Faruk Süren döneminden başlayarak, Mehmet Cansun döneminde devam eden "Galatasaray'ın itibarı erozyona uğratılıyor, Galatasaray'a güven kayboluyor, sportif başarıları sağlamak mümkündür, ama giden itibarı, kaybolan itibarı geri getirmek çok zordur" mesajını veren "onlarca yazım var!.." Benim gibi "Galatasaray'ın nereye doğru gittiğini gören" bir çok yorumcunun, yazar - çizerin yazıları var, sözleri var!.. Ne yazık ki, "büyük vaatlerle iş başına gelen" Özhan Canaydın döneminde de "biteceğini" zannederken, "bu yönde mesajlar veren" yazılarımızın, konuşmalarımızın sayısı azalmadı; arttı!. Ve nihayet işte "Kendisiyle anlaştık, kulübü ile bir - iki ufak pürüz var, onu halledince Hollanda kampına gelecek" denilen Arjantinli İnsua, yıllardan beri "yazıp geldiğimiz" acı gerçeğe noktayı koydu: "Yeni kulübümden alacağım paranın birkaç mislini veren Galatasaray'ı tercih etmedim, zira o kulübe güvenmem mümkün değildi" dedi ve "Galatasaray'ın verdiğinin çok altına bir fiyatla" bir başka kulübe "evet" dedi!. "Aynı gerekçelerle" tezgahlanan Ribery rezaleti ortada!.. Mondragon trajedisi ortada!.. Song komedisi ortada!.. Hagi gönderildikten sonra getirilen ve Hagi'den çok erken "Nerede istediğim adamlar? Hazırlıklarımız ilerliyor, bir an önce kampa gelmeleri gerekir. Bu kadro ile şampiyon olunmaz, İnsua kaçırılmamalıydı, nerede 10 numaram?" demeye başlayan Gerets'in, "Hagi'den çok daha hırçın ve agresif olduğu" buna karşılık "Hagi'nin inkâr edilemez Galatasaraylılığına da sahip olmadığı" bilindiğine göre, varın işin sonunun kısa zamanda nereye varacağını hesaplayın!.. "Galatasaray'da kimsenin parası kalmaz" zavallılığının arkasına sığınıp "kulüp yönetmeye kalkanların" kulübe verdikleri zarar ile, ondan bundan, of shore bankalardan ve bankalardan "büyük faizlerle borçlanıp", Galatasaray'ın hisselerini "Cayman Adaları'nda kurulan şirketlere satıp" sonra da "Ver Jardel'e 22 milyon dolar, ver Serkan'a 7 milyon dolar, ver Bülent Akın'a 6.5 milyon dolar" hovardalığına soyunmuşların verdiği zarar arasında "nerede ise fark kalmamıştır!." Bir zamanlar "dünya markası hâline gelmiş" Galatasaray'ı "bu duruma düşürenler" utansınlar!.. "Vizyon" diye "Galatasaray'ı iflâs ettirecek hovardalığı" yapanlar kadar, "vizyondan nasibini alamamış" ve bu yüzden Galatasaray'a "dünya markası olma" etiketini kaybettirmiş olanlar da "bugün gelinen hazin noktanın baş sorumlusudurlar!.." Bilmem ki, "10 numara" için üç yıldır "kapısı çalınan" ama "boş dönülen" futbolcu sayısı kaçtır ve bu yüzden "tribünlerin boşalması" Galatasaray'a "kaça mal olmuştur?" Bu nasıl bir vizyonsuzluktur? Bu nasıl bir misyonsuzluktur? Bu nasıl bir "yönetim beceriksizliğidir?" Stat konusu "yüz kızartıcı" bir "yılan hikâyesi" hâlinde hâlâ devam etmekte, kimse "ne olduğunu, ne olacağını" bilememektedir!.. Bilmem kaçıncı defa "Bu defa tamam" denilmiş, "gün verilmiş" tarih verilmiş, nerede ise "saat verilmiş" ama "hiç birinde" söylenen