinin durumunu anlatan ve de oralardan "bir-iki yıl gibi" çok yakın bir gelecekte "iflâs" haberlerinin alınacağını açık açık ortaya koyan Deniz Gökçe, ikinci yazısında "Fenerbahçe'deki bilanço ve denetim tablosunu" gözler önüne seriyor; "analizleri ve açıklamaları bütünüyle doğru" ise, "gerçek" durum ve "gerçek durumun öğrenilmemesi için yapılanlar" tüyler ürpertici!.. Dahası, "yıllardır bu stat işi, gelir-gider tabloları sebebi" ile Aziz Yıldırım'a "toz kondurtmayan" taraftarlar ve kalemşorlar da okusunlar bu yazıları ve "Fenerbahçe Kulübü'nün Sırat Köprüsü'nün neresine getirildiğini" iyi anlasınlar!.. Hoş "Fenerbahçe böyle" de, "ötekiler" nasıl; al birini, vur ötekine; "Yoktur birbirinden farkları!.." "Seyirci" Futbol Federasyonumuza da, "Kulüpler Yasası'nı 5 yıldır çıkaramayan" siyasetçilerimize de selâm ve saygılar!.. Alex doğruyu söyledi!.. Kendi internet sitesinde, "İtiraf etmem gerekir ki, bu dostluk maçını anlamadım. Fenerbahçe ile Galatasaray arasında dostluk yok ki" diye yazan Fenerbahçe Kaptanı Alex neye uğradığını şaşırdı, oradan buradan, yukarından, aşağıdan gelen tepkiler yüzünden, yarım saat sonra "özür dileyerek" ve de "yanlış tercime" diyerek "bu sözleri siteden kaldırdı!.." İki gün sonra "Dostluk Maçı oynandı" ve "Fenerbahçe ile Galatasaray'ın saha içinde de, tribünlerde de, stat dışında da nasıl dost (!) olduklarını ortaya koyan" bir yığın "acı ve vahim" tablo yaşandı!.. İtiraz eden, kızan, öfkelenen, "Ne yapmak istiyorsun" diyen çok olacak, ama 55 yıldır bu işin içinde olan bir "spor insanı" olarak söylüyorum; "Galatasaray ile Fenerbahçe 'eskiden' hem büyük rakiplerdi, hem de örnek dostlukları vardı"; ama ne zaman ki, "bazı" yöneticiler ve başkanlar "kulüpçülük fanatizminin acımasız çarklarına takıldılar" ve işi "Ben kazanamazsam, o da kazanmasın" zavallılığına kadar vardırdılar; dostluk, düşmanlığa, rekabet, savaşa dönüştü, "bu hava", başkan odalarından, sahalara ve tribünlere yayıldı; dahası, "bu çirkin ve kabul edilemez durum", spor medyasında da "kulüpçü yorumcu-yazar" hatta "başkancı yorumcu-yazar" gibi "çarpık" bir kariyer bölümü açtı; işte sonunda, bugünlere, tam da Fenerbahçe Kaptanı Alex'in "söylediği", sonra da "yuttuğu" gerçeği ifade eden sözlere uygun dönemlere geldik!.. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovmayalım; "Ne dediğine kulak verelim"; Alex'i kutluyorum!.. Pes!.. Tablo da, olanlar da tam bir rezalet!.. Almanya'daki dostluk maçından önce Galatasaray ve Fenerbahçe başkanları ve bazı yöneticiler bir masa etrafında oturuyorlar, sohbet ediyorlar; bir gazeteci fotoğraflarını çekiyor; üstelik de Galatasaray Başkanı Adnan Polat'a "Çekebilir miyiz" diye sorduktan ve "Çekebilirsin" sinyalini aldıktan sonra "işinin gereğini yerine getiriyor!.." Sonrasını gazetelerden okuyalım; "...Tam fotoğraflar çekildiği sırada Aziz Yıldırım, söz konusu gazeteciye dönerek 'Kimden izin aldın da çekiyorsun?' diye çıkıştı. O da 'Adnan Başkan'dan aldım' cevabını verdi. Buna karşın F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım gazetecinin elindeki fotoğraf makinesini isteyerek çekilen tüm fotoğrafları teker teker sildirdi." Rezalet bir; "Herkese açık bir yerde, Galatasaray ve Fenerbahçe Başkanları, bazı yöneticilerle beraber oturup sohbet ediyorsa, bunun 'özel hayat' ile ilgisi yoktur, gazeteci 'işinin ve görevinin gereği olarak' bu masanın resmini çeker; Anayasa, Basın Kanunları, iletişim ve basın hürriyeti" gazetecinin bu hakkını korur!.. Ama, "bu hak" Fenerbahçe Başkanı'nın umurunda değildir; bağırıp çağırmayla, öfkeyle, korkutmakla, "fiili sansür uygular"; işte "gene" ve "kaçıncı defa" olan budur!.. Rezalet iki; "sporda görevli" gazeteciler ve hele hele fotoğrafçı arkadaşlar o kadar "korkutulmuşlardır" ki, "ekmek paralarıyla oynandığına çok defa şahit olduklarından" artık "kuzu kuzu" fotoğraf makinelerini vermekte ve "fiili sansüre boyun eğmektedirler!.." Rezalet üç; mesleğimizin "ne hâllere düşürüldüğünü