sözler gerçekleşmemiştir!.. "Seyrantepe hayaldir" sözünden başlayarak "Seyrantepe kurtuluştur" sözüne gelene kadar düşülen "çelişkiler çukurunu" bir yana bıraktım; "kurtuluştur" sözünden sonra olanlar bile, "Galatasaray yönetimi adına" komikliklerle ve mahcûbiyetlerle dolu bir acı dönemdir!.. "Kombine biletleri satacak" hâlde bile değiller!.. "100.Yıl" adına tek yaptıkları "havai fişek patlatmak" ve de "1 milyar liraya davetiye sattıkları" bir balo tertiplemek!. Bütün bunlar ortada iken, "başkan vekili olan" zat, hâlâ spor medyasıyla uğraşıyor ve "fırça atmaya kalkıyor!.." Hiç sıkılmadan, hiç yüzü kızarmadan!.. Hey koca Galatasaray hey, kimlerin elinde kaldın ve ne hâldesin? Akdeniz Oyunları tartısı!.. "Altın madalya" sayısı bakımından "başarısız", toplam madalya ve "bu madalyaların dağıldığı" spor branşlarının fazlalığı bakımından "başarılı bir Akdeniz Oyunları geçirdik!." Uzun lâfın kısası; sporun "jimnastik, halter, atletizm ve yüzme gibi" dört ana branşının "sadece birinde başarılı olduk"; halter!.. Atletizmin ve yüzmenin perişanlığı açık açık ortaya çıktı!.. Elbette, "bu perişanlık bugünün yeni federasyonlarının eseri değil!.." Ama, "yeni" federasyonların "nasıl zor bir sorunlar yumağı ile karşı karşıya olduklarının ve neler yapmaları gerektiğinin" açık bir göstergesi!.. Çoğunluğuyla, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın "ezberlenmiş" ve çoğu "atmasyon" futbol haberlerinin peşinde koşmaktan "başka bir iş yapmayan" anlı - şanlı spor medyamızın "spor teşkilatının ve federasyonların çalışma ve faaliyetlerinden haber verme görev ve sorumluluğundan çoktan istifa etmiş olduğunu" bildiğimizden, Atletizm ve Yüzme Federasyonları'nın "bu duruma düşmüş atletizmi ve yüzmeyi nasıl kalkındıracaklarına" dair medyadan bilgi almaktan ümidimizi kesmiş bulunuyoruz ve bu yüzden "hiç bir şey bilmiyor ve yazamıyoruz!.." Ne kadar acı!.. Baş büyük ve başaltı büyükleri!.. Beklenen oldu ve "adı büyükler", Futbol Federasyonu'nun "yeni Havuz sistemi'ne karşı çıktılar" ve "Biz bu sistemi kabul etmiyoruz, Kulüpler Birliği'nde de yokuz" dediler!.. Aslında, onlara "Tavşan dağa küsmüş, kimsenin haberi olmamış" demek gerek ama, Levent Bıçakçı ve arkadaşları "cesaretle getirdikleri yeni sistemi", daha baştan yaralamamak için "biraz rötuşla" ve büyük ihtimalle "adı büyüklere" federasyon olarak "verecekleri garanti" ile yani "Gelir kaybınız olursa Federasyon farkı garanti edecek" sözü ile "arayı bulacak" ve sistemi uygulamaya koyacaklar!. Ben olsam "böylesine bir uzlaşmaya yanaşmam" ama, Bıçakçı'nın "pilav yiyişi" son derece "sakin ve centilmen!.." "Kırmadan" ve daha fazla "bölmeden" işi başlatmak istiyor!. Dedim ya, "bana göre değil" ama Bıçakçı'nın üslûbuna da "eğer sistemi değiştirmezse" saygı duyarım!.. Benim asıl üzerinde durduğum, Fenerbahçe dışındaki "üç büyüğün", daha "üç ay önce", "Havuz konusundaki açıklamaları ile" Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor yönetimlerini TV'lerde, spor sayfaları manşetlerinde "ezip geçen" Aziz Yıldırım'ın "yanında" ve hatta "emrinde" görünmeleri!.. Yok yok. "O'nun" bile değil, "O'nun ikinci başkanının!.." Büyüklere bakın siz!.. Onlar da bölündüler!.. "Baş büyük!.." Ve "Başaltı üç büyük!.." Hayırlı, uğurlu olsun!.. Büyük sporcu!.. Armstrong, Fransa Bisiklet Turu'nu "7. defa kazanacak mı?" Bu bisiklet devinin, Dünya'nın gelmiş geçmiş "en büyük şampiyonlarından biri" olduğu muhakkak!.. Dünyanın "en zor spor müsabakalarından biri" ve belki de "birincisi" olan Fransa Bisiklet Turu'nu "art arda" 6 defa kazanarak "inanılmaz" bir başarıya imza atan Armstrong'un, bu başarıya "beynine kadar sıçrayan kanseri" de yendikten sonra ulaştığını hatırlarsak, "insan iradesinin" Armstrong örneği ile "zorladığı sınırları" anlamaya ve alkışlamaya zorunlu olduğumuz ortada değil mi? Amma Armstrong'un "çok büyük bir şampiyon olmasından" da öte, bir başka meziyeti var: "Büyük sporcu olmak!.." Geçen yıllarda "şampiyonluk için çekiştiği" ve belki de "birinciliği alırsa" Armstrong'un "tek başına" sahip olmak için mücadele ettiği "Fransa Turu'nu 6 defa hem de art arda kazanmak" rekoru hayalini sona erdirecek olan rakibinin düştüğünü görünce, "fırsat bu fırsattır" deyip, "bırakıp gideceği yerde", onun kalkmasını, bisiklete binmesini ve kendisine yetişmesini "bekleyip" sonra, pedala basacak kadar "büyük" bir sporcu!.. İşte bu defa da "sarı mayoyu giyen" bisikletçinin düşmesinden ve zaman kaybetmesinden sonra "klasman birinciliğine yükselip, sarı mayoyu sırtına geçirme hakkını" kazanan Armstrong ısrarla ve inatla diyor ki; "Hayır rakibimin düşmesiyle bana geçen sarı mayoyu giymek istemiyorum, bunun sebebi sarı mayoyu hak eden sporcuya saygıdır!.." "Büyük şampiyon olmak" zordur, ama "büyük sporcu olmak" çok ama çok daha zordur!. İşte Armstrong "bu iki hasleti de birleştiren" bir anıt adam!.. Sadece dünya spor camiası değil, tüm insanlık onu hiç unutmayacak!.. Elvan muamması!.. Bakıyorum "herkes" karnından konuşuyor!.. Mırıldanmalar var. Çelişkili kekelemeler var!.. "Söylenir" gibi yapılıyor, "söylenmiyor!.." "Söylenmiyor" ama, "söylenmek istenir" gibi yapılıyor!.. Ne oluyor? Bu sorularım, sporun sayın genel müdürüne.. Bu sorularım, atletizmin sayın başkanına. Bu sorularım, Elvan'ın sevgili antrenörüne. Bu sorularım, bu konuları takip eden spor yazarı arkadaşlarıma. Elvan'ın nesi var? Elvan neden "koşacağı" yarışları koşmuyor? Elvan konusunda "neden" herkesi tatmin edecek açıklamalar yapılmıyor? "Kapalı kapılar" ardında neler oluyor? Bakınız "bu sorulara açık seçik cevaplar verilmediği için", taaa Urla'ya kadar uzanan "çirkin" bir dedikodunun daha fazla yayılmasının önlenmesi gerektiğine inandığımdan, "o inanmadığım, inanamayacağım" çirkin dedikodunun sorusunu da soruyorum: "Bir doping saklamacası olayı ile daha karşı karşıya olduğumuz" iddialarını, hemen "gerçeği" ortaya koyarak reddetmeyecek misiniz?.