gösteren" bu bilmem kaçıncı örneğe rağmen, meslek teşekküllerimiz, başta Gazeteciler Cemiyetleri, Türkiye Spor Yazarları Derneği ve Basın Konseyi olmak üzere, hepsi, "susup oturmakta" ve "filli sansürü" seyretmektedirler!.. (Bugün basınımızdan sansürün kaldırılışının (24 Temmuz 1908) 102'nci yıldönümüdür; kutlu(!)yoruz!..) Rezalet dört; Galatasaray Başkanı "Çekebilirsin" dediği resimlerin, fotoğraf makinesinden silinmesini "hiçbir tepki koymadan" seyredebilmekte, kendisinin de, "başkanı" unvanını taşıdığı kulübün de küçük düşürüldüğünün farkında bile olamamaktadır!.. Anlaşılıyor ki, Adnan Polat, "bilinmeyenlerle dolu" Adnan Sezgin tutkusuna, bir de "Aziz Yıldırım gölgesi" eklemiş bulunmaktadır; sonu hayırlı olur, inşallah!.. Son marifeti!.. İnsanda biraz "vefa" olmalı değil mi?.. Görülüyor ki, Emre Belözoğlu'nda o da yok!.. Onu "futbolcu yapan, üne kavuşturan, bütün dünyaya tanıtan, şanlar, şerefler, kupalar kazandıran" hangi takım; Galatasaray!.. Peki, ne diyor "şimdi" Emre Belözoğlu; "Galatasaray benim için özel bir rakip değil!.." Anlaşılıyor ki, "Ben kendimi bildim bileli Fenerbahçeliyim" diyen Emre Belözoğlu "Fenerbahçeliliği de bilmiyor!.." Zira, taa "Fenerbahçe'nin kurulduğu 1907'den beri", Fenerbahçe için Galatasaray, Galatasaray için Fenerbahçe "özel", hem de "çok özel" rakiptir!.. Her "gerçek" Fenerbahçeli ve Galatasaraylı da, sporcusuyla, yöneticisiyle, taraftarıyla "bu hususu" çok iyi bilir!.. Birileri, "vefadan habersiz" bu çocuğa, hiç olmazsa "Fenerbahçeliliği" öğretmeli!.. Galatasaray ve görünen köy!.. Fenerbahçe'nin AZ Alkmar ve Köln maçlarından "farklı yenilgilerle çıkmasından sonra" yoğunlaşan "karabulutlara karşı" bir yazı yazmaya hazırlanıyordum ki, araya "Genk" maçı girdi, Fenerbahçe o karşılaşmayı 3-0 kazandı ve "kara bulutlar biraz dağıldı"; yazıdan vazgeçtim. O yazıda diyecektim ki; "Ey Fenerbahçeliler fazla karamsarlığa kapılmayın, 21 Temmuz'da Galatasaray maçı var; merak etmeyin, Galatasaray, Fenerbahçe'ye gereken morali verecek ve ayağa kaldıracaktır!.." Ve, "kavgalar, kapışmalar, didişmeler hariç", ruhsuz, evet "ruhsuz" bir futbolla Galatasaray, "76 dakika 10 kişi oynayan" rakibine yenildi!.. Yanılmayı isterim, ama Galatasaray futbol takımı, "ağabeylerin kazandırdığı şampiyonluktan sonra", başta "ağabeyler olmak üzere", futbol takımının oyuncularına karşı, Başkan'ın, teknik direktörlerin ve de futbol menajerliğine soyunmuş genel müdürlerin gösterdiği "vefasızlık" yüzünden inançlarını, güvenlerini ve takım olma ruhlarını kaybetmişlerdir; bu sezonda da "bu başkan, bu teknik direktör, bu menajer-genel müdür ile de aynı ruhsuzluk hâleti içinde yürüyeceklerdir"; herkesin haberi olsun!.. Taraftarın önüne atılan futbolcuların "bilinçaltına yerleşen" rövanş hissi, sahada ayaklarına da, beyinlerine de pranga vuracak ve Galatasaray "geçen sezonun üçüncülüğünü" de arayacaktır!.. Bu ruh hâli içindeki bir takım ile, başarıyı yakalamak mümkün değildir; Adnan Polat da, Rijkaard da, Adnan Sezgin de, Galatasaray da "bu kara hatanın bedelini ödeyeceklerdir"; taraftarlarla beraber!.. Maç sonrası yöneticisiz, eskortsuz (Nerede Adnan Sezgin?) otobüsten inilip, başta "kaptan" Arda olmak üzere taraftarlarla kavga edilmesindeki ruh hâline dikkat!.. Otobüsün kapılarının açılıp futbolcuların taraftarların içine atlamalarını seyreden ve engellemeyen Rijkaard (Taraftarın önüne bu defa da futbolcuların kendi kendilerini attıklarını görünce memnun olmuştur, herhalde)'a da dikkat!.. Galatasaray Başkanı'na bir de sorum var; "Takım 1-0 mağlûp, maç gidiyor, takımda 'golcü' denilecek tek adam var; Mehmet Batdal; sizin sevgili ve de anlı-şanlı Teknik Direktörünüz onu oyundan alıyor, yerine de 1.65 boyunda 'dünkü çocuk' bir orta saha oyuncusunu sokuyor; bu nasıl bir şaşkınlık ve vurdumduymazlıktır; bu zat Galatasaraylılar için 'Fenerbahçe maçının önemini ve psikolojik etkisini hâlâ öğrenememişse', ne işi var Galatasaray Futbol Takımı'nın başında?.."